Geçtiğimiz günlerde Büyük Okyanus’ta gerçekleşen korkunç deprem ve ardından gelen tsunami, Dünya’nın en büyük ekonomilerinden birisi olan Japonya’yı fena halde etkiledi ve daha uzun bir süre etkileyeceğe benziyor.
Depremin ardından oluşan nükleer santral sızıntısı ve elektrik kesintileri de, bir kez daha doğal afetlerin teknoloji tanımadığını gözlerimizin önüne sermiş oldu. Japonya üzüldü, yıkıldı, ölü sayısı için resmi kaynaklar onbinlerden söz ederken, gerçekte otuzbinleri aştığı biliniyor. Deprem ve tsunami yetmezmiş gibi bir de nükleer santral sızıntısı ile oluşan radyasyon riski kafaları daha çok allak bullak etti. Peki, dünyanın böylesine büyük bir ekonomisine sahip, yaklaşık 130 milyon insanın yaşadığı, kişi başına düşen gayri safi milli hasılasının 35.000 dolarlar seviyesinde olduğu, hepsinden önemlisi otomotiv ve elektronik sektörleri başta olmak üzere, pek çok teknoloji yatırımını bünyesinde barındıran Japonya’nın aldığı bu büyük yara sarılabilecek mi, ve Dünya’daki hem üretim, hem tüketim bu durumdan nasıl etkilenecek? Özetle ne olacak şimdi?
Belirttiğim gibi, Japonya önemli nüfusa sahip bir ülke, ve insanlarının çalışkan ve üretken olması sebebi ile de her zaman tüm Dünya’nın takdirini kazanmış da bir ülke. Ancak, Japonya’nın bana göre en önemli özelliği, Dünya’nın ihracatta en büyük dördüncü, ithalatta ise beşinci ülkesi olması. Bundan çıkan sonuç, Japonya’nın Dünya üzerindeki en önemli oyunculardan bir tanesi olduğudur. Hem ihracatı çok yüksek, hem de ithalatı çok yüksek olan ender ülkelerden bir tanesi olması sebebi ile, bu meydana gelen olayların Dünya’daki lojistik hareketleri de önemli ölçüde etkileyeceği aşıkar. Ben, meydana gelen bu felaketin farklı iki konuyu ele almamızın gerektiğini ve farklı sonuçlar doğuracağını beklediğimi belirtmek isterim. Bunlardan ilki, Japonya’nın daha önce de yaşadığı felaketler sonrasında, hep daha güçlü ayağa kalkarak Dünya’nın ikinci büyük ekonomisine sahip olma unvanını çok uzun süre taşıdığını bildiğimizden, bu ülkenin kısa bir süre sonra yeniden dış ticaret de dahil pek çok konuda mevcut durumuna ulaşma çabasını sürdüreceğidir. İşte bu durum da, Japonya’nın daha fazla ithalat yapmasını zorunlu kılacak, kaybolan, hasarlanan, yıkılan ve tükenen tüm değer ve girdilerini, yanı sıra doğal ihtyaçlarını tekrar temin etmesi gerekliliğini ortaya koyacaktır. Özetle, Japonya’nın lojistik konusunda da önemli bir fırsatı Dünya’ya vereceğini düşünüyor, hatta şimdiden bu konuda çalışmaların başladığını görüyor ve gözlemliyorum. Toyota gibi, Honda gibi çok önemli otomotiv devlerinin bir süredir duran üretimlerinin yerini doldurmak ve daha hızlı üretim yapmak için ve mevcut büyüklüklerini kaybetmemek için, lojistiği her zamankinden daha iyi kullanmaları gerektiği de işin bir başka tarafı.
Ancak, az önce de belirttiğim gibi, olayın bir de ikinci ve bana göre çok daha önemli bir boyutu var ki, işte bu durum, tüm Dünya’nın lojistik eksenini yerinden oynatabilir. Nükleer santral sızıntısı ile ortaya çıkan “radyasyon riski”. Henüz bu konu yeterince gündem bulmasa da, kısa bir süre sonra radyasyonun Japonya’ya yakınlığı sebebi ile Çin’e de sıçramış olma riski ve Çin’den ithal edilen ürünlerin radyasyon içerip içermediği daha fazla konuşulmaya başlanılacak. Böyle bir gelişmenin gerek Dünya, gerek Dünya ticareti ve dolayısı ile lojistik eksendeki değişimi, gerekse Türkiye açısından nasıl bir sonuç doğuracağını da belki şimdiden düşünmeye başlamak gerek. Ben kişisel görüş olarak, yakın zamanda bu değişimlerin başlayacağını düşünüyor ve kısa süre sonra da bu konuyu yeniden tartışmaya başlayacağımıza inanarak, şimdlik sadece sizleri düşünmeye sevk etmek istiyorum.
İnsanların ülkelerine belirlemiş oldukları Dünya üzerindeki rollerin, bazen gelen doğal afetlerle nasıl da farklılaşabileceğine yönelik önemli bir gösterge oldu bu üzücü olay. Kimbilir, belki de varolan dengelere daha kuvvetli bir müdahele gerekliliği doğduğundan bu tarz felaketler gerçekleşiyor diye düşünmekten de kendimi alamıyorum…
Kaynak: Perşembe Rotası