Avrupa Birliği ile ilişkilerimizin başlangıcını, Avrupa Ekonomik Topluluğu'nun kurulmasından sonra 1959'da yaptığımız başvuru üzerine 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanan Ankara Anlaşması oluşturmaktadır. 1970 yılında katma protokol imzalanmış, 1996 başından itibaren ülkemiz Gümrük Birliği'ne girmiş, 11 Aralık 1999 tarihinde Helsinki'de yapılan Avrupa Birliği Konseyi toplantısında ise aday ülke statümüz kabul edilmiştir. Aralık 2004 ayında Brüksel'de AB Konseyi Zirvesi'nde Türkiye ile müzakerelerin 3 Ekim 2005 tarihinde başlamasına karar verilmiş ve bu tarihte de Avrupa Birliği ile Türkiye arasında yürütülecek müzakerelerde yol haritasını oluşturan Müzakere Çerçeve Belgesi kabul edilmiştir. Üç bölümden oluşan bu belgede, müzakerelerin ana hedefinin katılım olduğu, müzakerelerin ucunun açık olduğu ve sonucun önceden garanti edilemeyeceği belirtilmiştir. Öte yandan, anılan belgede Kopenhag Kriterleri'nin tam değerlendirilmesi ve AB'nin hazmetme kapasitesi göz önüne alınarak, Türkiye'nin üyelik yükümlülüklerini bütünüyle üstlenecek konumda olduğu ortaya konursa, mümkün olan en güçlü bağ ile Avrupa Birliği'ne bağlanmasının sağlanacağı vurgulanmıştır.
Ankara Anlaşması ile Türkiye, ortaklık ilişkilerinde Avrupa Topluluğu Antlaşması'nın vergi hükümlerine kendi mevzuatının yakınlaştırılmasını kabul etmiştir.
Katma protokol hükümleri ile de Türkiye, gümrük yükümlülüklerini, ithal ürünlerine karşı ayırım yapmayacak biçimde düzenlemeyi; Avrupa Topluluğu ülkelerinden ithal edilecek ürünler üzerine benzer yerli ürünlere uygulanan vergilerden daha fazla vergi konulmasını ve Avrupa Topluluğu ülkelerine yapılan ihraç ürünlerinde iç vergilendirmeyi aşan vergi iadeleri yapılmasını yasaklamayı taahhüt etmiştir.
Katılım Ortaklığı Belgesi'nde; yeni vergi önlemlerinin kurumlar vergisi işleyiş prensipleri ile uyumlu olmasının güvenceye alınması ve ayrımcı önlemlerin elenmesi ve ulusal mevzuatın AB müktesebatı ile uyumuna başlanması kısa vadeli hedef olarak belirlenmiş,uzun vadeli hedefin ise AB müktesebatına uyumun tamamlanması olduğu ifade edilmiştir.
11-12 Aralık 1999 tarihli Helsinki Zirvesi'nde ülkemize adaylık statüsünün verilmesi sonrası, Komisyon tarafından Türkiye hakkında her yıl düzenli olarak İlerleme Raporu yayımlanmaktadır.
Bu raporlarda Katılım Ortaklığı Belgesi ve Ulusal Program perspektifleri doğrultusunda AB'ye uyum sürecinde son bir yıl içinde kaydedilen siyasi, ekonomik ve müktesebat uyumuna yönelik gelişmelere ve eksikliklere yer verilerek, yapılması gerekenlere değinilmektedir. Söz konusu ilerleme raporlarında dolaysız vergileme alanında belirli bir ilerleme kaydedildiği, Gelir Vergisi Kanunu'nun, Kurumlar Vergisi Kanunu ile uyumlaştırmak için değiştirildiği, değişikliklerin AB ilkelerine uygunluk bakımından olumlu gelişmeler olduğu belirtilmiştir. İdari işbirliği ve karşılıklı yardım alanında sınırlı ölçüde ilerleme sağlandığı, Maliye Bakanlığı'na bağlı yarı özerk bir kurum olan yeni Gelir İdaresi Başkanlığı'nın faaliyetlerine başladığı, vergi dairelerinin bilgisayar ortamına geçişi alanında ilerleme kaydedildiği, vergi beyannamelerinin önemli bir bölümünün elektronik olarak alındığı yönünde değerlendirmeler yapılarak, topluluk sistemleri ile uyumlu bilgi teknolojilerinin kurulmasını da kapsayacak şekilde hazırlanmış, takvime bağlı ve sonuç odaklı bir vergi stratejisi çerçevesinde topluluk müktesebatı ile daha ileri düzeyde uyum sağlanması konusundaki çalışmaların devam ettiği vurgulanmıştır.
Tam üyelik yolunda çok önemli bir yeri olan ve Avrupa Birliği ile Türkiye arasında yürütülecek müzakerelerde yol haritasını oluşturan Müzakere Çerçeve Belgesi 3 Ekim 2005 tarihinde kabul edilmiştir. Çerçeve Belgesinde, tarama ve müzakereler için, müktesebatın her biri belli bir politika alanını kapsayan 35 başlık belirlenmiştir. Anılan belgede, müzakereler sırasında, kısmi olanlar da dahil olmak üzere, belli başlıklar üzerinde varılacak mutabakatın, tüm bölümler üzerinde tam bir mutabakata varılana dek nihayete ermiş sayılmayacağı ve AB Konseyi'nin, AB Komisyonu'nun teklifi üzerine oybirliğiyle bir başlığın geçici olarak kapatılmasına ya da bir başlığın açılmasına karar vereceği belirtilmiştir.
Türkiye'nin vergi mevzuatını AB Mevzuatına uyumlu hale getirdiğinde vergilendirmeye ilişkin müzakere başlığının kapanacak olması nedeniyle tam üyeliği düşünen ülkemiz için vergi uyumlaştırılması artık bir zorunluluk olmuştur.
Avrupa Birliği mevzuatı ve uygulamaları incelendiğinde belli ölçülerde üye ülkelerin egemenliklerinin ve vergilendirme yetkilerinin sınırlandırıldığı görülmektedir topluluk üyelerini bağlayan - uluslar üstü bu hukuk düzeninin sağlanabilmesi için topluluğa üye ülkeler, üye olmadan önce ya da sonra anayasalarında yer alan "egemenlik ulusundur" ilkesinden belirli ölçüde ödün vermişler ve egemenliğin bir bölümünü Topluluğa tanıyan yeni bir yaklaşımı benimseyerek, anayasalarını bu yolla değiştirmişlerdir.
Türkiye'nin de Avrupa Birliği'ne üyeliği durumunda, hem egemenlik kısıtlamalarına ve hem de yetki devrine hazırlıklı olması, Anayasanın, öncelikle "Vergi ödevi" başlıklı 73'üncü maddesindeki vergilerin kanunla konulacağını öngören hükmün değişmesi gereğini göz önünde bulundurması gerekmektedir. Çünkü topluluğun kurucu antlaşmaları ile AB organlarının aldıkları kararlar, diğer üye ülkelerde olduğu gibi Türkiye'de de doğrudan uygulanacak ve Topluluk hukuku ile milli hukuk çatıştığı zaman topluluk hukukunun üstünlüğü kabul edilecektir. Başka bir ifadeyle Türkiye, "topluluk müktesebatını" oluşturan konsey kararlarını, tüzükleri, diğer ülkeler ile yapılan anlaşmaları, aynen kabul edecektir. Bu nedenle topluluk hukuk düzeninin yapısı ve niteliği göz önünde bulundurulduğunda Türkiye'nin yasama, yürütme ve yargı yetkilerinin bir bölümünü topluluk kurumlarına devretmesi gerekecektir. Vergi konusunda çıkarılan topluluk tüzükleri doğrudan, direktifler ise çıkarılacak yasalar yoluyla zorunlu olarak uygulamaya konulacaktır.
Kaynak: Dünya