Sanayi kuruluşları bundan 10-15 yıl öncesine kadar tüm lojistik hizmet ihtiyaçlarını genellikle kendi imkanları ile karşılamakta, uluslararası taşımacılık faaliyetleri dışında, yurtiçi taşımacılık, depolama, dağıtım gibi tüm lojistik süreçler, firmaların kendi bünyesindeki muhtelif bölümlerin sorumluluğunda, ancak oldukça verimsiz ve birbirinden kopuk olarak sağlanırken, lojistik süreçler firmaların ikinci veya üçüncü planda maliyet kalemleri olarak oldukça değişken rakamlara dönüşmekte idi.
Bu gelişmeler yaşanırken artan rekabet koşulları ve müşteri beklentileri zamanla lojistiğin öneminin ortaya çıkmasına neden oldu. Bu durum karşısında sanayiciler rekabet güçlerini artırabilmek için lojistik maliyetlerinin en aza indirgenmesi gerektiğini görerek çeşitli önlemler almaya yöneldiler.
Özellikle ürün üzerindeki maliyet kalemleri içinde yer alan lojistik giderler, kurumlar tarafından çok daha dikkatle irdelenmeye başlandı. Maliyetlerin yanı sıra pazarlara olan uzaklıklar ile müşteriye zamanında ürün teslimi arasında önemli bir ilişkinin varlığı ise, lojistik seçeneklerin en doğru şekilde değerlendirilerek uygulanması gerektiğini de ortaya çıkarmış oldu.
Geçmiş yıllar ile günümüzdeki uygulamalar karşılaştırıldığında, bu gün itibariyle önemli farklılıklar olduğu, önceki yıllarda firmalar yurtiçi tedarikçilerinden ürünü kendileri temin etmekte, taşıttırmakta, hatta yurtiçi taşıma için kendilerine ait tır ve kamyonları kullanmakta idiler. Hammadde ve mamul ürünlerini de kendi depolarında stokladıkları, bazı firmaların tır ve kamyon yatırımına giderek filo yönetmeye gayret ettikleri de bilinmektedir.
Uzmanlık alanı üretim olan sanayi kuruluşlarının lojistik süreçlerini ne kadar doğru yönetebildikleri?.. zaman içersinde artan maliyetlerin kabarıklığı ile karşılarına acı bir reçete olarak çıkmış oldu.
Bu durum karşısında; altyapı, depo, araç vb. yatırımlar ile işletme maliyetleri için yeni finans kaynağı yaratma uğraşı ve sıkıntısı yerine, kendi üretim ve kapasite artırımına yönelik yatırımların yapılmasının daha akılcı olacağı anlaşılmış, aksi takdirde sanayi kuruluşlarının yapısının değişerek, adeta bir lojistik firmasının yapısına dönüşeceği görülmüştür.
Geçmişten günümüze ve bugünkü uygulamalara bakacak olursak; üretici firmaların, (genellikle büyük sanayi kuruluşları) tüm lojistik süreçlerinde, donanımlı lojistik servis sağlayıcı şirketler ile anlaşarak dış kaynak kullanmaya yöneldikleri, kendi uzmanlık alanı olmayan hizmetin yönetimini lojistik hizmet tedarikçisine devrederek, en uygun şartlarda en efektif hizmeti optimum düzeyde alırken, yurtiçi ve yurtdışı pazarlarda rekabet şansını da arttırdıkları görülmüştür.
Özellikle gelişmiş ülkelerde tüm lojistik süreçler firmaların lojistik tedarikçileri tarafından yürütülmekte, ülkemizde de bilinçli sanayi kuruluşlarının bu sisteme kanalize oldukları görülmektedir.
Son yıllarda nerede ise her gün değişen gümrük ve taşıma ile ilgili mevzuatların takibi, depolama dağıtım ve diğer konularda yetkin olmayan personelin istihdam edilmesi ile yönetilmesi, sanayi kuruluşlarının asli görevleri arasında olmamalı, en kısa zaman içersinde bu süreçler deneyimli lojistik şirketlerine devredilmelidir.
Ne yazık ki, günümüzde belli ölçekteki sanayi kuruluşları hala kendi lojistik yatırımlarına ve işlevlerine devam etmekte, bu süreçleri yönetmek için ciddi bir finans kaynağı ayırmaktadırlar. Bence sanayicilerimizin böyle bir lüksü yoktur ve de olmamalıdır.
Kosta SANDALCI
UTİKAD