Son dönemde, sıkça lojistik blümleri olan Üniversitelerde genç öğrenci arkadaşlarımızla birlikte olma olanağı buldum. Doğal olarak, bizi dinleyenleri geleceğin yöneticileri, bürokratları, işverenleri olarak gördüğümüzü vurgulamaya gerek yok. Bugün, 20 li yaşlarda olanlar, en verimli dönemlerinde 40’lı, 50’li yaşlarda olacaklardır. Yani, bugün eğirtimlerini tamamlamaya çalışan öğrenciler, yarın karar mekanizmaları içinde olduklarında Türkiye 2040 – 2050 li yılları yaşıyor olacaktır. O zaman, bizim için uzak gelecek, onlar için yakın gelecek olan o günleri canlandırmanın eğitici, öğretici ve yol gösterici olacağını düşünmek son derece yararlı olacaktır.
Gerçekten de, biraz farklı ve uzağa bir bakış, son derece vurucu sonuçları bize gösterdi. Türkiye Cumhuriyetinin 100. Kuruluş yılı olan 2023'e bakarak hedefler koymaya başladığımız bu günlerde, biraz daha uzağa bakmak bizi, belki hissettiğimiz, ama açıkça söyleyemediğimiz farklı, hoş ama ürkütücü gerçekleri görmeye zorladı. Bunu burada sizlerle paylaşmanın son derece gerekli olduğu kanısına varmam hiç de zor olmadı.
Değişik kaynaklardan farklı 2050 projeksiyonları Türkiye açısından önemli gelecek saptamaları yapıyor. Bunlardan, en çok öne çıkanı Goldman Sachs’ ın 2050 öngörüsü. Bu öngörü, 2050 yılında Türkiye’nin 6 Trilyon USD lık GSMH ile dünyanın en büyük 9. Ekonomisi olacağını ortaya koymaktadır. 2050 yılında 100 Milyon nüfusa sahip olacak Türkiye de bu durumda kişi başına GSMH 60.000 Usd düzeylerine ulaşacak. Her ne kadar, bir varsayım olsa da, bu saptamayı yok saymak, böylesi bir sonucu olanaksız görmek doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Ülkenin geleceğini planlayacaklar her türlü olumlu veya olumsuz senaryoyu dikkate almak ve bunların gerektirdiği senaryoları düşünmek zorundadırlar.
Bizde, böyle bir bakışın bize neleri getirebileceğini düşünmeye çalıştık. Ne yazık ki, elde böylesi bir çalışmayı doğru bir şekilde yapmayı sağlayacak istatistiki veriler bulunmamaktadır. Ancak, kaba bir bakışla bugünün 640 Milyar USD tutarındaki GSMH yaklaşık %5 ila %6 dolaylarındaki bir ortalama büyüme ile sağlanabileceği görülmektedir. Peki şu anda 460 Milyon ton olan Yurt içi taşıma miktarı 2050'de ne kadar olabilir. 2,1 Milyar tonluk bir taşıma miktarıda bu durumda olağan olsa gerektir. Türkiye’ nin sorunuda işte tam burada başlamaktadır. Eğer, dünyanın 9. Ekonomisi olma şansı varsa, bu şansı tehdit eden en önemli unsur ulaşım modları arasındaki dengesiz durum olacaktır. Çünkü, bugün 460 Milyon tonun %95'ini taşıyan karayolu, koşullar değiştirilemezse 2050 yılında 1,970 Milyar ton yük taşımak zorunda kalacaktır. Yani, bugünküne göre yaklaşık 5 misli yük karayollarına çıkacaktır. Yalnızca, bu gerçek bile demiryolu ve denizyolu taşımacılığının geliştirilmesinin bir tercih değil, zorunluluk olduğunun en önemli göstergesidir. Demiryolu ve denizyolu payının ayrı ayrı % 15'ler düzeyine çıkartılması halinde, demiryolu payı bu günkü 23 Milyon tondan 330 Milyon tona ulaşacaktır. Bu rakamlar 14 katlık bir büyümeyi temsil etmektedir. Bunun mümkün olabilmesi için her yıl 800 km demiryolu inşaatının tamamlanması gerekli olacaktır. Gerekli kaynak ise 40 yıl boyunca her yıl 2,5 Milyar TL olacaktır. Türkiye, eğer gerçekleşme ihtimali varsa dünyanın 9. Büyük ekonomisi olmanın bedeli olarak bu kaynağı ayırmak zorundadır. Türkiye’nin refahına giden yol demiryolu yatırımlarının yük öncelikli olarak planlanmasından geçecektir.
Bütün bunlar, bize geleceğin refah ülkesine giden yolun, ulaştırma master planının vakit geçirmeksizin yapılmasından ve bunun gereklerinin aksatmadan yerine getirilmesinden geçtiğini göstermektedir. 10. Ulaştırma şurası bu yolda sadece bir ön adım olma rolüne sahiptir. Sektör, bir an önce bu alanda bir tartışma platformu oluşturmalı ve Ulatırma Master Planının hazırlanmasına yönelik görüşleri sektör temsilcileri düzeyinde ele almalıdır.
Gelecek bizim ellerimizdedir...
Kaynak: UTA Lojistik