Anasayfa / Sektörel / Sektör Haberleri / Demiryolu / DTD: DEMİRYOLU SEKÖTÜRÜNÜN GELECEĞİ ÜZERİNE BİR ŞEYLER SÖYLEDİK

DTD: DEMİRYOLU SEKÖTÜRÜNÜN GELECEĞİ ÜZERİNE BİR ŞEYLER SÖYLEDİK

DTD: DEMİRYOLU SEKÖTÜRÜNÜN GELECEĞİ ÜZERİNE BİR ŞEYLER SÖYLEDİK21.04.2010Ol mahiler ki derya icredir deryayı bilmezler                                                                    Hayali Taşımacılık sektörü, başta Avrupa olmak üzere tüm dünyada çok önemli ve “radikal” bir değişim sürecine girmiş bulunuyor.
Bu süreç, “genel taşımacılık konsepti”nin yapısal,yönetsel ve işlevsel değişimine neden olacak ve “yeni taşımacılık dönemi” başlayacaktır.
Zaten 9.Kalkınma Planının ve Türkiye Ulusal Programının “Ulaştırma” ve “Taşımacılık” başlıklı hedefleri,Türkiye’nin Taşımacılık Sektörünün “köklü bir değişiminin iradesi” dir.
Bu “değişimi zorlayan nedenler”, taşımacılıkla ve özellikle demiryolu taşımacılığı ile ilgili gelişmeleri takip edenler tarafından biliniyor ve değişimin olması anlayışla karşılanıyor.
Biz de acizane bu değişimi zorlayan nedenler ve süreç ile ilgili bir şeyler söylemek istiyoruz
Bu süreci başlatan temel yaklaşımın,”insanlığın geleceği ile ilgili kaygıların” en üst seviye çıktığı bir noktada başladığına inanıyoruz.
Demiryolu taşımacılık sektörünün yöneticilerinin/çalışanlarının çok değerli bilgilere ve görüşlere sahip olduklarını biliyoruz.
Ayrıca Demiryolu Taşıyıcıları Derneği üyelerinin,bu sektörün en tecrübelileri olduklarını da biliyoruz.Önemli bir kısmını da çok yakından tanıyoruz.Bu nedenle Derneğin,kamunun demiryolu taşımacılık sektörü için yapacağı tüm çalışmalarda çok önemli katkısı olacağına ve sektörün önünü açacağına inanıyoruz.
Demiryolu taşımacılığının geçmişi ve mevcut durumu ile demiryolunu doğrudan ve dolaylı olarak etken olan nedenler iyi özümlenmiş olarak biliniyorsa,demiryolu sektörünün geleceğinin altyapısının oluşturulması ve oluşturulma ile ilgili düzenlemelere olacak katkı daha sağlıklı olacaktır diye düşünüyoruz.
Demiryolunun “ticari” olarak işletmeciliğe başladığı 1830’lı yıllardan itibaren dünyanın siyasi,ekonomik ve sosyal yapısının değişim süreci hız kazandı.Bu sürecin adına “tarihin hızlanması” diyebiliriz.
Demiryolunun ve demiryolu taşımacılığının etkisiyle ve yarattığı sinerjiyle dünyanın 1830-1940 yılları arasındaki yüz yıllık dönemimdeki “değişimin hızı”, demiryolundan önceki 450-500 yıllık bir süreçte olan değişimlerden ve gelişmelerden daha hızlı olduğunu rahatça söyleyebiliriz.
Demiryolu taşımacılığı başlamadan önce,denizlerin/içsuların ancak kıyılarında/kenarlarında oluşan ve gelişen ticaret ve kültür merkezleri,demiryolu ile anakara’ların en ücra yerlerine kadar ulaştırıldılar.Gidilen yerlere mal ve hizmet götürmenin dışında gelişmeyi,sosyalleşmeyi,
güvenliği,üretilen ürünlerindeki artışı ve çeşitliliği,zenginliği,pazarın genişlemesini v.b. hizmetlerin de götürülmesini de sağladılar.
Dünya çok hızlı bir şekilde gelişti,siyasi sınırlar değişti.Pazarın boyutu dünya ölçeğine çıktı.
Savaşların çok sık yaşandığı bu dönemde demiryolu taşımacılığının sağladığı kolaylık,
güvenlik ve hızın sonucunda, “lojistik kavramı” bir “askeri” kavram olarak ortaya çıktı.
Askerini ve malzemesini çok miktarda ve o döneme göre çok hızlı bir şekilde cephelere götürmek,istenilen zaman ve mekanda sağlamak mümkün hale geldi.
Osmanlı topraklarında,Almanya,İngiltere,Fransa,Rusya arasında “demiryolu ve petrol savaşları” başladı.Demiryolu Osmanlı,Rus ve Avusturya-Macaristan İmparatorluklarının yıkılmasına da neden oldu.
Birinci ve İkinci dünya Savaşlarının  -bana göre- birincil nedeni demiryoluydu.
İkinci Dünya Savaşından sonra harap olan dünyanın yeniden inşası,bu inşa için gerekli malzemelerin taşınması ,o dönemde demiryoluna göre yapım maliyeti ve akaryakıt imkanı daha ucuz olan karayolu ile yapmak daha cazip oldu.Tabi petrol ve otomotiv sanayinin ve bu sanayilere sahip ülkelerin de karayolu yapımında önemli etkisi oldu.
Savaşın neden olduğu ekonomik sıkıntılar ve yetişmiş insan kaybıyla zor durumda olan ülkeler demiryolunun yatırım maliyeti nedeniyle daha kolaya gittiler.Tabi bu gidişe siyasi ve ekonomik baskılar,uygun krediler ve hibe yardımları da etken oldu.
1950’li yılların ortalarından itibaren Avrupa ülkelerinin kendi aralarında yaptıkları değerlendirmelerde şöyle bir anlayışa ve noktaya geldiler;
 “Yüzyıllardır kendi aramızda din savaşları,sömürge savaşları,ekonomik savaşlar yapıyoruz.Durup geriye baktığımızda arkamızda milyonlarca ölen/sakat kalan insanımızı,harap olmuş şehirlerimizi,kaybedilmiş değerlerimizi görüyoruz.Hep savaşıyoruz ve geleceğimizi karartıyoruz.Elimizde genç bir nesil bile kalmadı.Tüm hırslarımızı bir kenara koyarak,birlikte yaşamayı,üretmeyi,ortak pazar haline gelmeyi başarabiliriz.Aramızdaki tüm (siyasi,insan,bilgi,para,teşebbüs,yatırım v.b.) sınırları kaldırabiliriz”
Böylece AB’nin temellerini attılar.
AB özetle şunu demeye çalıştı; “Bizim için insan çok önemlidir.Bu nedenle tüm yapısal ve hukuksal düzenlemelerin temelinde insan odak noktadadır.
İnsanı, doğumundan ölümüne kadar rahatsız edecek her konu,iş ve işlem geçersizdir.İnsan rahat,huzurlu,geleceğinden emin,sağlıklı ve temiz bir ortamda olmalıdır.
AB olarak araştırdık,inceledik,denedik ve insan yaşamının tüm evrelerinde karşılaşacağı tüm sektörlerde ve doğa ile ilgili ilişkilerde neler yapılması gerektiğini belirledik.Bu belirlediklerimizi de “müktesebat” olarak adlandırdık.Bu kurallar bizim olmazsa olmazlarımızdır.”
Türkiye olarak bu birliğe katılmayı istedik ve 1959 yılında müracaatımızı yaptık.
Bütün dünya ülkeleri gibi Avrupa ülkeleri de1973 yılındaki petrol krizi ile “şok” yaşadı.Petrol krizi AB’nin çalışmalarını,karar alma süreçlerini çok hızlandırdı ve sonuca daha çabuk gidilmesine neden oldu.
Bu hızlandırmanın sonucu olarak çıkartılan ve doğrudan petrol krizi ile bağlantılı olan AB’nin  91/440 Sayılı Direktifi ile demiryolu işletmeciliğine yepyeni bir anlayış getirildi.
Altyapı ve işletmecilik ayrılacak,herkes (kamu/özel) kurallara uygun olmak koşuluyla demiryolu işletmeciliği yapabilecekti.
AB bununla yetinmedi,”demiryolu taşımacılığın kalbidir,bu sisteme her türlü kolaylık gösterilecektir” dedi ve “Ulaştırma ve Taşımacılıkla” ilgili tüm düzenlemelerini bu anlayışın üzerine bina etti..
AB’ce yukarıdaki bu anlayışa göre ; karayolu taşımacılığı belli bir mesafe içinde yapabilecek şekilde “lokalize” edildi,AB ülkelerinin demiryolu altyapısına önemli projeler üretilmesi ve yatırımlar yapılması sağlanıldı.Demiryolu işletmeciliği rekabete açılarak,taşımadaki payının artırılmasının bir yerde  “zorlanarak” yapılmasının yoluna gidildi.
Bu “zorlamanın” önümüzdeki yakın dönemde “çeşitli teşviklerle cazip hale” getirileceğini düşünüyoruz.
Mevcut duruma göre, AB’nin tüm ülkelerinin demiryolu ile ilgili 91/440 Direktifine uyumlaşma süreci tamamlandı.
Bizi yakından ilgilendiren Genel Taşımacılık Sektörü için de AB’nin dediği;” Taşımacılık altsektörleri arasındaki rekabet bitmiş işbirliği başlamıştır. Kombine Taşımacılık olmazsa olmaz koşuldur.Kombine taşımacılık demiryolu ve su (deniz,içsu) yolları ana aks olarak dikkate alınacak,ancak kılcal taşımalar karayolu ile yapılabilecektir.”
AB’nin demiryolu ile ilgili bu söylediklerini tüm dünya da söylemeye başladı.Tabir yerindeyse “demiryolu yeniden keşfedildi” ve demiryoluna yeni bir misyon yüklendi.
Bu misyon “dünyayı bütünleştirmek,gelişmenin önünü açmak” olarak tanımlanabilir.
İşte bizler de tam bu noktadayız.
Peki biz Türkiye ve Türk Demiryolu Taşımacılık Sektörü olarak bu önemli ve radikal  değişime ve bu misyona  hazırmıyız? Bunun için kendimizi gözden geçirmeliyiz.
Bunun için Türk Demiryolu Taşımacılık Sektörü,önünde bulunan veya önüne konulacak olan konuların/sorunların neler olabileceğini şimdiden tesbit etmeli,öncelik sırası yaparak çözümlemenin çarelerini bulmalıdır.
Bu konular/sorunlar çözümlenmeden “Genel Demiryolu Kanunu” ve “TCDD Kanunu” ve Kanunlarla ilgili “ikincil” mevzuat (Yönetmelik/Tüzük v.b.) yürürlüğe girdiğinde sektör olarak çok zor durumda kalabiliriz.
Müktesebat demiryolunun yapısal değişikliğini istiyor ama,onun yanında çalışanlarla,
kullanılan ekipman,araç-gereçler ve çalışma koşulları ile de yapılmasını istedikleri de var.
Kötü bir yapılanma ile bir yere varılamayacağı ve zaten sistemin de buna yer vermeyeceği bellidir.
Biliyoruz ki,eskiyi bırakıp yeniye geçiş yapmak çok zordur ve tehlikelidir.İki arada bir derede kalmak yani ne eskisi gibi ne de yenisi gibi olamamak da var.
O zaman tüm “ceremeyi” bizler ve dolayısıyla Türkiye olarak hepimiz çekeriz diye düşünüyoruz.
Bu nedenle halen Türk taşımacılık sistemi içinde demiryolu taşımacığı yapan şirketlerin ve yakın geleceğin de demiryolu işletmecisi/taşımacısı olacak şirketlerin ve demiryolu ile ilgili olan herkesin, içinde bulunduğumuz süreçte çok önemli görevleri olacaktır/olmalıdır.
Bu görev ”demiryolu taşımacılığını genel taşımacılık sisteminin en önemli aktörü haline getirecek altyapıyı oluşturacak sistemin oluşumunu sağlayacak katkılarda bulunmaktır.”
Demiryolu işletmecilik sertifikasının alınmasından,çalışanların eğitimlerine,kullanılan malzemelerin standartlarından yerine getirilmesi zorunlu bir sürü işleme kadar yapılacak bir çok şeyle karşı karşıya kalacağız.
Mesleki tanımlar ve standartlar belirlenmeli,“Demiryolu Mesleki Eğitim”i desteklenmeli,mesleği ile ilgili eğitim (diploma,sertifika,bröve v.b.) almış eleman istihdam edilmelidir.Eğitim almamış çalışanların eğitimden geçirilmeleri sağlanmalıdır.
Türkiye’nin lojistik ve taşımacılık konumu,AB’ce ve dünyaca demiryolunun öne çıkartılması,önemli teşviklerin verilecek olması iyi de,bizler bu “olumlu durumu” kullanmaya hazırmıyız?
Türkiye’nin “ilk özel demiryolu şirketleri ve taşımacıları” olmanın sorumluluğu büyük olacaktır.
Demiryolu sektörünün çalışanları,Türkiye’de çok önemli bir tarihi başlangıcın şahitleri ve uygulayıcıları olacaktır.Değişim yaşayacak yeni demiryolu sektörü, bizlerin yapacağı  çalışmaların üzerine kurulacaktır diye düşünüyoruz.
AB Demiryolu İşletmeciliğinin ve yapısının nasıl olması gerektiğini doğrudan söylemiyor.
Ama,”insanı temel alan” anlayışın olmasını esas kabul eden yaklaşım ve bu yaklaşıma göre düzenlenmiş kurallar tüm sektörlerdeki “işletmelerde” ortak payda olarak geçerli olacaktır.
.Bunlar, insan hakları,eğitim,çalışma koşulları,çalışma özgürlüğü,çevre koşulları,meslek standartları,sağlıklı yaşam v.b. onlarca düzenlemenin kurallarını içeren bir işletmecilik yaklaşımı olacaktır.
Kısacası “Demiryolu İşletmecisi” olmanın çok sert kuralları olacaktır.
Ama şunu çok iyi biliyoruz,19.yüzyılın ikinci yarısından 20.yüzyılın ilk yarısına kadar dünyayı geliştirerek değiştiren demiryolu taşımacılığı, 21.yüzyılın başından itibaren yeniden dünyayı geliştirerek değiştirecektir.
Ayrıca şunu da ilave etmek gerekiyor;Türkiye’nin “Kyoto Protokolu’na” katılımının uygun bulunduğuna dair kanun 05 Şubat 2009 tarihinde TBMM tarafından kabul edilerek yasalaştı ve Türkiye 26 Ağustos 2009 tarihinden itibaren Kyoto Protokolu’na resmen taraf oldu.
Bu önemli gelişme,demiryolu taşımacılığının önünün açılmasını kesinleştirecek,demiryolu taşımacılığı ile ilgili düzenlemelerin çabuklaştırılmasına neden olacaktır.
24.Mayıs.1924 tarihinde 506 Sayılı Yasa ile temeli atılan ilk “Türk milli demiryolu” işletmeciliği, Demiryolu sektöründe çalışanların elinde daha yükseklere çıkacaktır.
Demiryolu sektöründe çalışanlara kolaylıklar ve başarılar diliyoruz.

Kaynaık: DTD
Gayrettepe Mahallesi, Barbaros Bulvarı Dr. Orhan Birman İş Merkezi No:149/6 Beşiktaş 34349 İstanbul
+90 212 663 08 85 | +90 530 960 84 24
+90 212 663 62 72
utikad@utikad.org.tr