Anasayfa / Sektörel / Sektör Haberleri / Gümrük / VİZESİZ AVRUPA HAYAL DEĞİL

VİZESİZ AVRUPA HAYAL DEĞİL

VİZESİZ AVRUPA HAYAL DEĞİL21.04.2010Ekovitrin yazarı Mehmet Okumuş Londra’da, İngiltere Başbakanı Brown, Dışişleri  Bakanı  Miliband, AB’den Sorumlu Devlet Bakanı Bryant ile görüştü ve  AB’nin Türklere uyguladığı, 50 yılın kanayan yarası  “Vize Sorunu”nu  gündeme getirdi.

Türkiye’nin yarım asırlık projesi olan Avrupa Birliği üyeliği yıllardır en çok tartışılan gündem maddelerinden biri oldu. Kimileri “girelim”, kimileri “girmeyelim”, kimileri “bizi almazlar” ve  kimileri de; “bizim orada ne işimiz var?” diye fikir yürütürken, aradan neredeyse bir ömürlük zaman akıp geçti.

Türkiye’den sonra AB’ye üyelik için başvuru yapan birçok ülke birliğe tam üye olarak kabul edildi. Fakat biz hala müzakere masasında şansımızı zorlamaya devam ediyoruz. Türkiye’nin, AB’ye tam üye olup olamayacağına ilişkin iyi analiz yapabilmek için öncelikle konuyu en başından ele alıp; olayı ekonomik, siyasal, sosyal ve hukuki yönleriyle irdelemek gerekiyor.

Tam üyeliğin yanında serbest dolaşım ve gümrük birliği gibi konulara da elbette yakından bakmak lazım. Yıllardır Avrupa’da yaşayan ve buradaki Türklerin çektiği sıkıntıları yakından bilen biri olarak serbest dolaşım hakkının nasıl engellendiğine bizzat şahit oluyorum. Avrupa’nın uyguladığı vizenin Türk işadamlarını, özellikle turizmcileri nasıl olumsuz etkilediğini yakından takip etmekteyim. Türk işadamlarının rekabet şansını oldukça zayıflatan, ithalat ihracat dengesinin bozulmasına neden olan haksız vize uygulamaları, ekonomik alanın dışında sosyal hayatı da olumsuz etkiliyor. Keza vize kuyruklarında bekletilen Türklerin; banka hesapları, evlilik cüzdanları ve fotoğraflarına varıncaya kadar hemen hemen tüm özel hayatları temel insan haklarına aykırılık teşkil edecek şekilde sorgulanıyor. Ekonomik ve siyasal anlamda büyük kayıplara yol açan vize uygulaması diğer yandan ikinci sınıf vatandaş benzetilmesine de zemin hazırlayarak Türklerin sosyal hayatına darbe indiriyor…

TÜRKİYE’NİN  AB’YE  DOĞRU KUŞKULU YOLCULUĞU
Peki Türkiye AB ile ilişkilere nasıl ve ne şekilde adım attı?

Türkiye’yi Avrupa Ekonomik Topluluğu’na (AET’ye) “ortak üye” yapan, taraflar arasında bir gümrük birliğine dayanan ve ileride tam üyeliği öngören Ankara Anlaşması (Ortaklık Anlaşması), 25 Haziran 1963 tarihinde Brüksel’de paraf edilerek, 12 Eylül 1963 tarihinde Ankara’da imzalandı.

Ankara Anlaşması, Topluluk ile Türkiye arasında gittikçe gelişen bir gümrük birliğinin kurulmasını öngörmekteydi. Anlaşma’nın 2.  maddesi bu konuda oldukça açık. Buna göre Türkiye-AB ortaklığı hazırlık, geçiş ve son dönem olmak üzere üç dönem olarak kurgulanmıştı.  Bu dönemler tamamlandıktan sonra Türkiye’nin, Avrupa Birliği’ne (imza tarihindeki Avrupa Ekonomik Topluluğu’na) üye olma hakkı, Ankara Anlaşması’ndan doğmakta. Türkiye, 1 Ocak 1996 tarihinde AB ile gümrük birliğini gerçekleştirdiği için, Ankara Anlaşması’ndaki son döneme girmiştir. Son dönem, hiçbir zaman “sonsuz dönem” anlamına gelmez. Bir başka anlamda son dönem Türkiye’nin, AB üyesi olacağı dönemdir. Ankara Anlaşması ile Türkiye, AB’ye (AET’ye) “ortak üye” oldu. Aslında bu ortak üyelik, bir ön ortaklık anlamına geliyor. Çünkü ortak üyelikte, ortak üyenin Topluluğun kurumlarına (organlarına) katılımı gereklidir. Fakat bu durum Türkiye için bugüne kadar  maalesef hiç  geçerli olmadı.

ANKARA ANLAŞMASI
Ankara Anlaşması, Roma Anlaşması’nın 238. maddesine dayanan ve Türkiye-Topluluk ortaklığının temel ilkelerini belirleyen bir “çerçeve” anlaşmadır. Ankara Anlaşması, Topluluk ile imzalandığı için Topluluk içinde doğrudan uygulanan bir Topluluk hukuk belgesidir. Nitekim Lüksemburg’ta 3 Ekim 2005 tarihinde gerçekleştirilen Hükümetlerarası Konferans’ta 23 maddeden oluşan Müzakere Çerçeve Belgesi’nin (MÇB) 10. maddesinde AB müktesebatının içerdiği bölümler belirlendi. Türkiye, AB üyesi olabilmek için Birliğin müktesebatını kabul etmek yükümlülüğündedir. Bu müktesebat içinde “Birlik faaliyetlerine ilişkin olarak Topluluğun, Topluluk üye ülkelerin, birliğin ve kendi aralarında üye devletlerin akdettiği uluslararası anlaşmalar” yer almakta. Ankara Anlaşması ve Katma Protokol, Topluluğun, Türkiye ile akdettiği bir uluslararası anlaşmadır. Topluluk üyesi ülkeler ile ayrıca imzalandığı için bir uluslararası hukuk belgesidir. Ankara Anlaşması’nda taraflara bir fesih hakkı tanınmamıştır. Bu nedenle anlaşmanın amaçları gerçekleşene kadar yürürlükte kalması gerekiyor. AET’nin zaman içinde üye sayısının 6’dan 27’ye çıkması sonucunda yeni katılan ülkeler de Topluluk müktesebatını kabul etmişlerdir. Bunun için Ankara Anlaşması’nın genişleyen Topluluğa uyumunun sağlanması amacıyla yeni katılan ülkelerle uyum anlaşmaları imzalandı. Uyum Anlaşmaları Avrupa Parlamentosu tarafından da onaylandı.
 Türkiye ile AB arasında gümrük birliğinin esaslarını belirleyen 6 Mart 1995 tarihli Ortaklık Konseyi Kararı, Ankara Anlaşması ile Katma Protokol’e dayanmakta. Ankara Anlaşması’nın 28. maddesi uyarınca, ortaklık anlaşmalarının işlemesi ve Türkiye’nin anlaşmalardan doğan yükümlülüklerini tam olarak yerine getirmesi durumunda, “tarafların Türkiye’nin tam üyelik olasılığını inceleyecekleri” hükmü getirildi. Bu, üyelik için kesin bir tarih değil. Fakat önemli bir siyasi niyet beyanı. Bu sebeple ortaklık anlaşmaları, gümrük birliği sistemi ile tam üyeliğe geçiş sürecinin ilk aşamasını hazırlayan ve düzenleyen bir nitelikte. Uluslararası hukuk normları ve örneğin Viyana Sözleşmesi’nin 26. maddesi şöyledir: “Her anlaşma tarafları bağlar ve taraflarca iyi niyetle uygulanması gerekir.” Sözleşme’nin 27. maddesi de, “Taraflardan biri, iç hukukunun hükümlerini, bir anlaşmayı uygulamama özrü olarak öne süremez.”

Süresi belirlenmiş veya belirlenmemiş anlaşmalar bakımından devletler, bazen şartların değişmiş olduğunu öne sürerek anlaşmaya artık bağlı kalmak istemediklerini öne sürebilirler. Burada temel ilke, “ahde vefa” kuralıdır. Uluslararası alanda anlaşmanın şartları devam ettikçe yürürlükte kalması uygun görülse bile, şartların gerçekten değişip değişmediğini belirleyen tarafsız, yargı yetkisi zorunlu uluslararası bir organ yok. Böyle olunca, bir taraf işine gelmeyen bir anlaşmadan kurtulmak için şartların değiştiğini öne sürebilir.  Viyana Sözleşmesi, tarafların şartlarda temel bir değişiklik olduğunu iddia ederek, anlaşmanın sona ermiş sayılmasını isteyebileceklerini öngörmekte. Ancak böyle bir görüş, sınır koyan bir anlaşma için öne sürülemeyeceği gibi, bu görüşte olan tarafın kendi eylemiyle değişmiş şartların da anlaşmayı geçersiz saymaya yetmeyeceği biliniyor.

HER TÜRK’TEN 100 EURO VİZE MASRAFI (!) ALINIYOR? HARÇ MI? HARAÇ MI?
 Her yıl Avrupa ülkelerine gitmek için vize almak isteyen 5 milyon Türk’ün kişi başına 100 Euro ödediği göz önüne alındığında haksız uygulamanın ekonomik boyutu ortaya çıkıyor.
Türkiye’de işadamları, çalışanlar, bilim insanları, araştırmacılar, medya mensupları ve sanatçılar AB tarafından yıllardır mağdur ediliyor… Türk işadamlarının malları serbestçe AB üyesi ülkelerin piyasalarına girerken, kendileri veya çalışanları, iş amacıyla seyahat edemiyor. Haksız rekabete de yol açan vize uygulaması Türk işadamlarının elini oldukça zayıflatıyor. Vize almak için zaman alıcı çok sayıda formalitenin tamamlaması ve sonrasında ciddi bir masrafla karşılaşılıyor. Bütün bu formaliteler tamamlansa bile vizenin alınıp alınmayacağını garantilemiyor. Vizenin zamanında düzenleneceği konusu bunlara rağmen şüpheli olabiliyor. Turizmciler, nakliye şirketleri ve sürücüler de, haksız vize uygulamasının mağdurları arasında. Türk girişimcileri ve onların profesyonel çalışanları için, adeta bir tarife dışı engel söz konusu. Diğer taraftan, Türkiye, AB’nin çeşitli programlarına, katkı payı ödeyerek katılım sağlamakta. Bu çerçevede de araştırmacılar vize alma konusunda sıkıntılar yaşıyor. Maalesef bu nedenle programlardan yeterince istifade edilememekte. Bütün bu sorunların dışında kişi başına ödenen yaklaşık 100 Euro’luk vize masrafları da işin çabası oluyor. 30 yıldır Tük vatandaşlarından alınan vize ücretleri yasal değil ve geri iade edilmeli. Her yıl yaklaşık 5 milyon Türk vatandaşı AB ve Shengen vizesi için müracaat ediyor. Vize reddinde paralar geri ödenmiyor. Vize verilmesinde alınan paralar yasal değil… Vize masrafları olarak alınan ve yasal olmayan bu paraların mahkeme kararıyla tekrar iade edilmesi gerekiyor.

VİZESİZ AVRUPA KAZANILMIŞ HAK
Türkiye, AB’ye başvurup bilim adamı, sanatçı, sporcularla, hizmet almaya gelenlerden vize istenmeyeceğine ilişkin mahkeme kararlarını tüm ülkelerde uygulatmalı.
Türkler; AB ülkelerine örneğin Almanya ‘ya gitmek için vize almak zorunda. Bu durum hem zahmetli, hem vakit kaybı, hem de kişi başı 100 Euro’luk masraf anlamına geliyor. Peki vize şartı hukuka uygun mu? Özellikle Türk iş adamlarına, Türk sanatçılarına, Türk sporculara ve Türk bilim adamlarına Almanya`ya kendi dallarında olan bir faaliyet için giriş yapmak istediklerinde, vize şartının hukuka aykırı olduğunu, en azından Alman Konsolosluğunun bu vize başvurusuna red kararı veremeyeceği ortada…
Çünkü Türkiye ile Avrupa Topluluğu arasında imzalanan ve Almanya için 1 Ocak 1973 tarihinde yürürlüğe giren Katma Protokol bu tarihten sonra Almanya’da yürürlüğe giren kanunların, Türklerin yerleşim hakkına ve hizmetlerin serbest dolaşımına yeni sınırlamalar getiremeyeceğini öngörüyor. (Katma Protokol, Madde 41). Bu düzenlemeye ‘Hakların Kısıtlama Yasağı’, ‘Standstill’ adı verilmekte. Bu nedenle hizmet ve yerleşim konularında Almanya’da 13 Eylül 1972 tarihindeki Alman Yabancılar Kanunu Uygulama Yönetmeliğinin nasıl bir düzenleme getirdiği büyük önem taşımakta. Bu yönetmelik şu hususları öngörüyor:
 -3 aydan fazla Almanya’da kalmamak ve Almanya’da çalışma amacı olmadan her Türk vatandaşı veya, 2 ayı geçmeme şartıyla yurt dışındaki bir işveren için Almanya’da geçici hizmet veren bir işçi,
-Veya, ikametgahı kendi ülkesinde kalma şartıyla ve 2 ayı geçmemek şartıyla Almanya’da sanat, bilim ya da spor mahiyetinde olan toplantılarda ya da konserlerde faaliyet göstermek için gelen Türk bilim adamı, sanatçısı, sporcusu Almanya’ya vizesiz giriş yapabilir.
DARMSTADT İDARE MAHKEMESİ’NİN KARARI
Bu hukuki durum, 1953 senesinde imzalanan Alman-Türk Vize Anlaşması’nın bir sonucuydu ve 5 Ekim 1980’e kadar yürürlükte kaldı. Daha sonra bu istisnaların tamamı kaldırıldı ve Türk vatandaşları için vize problemi başladı. Ancak: Katma Protokol’a göre yerleşim ve hizmet alanlarında Türklerin aleyhine Almanya 01.01.1973 tarihinden sonra değişiklik yapamazdı. Yabancılar Yasası Yönetmeliği Türklere bir yerleşim hakkı vermediğinden, hizmet konusunda en azından yukarıda yer verilen nedenlerle Almanya’ya gelmek isteyen Türk şoförü, iş adamı, sanatçısı, sporcusu ve ilim adamları için vize işlemlerine gerek kalmadan Almanya’ya giriş yapmak mümkün olmalıydı.
Ayrıca, hizmetin serbest dolaşımı, aynı zamanda hizmet alma serbestliği anlamına da geldiği için, 28 Ekim 2005 tarihinde Darmstadt İdare Mahkemesi bir kararında Almanya`ya hizmet almak için gelmek isteyen bir Türk vatandaşının da vizeye ihtiyacı olmadığına hükmetti. Bu önemli karar şu anlama geliyor: Almanya`ya hizmet almak için gelmek isteyen bir Türk vatandaşı – yani mesela Almanya`ya doktora gitmek için bir hasta, ya da turistik amaçlarla gelen bir vatandaşın – vizeye ihtiyacı yok. Sınırlarda zorluk çekmemek için ilk aşamada Alman Konsolosluklarının bunu kabul eden bir teyit yazısı vermesi gerekiyor.
Ne yazık ki; Alman Hükümeti ve Alman makamları bu şekilde bir uygulamayı hala kabul etmiyor. Halbu ki Katma Protokol`ün 41. maddesiyle ilgili Avrupa Topluluğu Adalet Divanı`nın (Avrupa’nın en yüksek yargı organı olan bu kurumdan çıkan kararlara itiraz edilemiyor ve buradan çıkan kararlar kesindir) çeşitli kararlar vermişti. Bunlardan en önemlileri şunlar:
- Abdulnasır Savaş-Kararı (11.05.2000 tarihli ve C-37/98 sayılı kararı): Bu karara göre Katma Protokol`ün 41/1. maddesi doğrudan Türk vatandaşları için geçerlidir ve makamlar tarafından önkoşulsuz uygulanması gerekiyor.
- Tüm ve Darı-Kararı (20.09.2007 tarihli ve C-16/05 sayılı kararı): ATAD bu kararında, Katma Protokol`ün 41. maddesindeki düzenlemelerin AB ülkelerine gerçekleşen ilk girişte de dikkate alınması gerektiğine hükmetti. Yani kısaca, AB Katma Protokol`ün ilgili ülkede yürürlüğe girdiği tarihte, ilgili ülkenin ulusal mevzuatınca Türk vatandaşları için vize mecburiyeti aranmıyor idiyse ve bu tarihten sonra vize zorunluluğu getirilmiş ise, bu zorunluluk uygulanamayacak.

TIR ŞOFÖRÜ SOYSAL’IN VİZE ZAFERİ
Avrupa Adalet Divanı, iş için Avrupa’ya gidecek Türklerden vize istenemeyeceğine hükmetmişti. Mahkeme, TIR şoförü Mehmet Soysal’ın 2007 yılında Berlin Eyalet Mahkemesine başvurarak vize uygulamasının iptalini istemesiyle ilgili olarak Alman yargısına gönderdiği kararda, Türkiye ve Avrupa Ekonomik Topluluğu arasında imzalanan “23 Kasım 1970 tarihli Katma Protokolün 41′inci maddesi, yürürlüğe girdiği tarihte vize yükümlülüğü olmadığından, Türkiye’de kurulu şirketlerde çalışan Türk vatandaşlarına hizmet sunumu için AB üyesi ülkelere girişlerinde vize şartı getirilemeyeceği şeklinde yorumlanmalıdır” görüşünü benimsemişti.
Berlin Mahkemesi, Avrupa Adalet Divanı’ndan, Katma Protokolün 41’inci maddesinin, uluslararası bir şirkette TIR sürücüsü olarak çalışan Türk vatandaşlarından Alman makamlarının “Schengen vizesi” talep edilmesiyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda görüş istemişti. Alman yargısı, ayrıca Lüksemburg’daki AB mahkemesinden, bu ilk soruda “vize şartı aranmaz” görüşünü benimsemesi halinde, bunun Türk vatandaşlarının Almanya’ya girişlerinde vize muafiyeti anlamına gelip gelmeyeceğini açıklığa kavuşturmasını talep etmişti.

TIR şoförü Mehmet Soysal’ın Berlin Eyalet Mahkemesi’nde açtığı “Vizesiz Avrupa” davasını kazanmasının ardından Avrupa ülkeleriyle ikili vize anlaşmalarını raftan indiren TBMM Dış İlişkiler Başkanlığı, AB Katma Protokolü doğrultusunda Belçika, Lüksemburg, Fransa ve İspanya’ya da vizesiz seyahat hakkının bulunduğunu belirledi. 19 Şubat 2009 tarihinde ATAD, C-228/06 tarihli Sosyal ve Savatlı-Kararında Alman Hükümetinin ve Alman makamlarının ileri sürdüğü son gerekçeyi de ellerinden aldı. ATAD bu kararında, sadece Türkiye`de kurulu işletmelerde çalışanlardan, hizmet sunmak için AB`ye girişlerinde vize talep edilemeyeceğine hükmetmekle kalmadı. Aynı zamanda Türk vatandaşları için yukarıda anılan AB`nin Vize Yönergesinin de geçerli olmadığını, onun yerine Katma Protokol’ün 41. maddesine göre her AB ülkesinde bu Protokol’ün yürürlüğe girdiği tarihindeki vize kanunlarının öngörmüş olduğu kuralların geçerli olduğunu açıkça belirledi.
Almanya açısından bu karar şu anlama gelmekte:
Katma Protokol 01.01.1973 tarihinde Almanya bakımından yürürlüğe girdi. Almanya’da o tarihte geçerli olan Yabancılar Hukukundaki vize durumunu yukarıda açıkladım. Özetle, şu amaçlarla Almanya’ya gelmek isteyen Türk vatandaşlarından vize istenemeyecek:
- 3 ayı geçmeme şartıyla ve sadece turistik amaç ile Almanya’ya gelmek isteyen her Türk vatandaşı,
- 2 ayı geçmeme şartıyla, yurtdışındaki bir işveren için Almanya’da geçici hizmet veren bir Türk işçisi veya;
- İkametgahı Türkiye’de kalmak ve 2 ayı geçmeme şartıyla Almanya’da sanat, bilim ya da sporla ilgili olan toplantılarda ya da konserlerde faaliyet göstermek için gelen Türk bilim adamı, sanatçısı, sporcusu …
ALMAN MAKAMLARI KEYFİ DAVRANIYOR
Ve bir müjde daha: Berlin İdare Mahkemesi, 25.02.2009 tarihinde verdiği bir tedbir kararında, kural olarak turistlerin vizesiz Almanya’ya gelebileceğini kabul etti. Ancak mahkeme, somut olayda kanımca doğru olmayan turistik ve ziyaret amaçları arasında bir ayırım yapıyor: Mahkemeye göre akrabalarını ziyaret etmek için gelen Türk vatandaşı ne kadar da Almanya`da hizmet alırsa vizeye ihtiyacı vardır; yani sadece veya ağırlıklı olarak turistik amaçlı Almanya’ya giriş yapmak isteseydi bu vatandaş, mahkeme davayı kabul edecekti!

Şunu da belirtelim ki, Türk Vatandaşları için vize uygulamalarına ilk olarak Federal Almanya başlamıştır. Diğer AB ülkeleri de bu uygulamayı kısa süre içinde izlediler. Bu yüzden diğer AB ülkelerindeki vizeyle ilgili hukuki durumu açıklığa kavuşturmak için, o devletteki Katma Protokol’ün yürürlüğe girdiği tarihte yürürlükte olan vize konusundaki yabancılar hukukunu incelemek gerekiyor.

Geçmiş tecrübeler de gösteriyor ki, Türk vatandaşlarının hakkını Alman makamları kendileri isteyerek vermemekte. Bize AB Hukuku ile ilgili haklar Almanya’da hakkımızı aradığımız zaman – bazen Avrupa Birliği Adalet Divanı aracılığı ile de olsa – mahkemeler tarafından verilmekte. Bu nedenle mutlaka bu konuda da davalar açmak, haklarımızı aramak zorunda kalacağız. Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın yukarıda adı geçen kararına dayanarak açılacak davaların, yukarıda çizdiğim çerçevede kazanılacağından şüphe yok. Türk vatandaşları için ‘vizesiz seyahat özgürlüğü’ çok büyük önem taşıdığından, bu konuda cesaretli ve kararlı adımlar atılmalı.

BERLİN İDARİ MAHKEMESİ’NDEN VİZE İÇİN ÇIKAN ÇARPICI KARAR
Berlin İdari Mahkemesi 25 Şubat 2009 tarihli hükmünde, Avrupa Adalet Divanı’nın (ABAD) Türk vatandaşlarının vizesiz seyahat etmeleriyle ilgili kararının “pasif hizmet” almak isteyen Türk vatandaşları için de geçerli olacağı kanaatine varmıştı. Alman mahkemesinin “pasif hizmet” alanını tanımlamaması nedeniyle, Türk turistlerin Almanya’ya vizesiz seyahat edip edemeyecekleri konusunda herhangi bir resmi hüküm yok. Ancak karara ilişkin açıklama yapan Sol Parti Federal meclis milletvekili Sevim Dağdelen, mahkemenin kararı doğrultusunda turist olarak seyahat etmek istediklerini kanıtlayanların vizeden muaf olmaları gerektiğini söylüyor. Regensburg İdare Mahkeme yargıcı Dr. Cornelia Mielitz da İçişleri Bakanı Peter Altmaier’in “Seyahat amaçlı gelen vize almak zorunda” açıklamasının tersine Türk turistlerden vize istenemeyeceğini belirtiyor. Mielitz, aile birleşiminde istenen Almanca şartının da geçerli olmayacağını vurguluyor. Hukukçu uzmanlar: ‘Berlin İdare Mahkemesi, hizmetin pasif dolaşımının (hizmetten yararlanma özgürlüğü) vizeden muaf olduğunu onaylıyor. Türk vatandaşlar şimdi, turist vizesi almadan Almanya’ya turistik amaçla gidebilir, Alman konsolosluklarına bunu onaylatabilirler. Bu talep reddedilirse, dava açsınlar” şeklinde tavsiyede bulunuyor.

ADALET DİVANI’NIN ALDIĞI KARARLAR
Avrupa Toplulukları Adalet Divanı (ATAD) içinde oluşturulmuş olan Bidayet Mahkemesi kuruluşundan (1989) itibaren ilk defa 30 Mart 2006 tarihinde AB ile gerçekleştirilen gümrük birliği dolayısıyla zarar ettiğini savunan Türk firmasının (Yedaş) açmış olduğu davayı karara bağladı. (T-367/03) Bu Karar’ın 37. maddesinde de belirtilmiş olduğu gibi Ankara Anlaşması ile protokollerin uluslararası anlaşma niteliğinde olduğu şöyle kabul edildi: ATAD, Topluluğun üçüncü bir ülke (Türkiye) ile imzaladığı anlaşma hükmünün anlaşmanın içerik ve konusu değerlendirildiğinde açık ve kesin bir yükümlülük içeriyorsa geçerli olduğunu kabul etti.

Son olarak ATAD 20 Eylül 2007 tarih ve C-16/85 sayılı Tüm ve Darı Kararı ile, 12 Eylül 1963 tarihli Ankara ve 23 Kasım 1970 tarihli Katma Protokol’ün imza tarihindeki hükümleri kapsamında Türk vatandaşlarının oturma izni başvurularının değerlendirileceği hükmünü verdi. Bu karar ile Divan, mevcut anlaşma hükümlerinin ağırlaştırılamayacağını (Standstill Kuralı) karara bağlayarak, Ankara Anlaşması’nda yer alan üyelik hedefini dolaylı da olsa onayladı.

Gerek Yedaş, gerekse Tüm ve Darı Kararları’nda ATAD, Ankara Anlaşması ve Katma Protokol’ün uluslararası anlaşma niteliğinde olduğunu ve tarafları bağladığını açık bir şekilde belirledi. Ankara Anlaşması Türkiye’yi tam üyeliğe götüren bir ortaklık anlaşması.
Ankara Anlaşması’nın 28. maddesi bu konuda açık. Hedef, tam üyelik. Anlaşma, üyelik için bir ön şart da içermemekte. Yunanistan’ın tam üyelik başvurusu üzerine hazırlanan Komisyon Görüşü ile ilgili belgede de, Türkiye ile Topluluk arasındaki ilişkinin nihai amacının tam üyelik olduğu belirtiliyor. Bu durumda Türkiye, hukuken AB üyesi olma hakkına sahip. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve Almanya Başbakanı Angela Merkel’in savundukları “imtiyazlı ortaklık” gibi bir ilişki modeli Ankara Anlaşması’nın hem ruhuna ve hem de lafzına aykırıdır. “Katılım müzakereleri” yerine Lizbon Zirvesi’nde kabul edilen “hükümetlerarası müzakereler” ifadesi, Türkiye’nin doğru yoldan ayrılmasını sağlayamayacak. Avrupa Birliği’nde Türkiye’nin üyeliğine yapay engel çıkarmaya yönelik tüm girişimler, Ankara Anlaşması yürürlükte kaldığı sürece hukuken hükümsüzdür.

EKOViTRiN, iNGiLiZ PARLAMENTOSU’NDA
İngiltere Dışişleri Bakanı Miliband ve AB’den Sorumlu Devlet Bakanı Bryant, Türk vatandaşlarına uygulanan vizenin kaldırılması ve Türkiye’nin AB üyeliği konusunda gayret göstereceklerini söyledi.

Londra’da Türkiye’nin İşçi Partili Dostları Grubu’nun 3’üncü Kuruluş Yıl Dönümü nedeniyle İngiliz Parlamentosu’nda düzenlediği resepsiyona katılan “Müthiş Türk” lakaplı Rize Milletvekili Adayı ve Ekovitrin yazarı Mehmet Okumuş, İngiltere Başbakanı Gordon Brown ile beraberindeki bakan ve milletvekillerine “Rize çayı” hediye etti.
Haringey Belediye Meclis Üyesi Nilgün Canver’in öncülüğünde kurulan Türkiye’nin İşçi Partili Dostları Grubu’nun 3’üncü kuruluş gecesi renkli görüntülere sahne oldu.
Türk dostu olarak bilinen İşçi Partisi milletvekilleri Joan Ryan ve David Lammy’in evsahipliğini yaptığı resepsiyona Başbakan Gordon Brown ve Dışişleri Bakanı David Miliband, Avrupa Bakanı Chris Bryant, Avrupa Parlamentosu Milletvekili Richard Howitt, Milletvekilleri Joan Ryan, David Lammy, Türkiye’nin Londra Büyükelçisi Yiğit Alpagon, Başkonsolos Bahadır Kaleli, KKTC Londra Temsilcisi Kemal Köprülü, Muhafazakar Parti Woodside Meclis Üyesi Şerife Düven, Rize Milletvekili Adayı Mehmet Okumuş, işadamları Mehmet Koçak ve Nural Ezel’in yanı sıra çok sayıda davetli katıldı.
Resepsiyonun en renkli görüntülerinden birini de “Müthiş Türk” lakaplı Rize Milletvekili Adayı Mehmet Okumuş verdi. Resepsiyonun ilgi odağı olan Okumuş, Başbakan Gordon Brown, Dışişleri Bakanı David Miliband, Avrupa Bakanı Chris Bryant, Avrupa Parlemontusu Milletvekili Richard Howitt, Milletvekilleri Joan Ryan ve David Lammy’e, Rizeliler adına birer “Rize çayı” hediye.

AVRUPA’DA SERBEST  DOLAŞIM HAKKI
Geceye Rize Milletvekili adayı olarak katılan Okumuş, Başbakan, Dışişleri Bakanı ve Milletvekkillerine, Türkiye’nin AB üyeliğine destekleri için teşekkür ettiğini  belirterek:”İngiltere Başbakan Brown ile Dışişleri Bakanı David Miliband ve diğer bakanlara Rize çayını büyük bir mutlulukla kabul ettiler”dedi.

Başbakan ve bakanlara, Rize’nin Türkiye’nin Karadeniz kıyılarında bulunan çok güzel bir şehir olduğunu, çayı, balı, misafirperverliği, çalışkan insanları ve siyasetçileriyle ünlü olduğunu söylediğini ifade eden Okumuş, “2011 seçimlerinde Rize Milletvekili adayı olmak için bir kampanya başlattığımı ve Türk vatandaşlarının 1972 yılında imzalanan Brüksel-Katma Protokolü’nden dolayı Avrupa’da dolaşım hakkımızın olduğunu hatırlattım. Yıllarca Avrupa’nın ekonomisine ve savunmasına katkıda bulunduğumuzu, Avrupa Adalet Divanı’nın, Türk vatandaşlarını Avrupa’da vizesiz dolaşım haklarına dair son yıllarda 3 tane önemli karar verdiğini anımsattım ve buna uyulması gerektiğini vurguladım. İngiliz Milletvekili Richard Howitt ve Dışisleri Bakanı David Miliband, bu konu da bana katıldıklarını ve desteklediklerini beyan ettiler” diye konuştu.

BROWN: “TÜRKİYE’NİN AB ÜYELİĞİNİ DESTEKLİYORUZ”
Gecede bir konuşma yapan Başbakan Erdoğan’ın da bu ay içinde İngiltere’yi ziyaret edeceğini duyuran Başbakan Brown, “Gelecek birkaç yıl içinde bunun mümkün olması için elimizden geleni yapacağız. Burada, Türkiye’yi hak ettiği şekilde AB’nin tam ortasında görmek isteyen dostlarla konuşuyorsunuz” dedi.
Dışişleri Bakanı David Miliband de partisinin, genel seçimde yeniden iktidara gelmesi durumunda, Türk hükümetiyle yakından çalışmaya ve Türkiye’nin AB üyeliğini desteklemeye devam edeceğini vurguladı.
 
Kaynak: Ekonomivitrini
Gayrettepe Mahallesi, Barbaros Bulvarı Dr. Orhan Birman İş Merkezi No:149/6 Beşiktaş 34349 İstanbul
+90 212 663 08 85 | +90 530 960 84 24
+90 212 663 62 72
utikad@utikad.org.tr