Anasayfa / Sektörel / Sektör Haberleri / Ekonomi / İş Dünyası / YÜKSEK ENFLASYON, DÜŞÜK BÜYÜME OLUR MU?

YÜKSEK ENFLASYON, DÜŞÜK BÜYÜME OLUR MU?

YÜKSEK ENFLASYON, DÜŞÜK BÜYÜME OLUR MU?16.03.2010Geçen yıl yaşanan kriz sırasında, Türkiye dahil neredeyse bütün ülkelerin ortak deneyimi enflasyonun tam anlamı ile çöküşüydü. Toplam talep, özellikle iç talebin uzun süre zayıf seyri ile herhangi bir enflasyonist baskı yaşanmaması, para otoritelerini sadece finansal sistemin sağlığı konusunda önlemler almaya mecbur bıraktı. Aşırı parasal genişlemenin sonuna gelindiği, birçok gelişmiş ülke para otoritesi tarafından dile getirildi. Hatta İsrail başta olmak üzere Avustralya, Norveç gibi bazı merkez bankalarının faiz artırımına başlaması sonrasında, Amerika ve Avrupa'dan gelen zayıf veriler ve Yunanistan kaynaklı riskten kaçınma çabası sırasında faiz artırımlarına ara verildi. Gelişmekte olan ülkeler tarafında da Çin ve Brezilya tarafından munzam karşılıkların artırılması sonrası, en son Malezya politika faizlerini yükseltti. Bu ve benzeri önlemleri ileride ek faiz artırımlarının takip edeceğine şüphe yok. Burada ana motivasyon, reel büyümenin artacağı beklentisi ve ekonomide aşırı ısınmayı önleme çabası. Yani enflasyon korkusu.
Türkiye'de durum farklı mı
Farklı ama şimdilik. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) geçen günlerde, ocak ayı sanayi üretim rakamlarını açıkladı. Buna göre yıllık artış uzun süredir beklenen büyümeyi müjdelercesine yüzde 12,1 gibi bir oranı gösteriyordu. İlk bakışta yüksek bir büyüme gibi görünse de beklentilerden daha düşük geldiği için bir miktar hayal kırıklığı yarattı. Örneğin benim tahminim yüzde 18 seviyesindeydi. Ancak, asıl hayal kırıklığı yaratması gereken bu değil. Çünkü çalışma günleri ve mevsimsel düzeltme sonrasında çıkan aylık büyüme, sadece binde 3,6 seviyesindeydi. Bu oranın yıllıklandırılmış hali de yüzde 3,7 veriyordu. Bir başka hayal kırıklığı da Aralık 2009 için daha önce binde 7 "büyüme" olarak açıklanan sanayi üretim artışının revizyona uğraması ve binde 6,3 "gerileme" şeklinde değiştirilmesiydi. Açıkçası, son iki aydır gelen veriler büyümeyle ilgili heyecan verici bir gelişmenin olmadığını göstermekte. Bu resme geçen yazılarda dikkati çekmeye çalışmıştım.
Bu sene için yüzde 4 olarak tahmin ettiğim büyüme oranının sadece bir aylık veri ve iki buçuk aylık gözlemle fazlaca sapacağını düşünmüyorum ve şu an için herhangi bir tahmin değişikliği yapmıyorum. Ancak özel sektör kapasite kullanım oranının aralık ayında yüzde 69,5 seviyesinde kalışı, yavaş artan kredi stoku, tüketici güvenindeki zayıflık ve enflasyon verilerinde talep kaynaklı herhangi bir işaretin olmayışı, şu an için büyüme üzerindeki risklerin aşağı yönlü olduğunu gösteriyor.
 
Merkezin işi zor
Yukarıda bahsettiğim gibi ekonomide canlanma işaretlerinin bu kadar zayıf olduğu, dış taleple ilgili belirsizliklerin yüksekliği ve en önemlisi enflasyonun en azından 6-9 ay kadar daha düşmeyecek oluşu, Merkez Bankası'nın işini oldukça zorlaştırıyor. Merkez Bankası parasal sıkılaştırmaya gitse, yani faiz artırsa ya da munzam karşılıklar ile oynasa, belki de büyüme önündeki riskleri artırmış ya da tetiklemiş olacak. Gerçekte öyle olmasa bile bundan sorumlu da tutulacak. Ayrıca faizlerin yükselmesi durumunda yeniden Türk Lirası'nın değerlenme problemi baş gösterebilecek ve her ne kadar enflasyon açısından olumlu olsa da ihracatçılar tarafından eleştirilecek.
Diğer yandan, eğer Merkez Bankası uzun süre bekler ve enflasyon şu veya bu şekilde yüksek seyrine devam ederse de hem kredibilite açığı (yani Merkez Bankası'nın enflasyon hedefi ve piyasanın enflasyon tahminleri arasındaki fark) artacak hem de bekleyişler kanalı ile enflasyonu besleyecek bir mekanizmaya olanak tanımış olacak. Bir yandan da petrol fiyatları ve gıda gibi tamamen kontrolü dışındaki gelişmeler enflasyon üzerinde risk teşkil etmeye devam ediyor.
 
Mart enflasyonu kritik
Pazartesi günü Merkez Bankası tarafından açıklanan beklenti anketi çıkana kadar hem 12 hem de 24 ay sonrası için enflasyon beklentilerinin enflasyon hedefine bir ölçüde yakın olduğunu görmekteydik. Ancak yeni açıklanan rakamlara göre, yıl sonu enflasyon beklentileri benim kötümser tahminim olan yüzde 8,1 seviyesinin de üzerine çıkmış durumda. Burada sevinilecek tek nokta, uzun vadeli enflasyon tahminlerinin bir miktar daha düşük oluşu ve piyasanın Merkez'in söylemine bir ölçüde hak vermesi. Ancak, bunun kalıcılığı konusunda önemli kuşkularım var. Bu yüzden Merkez Bankası'nın düşük büyüme dinamikleri ile yüksek enflasyon arasında zor bir dönemden geçtiğini söylemek mümkün. Her açıdan mart ayı tüketici enflasyonu büyük önem taşımakta ve gıda fiyatlarının burada önemli bir rolü olacak. Bu konu ile ilgili bir analizi de gelecek yazıda aktaracağım.
 
Kaynak: Referans
Gayrettepe Mahallesi, Barbaros Bulvarı Dr. Orhan Birman İş Merkezi No:149/6 Beşiktaş 34349 İstanbul
+90 212 663 08 85 | +90 530 960 84 24
+90 212 663 62 72
utikad@utikad.org.tr