ÇANTANIZ ŞİLİ'DE, AYAKKABINIZ BANGLADEŞ'TE üretiliyor ve siz tüm bunları ABD'de hizmet veren bir internet sitesi üzerinden sipariş ediyorsunuz. Küreselleşmenin en basit haliyle gündelik hayatımıza yansıması bu. Tüm bu döngünün en önemli ayaklarından birini lojistik oluşturuyor. Lojistik, ilk akla geldiği gibi basit bir taşımacılık faaliyeti değil. Tedarik zinciri halkaları arasındaki mal ve malzeme akışının yönetimini tarif eden tanımın içine, uygulamada katma değer yaratıcı, ambalajlama, etiketleme, depolama, depo içi hizmetleriyle yurt içi ve şehir içi dağıtım hizmetleri de giriyor. Gelişmiş ülkelerde GSMH'nin yüzde 12-15'ini oluşturan lojistik sektörü, 2010'lu yılların atağa geçecek sektörlerinden biri olarak kabul ediliyor. Türkiye'de ise bu oran yüzde 7-8'Ierle ifade ediliyor. Ancak sektör temsilcileri şunu ısrarla vurguluyor. Küresel ticaretteki canlılık ve Türkiye'nin Avrupa ve Asya arasında bağlantı sağlayan coğrafi konumu sayesinde lojistik, önümüzdeki yılların parlayan sektörlerinden biri olacak. Türkiye'nin lojistik üs olma hedefi dile getirilirken, öngörülen bu büyümenin istihdama da yansıyacağı vurgulanıyor. Uluslararası Taşımacılık ve Lojistik Hizmet Üretenler Derneği (UTİKAD) Genel Başkanı Kosta Sandalcı, ihracat ve ithalatta son yıllarda kaydedilen canlanmanın lojistik sektörüne de yansıdığını, sektörün orta ve uzun vadede büyüme potansiyelinin yüksek olduğunu vurguluyor. Sandalcı, çoğunluğu küçük ve orta büyüklükteki işletmelerden oluşan sektörde, dünya taşımacılık devleriyle rekabet edebilecek güce ulaşmış şirketlerin sayısının giderek arttığına dikkat çekiyor. Dünya Bankası tarafından yayınlanan 2009 raporuna göre, dünya ticaretinde 1982 yılından bu yana ilk kez düşüş kaydedilmiş ve raporda bunun, 80 yıl içindeki en büyük düşüş olduğu belirtilmiş. Rapora göre söz konusu daralmadan en fazla etkilenen sektörler arasında kent merkezli ihracatçılar, inşaat, madencilik ve imalat sektörü geliyor. En ciddi kayıpların ise Doğu Asya'da hissedilmesi bekleniyor. "Transport Intelligence" tarafından yayınlanan ve dünya çapında her sektör ve coğrafi bölgeden 500'den fazla kişinin katkılarıyla hazırlanan "Küresel Lojistik İş Dünyası Güven Endeksi", ekonomik anlamda olumsuz görünüme rağmen, araştırmaya katılanların hâlâ sektörün mevcut durumu hakkında cüzi de olsa güvene sahip olduklarını ortaya koyuyor. Dünyada lojistik hizmetlerinin dış kaynak (outsource) ile temin edilmesi sürecinin Özellikle 2010 ile birlikte önemli bir ivme kazanması bekleniyor. Dış kaynak talebini en yoğun etkileyecek unsurlar olarak ise, üretim üslerinin doğuya kayış sürecinin devam etmesinin ve firmaların kriz sonrası maliyetleri düşürme gayretlerinin artacağının beklenmesi gösteriliyor. Data Monitor'ın 2008 yılında gerçekleştirdiği çalışmada Asya Pasifik'in, bu süreçte en hızlı büyümeyi sağlayacak bölge olacağı tahmin ediliyor. 2010 yılında Asya Pasifik bölgesinin, dünyadaki toplam dış kaynaklı lojistik harcamalarının yüzde 20'sini oluşturması bekleniyor. Dünyanın 17'nci büyük ekonomisi olan Türkiye, Avrupa'nın en büyük ikinci beyaz eşya ve altıncı büyük otomotiv sektörü üreticisi. Lojistikte ise Avrupa'nın en yüksek büyüme gösteren havayolu taşımacılığına ve dünyanın altıncı büyük gemi inşaat sektörüne sahip. Türkiye, dünyanın en uzun ikinci hattı olan Bakü-Tiflis-Ceyhan doğal gaz boru hattı operatörlerinden biri aynı zamanda. Dış Ticaret Müsteşarlığı verilerine göre, 1991 yılında 34,6 milyar dolar dış ticaret hacmine sahip olan Türkiye'nin yıllık ortalama yüzde 15'e yakın büyüme oranı ile 2008 yılında 10 katına yakın bir seviyeye gelmiş olduğu tahmin ediliyor. Avrupa, Asya ve Orta Doğu'ya geçiş kapısı olması dolayısıyla jeopolitik ve ekonomik öneme sahip olan Türkiye, güçlü transit özelliğini bünyesinde barındırıyor. Böylelikle, Türkiye; Avrupa, Balkanlar, Karadeniz, Kafkaslar, Hazar, Orta Asya, Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkeleri için bir dağıtım ve toplama (aktarma) merkezi olması özelliğiyle uluslararası lojistik açısından çok uygun bir konumda. Türkiye'de 2007 yılında ağırlıklı olarak uluslararası taşımacılığın yüzde 88'i denizyolu ile gerçekleşiyor. Deniz yolu taşımacılığı, hakimiyetini önceki yıllarda olduğu gibi korumaya devam ediyor. Değer olarak deniz yolu taşımacılığının payı yüzde 55'lere inerken, uluslararası taşımada ton ve değer bazında ikinciliği yüzde 29,9 ile tren yolu alıyor. Asya, Avrupa ve Orta Doğu arasında koridor görevi gören Türkiye'de lojistik sektörünün gelişimi, dış ticaret hacmiyle yakından ilişkili. Büyüklüğü, 2008 yılı itibariyle 55-60 milyar dolar civarında tahmin edilen lojistik pazarı, esas itibariyle firmaların kendi bünyelerinde yaptıkları taşımacılık ve lojistik aktiviteleriyle lojistik hizmet sağlayıcılarından oluşuyor. Sektör büyüklüğünün yaklaşık yüzde 35'ini lojistik hizmet sağlayıcıları temsil ediyor. Geri kalan yüzde 65'lik kısım itibariyle firmalar lojistik hizmet ihtiyaçlarını kendi bünyelerinde karşılıyor. Türkiye, lojistik hizmetlerinde dış kaynak kullanımının büyüyerek devam ettiği ülkelerden biri aynı zamanda.
SEKTÖRLE İLGİLİ RAKAMSAL değerlere baktığımızda, sektördeki firma sayısı yaklaşık bin 400. Bunların 130'u lojistik belgesi sahibi. Piyasanın önde gelen 20 firması, pazarın yüzde 5'ine hakim. Türkiye'de lojistik pazarının büyümesine en çok katkıda bulunan sektörler, 1990'lı yıllarda tekstil, hazır giyim ve ithal makine ve sanayi malları. Son üç-dört yılda ise otomotiv, hızlı tüketim malları, dayanıklı tüketim malları ve demir-çelik, lojistik sektörünün müşterileri arasında payını hızla artıran ve sektörün büyümesine en büyük katkıda bulunan sektörler oldu. Türkiye'de taşımacılık ve lojistik sektörünün ekonomideki payı hakkında çeşitli veriler ve önermeler olmakla birlikte sektörün dönemsel büyüklüğü ile ilgili pazar yapısının değişkenliği nedeniyle, gerçekçi istatistiklere ulaşmak kolay değil. Sektörün parasal büyüklüğü, kalitatif çalışmalara veya dış ticaret, gümrük kayıtları veya GSMH rakamlarından yola çıkılarak meydana getirilen önermelere dayanıyor.
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası'nın (TCMB) Ödemeler Dengesi Yıllık Analitik Sunum (1975-2007) verileri, taşımacılık gelirleri hakkında bilgi veriyor. Söz konusu çalışmaya göre; 2007 yılı sonu itibariyle Türkiye'nin taşımacılık gelirlerinin toplamı 6 milyar 104 milyon dolar. Taşımacılık giderleri ise aynı yıl 6 milyar 268 milyon dolar oldu. Böylece 2007 yılında Türkiye net 164 milyon dolar taşımacılık açığına sahip. 2002 yılından itibaren daha çok net taşımacılık açığının ortaya çıkmasının nedeni ise navlun gelir-gider açığından kaynaklı. Nitekim 2007 yılında navlun gelirleri, navlun giderlerinin yaklaşık yarısını karşılarken, net navlun geliri 2 milyar 530 milyon dolar oldu. Son yıllarda yabancı taşımacılık ve lojistik firmaları hem Türk pazarına bizzat girerek hem de birleşme ve satın alma faaliyetleriyle yabancı payını önemli ölçüde artırdı. Yani Türkiye, artan miktarda mal ithal ederken, ithal eşyanın taşınmasını da uluslararası taşıyıcılara bırakıyor. Sonuç itibariyle, TCMB verilerinden yola çıkarak 2007 yılında Türkiye'nin dış ticaretinin yarattığı navlun miktarının, milli hesaplara yansımayan tutarlar hariç, 12 milyar 372 milyon dolar seviyesinde olduğunu söyleyebiliriz. Bu da 2007 yılı itibariyle 638,8 milyar dolar olarak gerçekleşen GSMH'nin yüzde 1,93'üne denk geliyor. Ülkemizde faaliyet gösteren tüm uluslararası karayolu eşya taşımacılık firmalarının yanı sıra bu firmalara hizmet tedarikinde bulunan Ro-Ro gemi işletmecileri ve kombine taşımacılık alanında çalışan firmalara hizmet sunmak amacıyla kurulmuş olan RODER tarafından yayınlanan istatistiki veriler de sektör ile ilgili bazı rakamları ortaya koyuyor. RODER'in yayınladığı istatistiki çalışmaya göre; uluslararası taşımalardan yaratılan döviz girdisi 2008 yılında 4,9 milyar dolar. 2007 yılı ile karşılaştırıldığında yüzde 7'lik bir artış söz konusu. 2006-2007 yılında gerçekleşen yüzde 29'luk büyüme karşısında 2008 yılı oldukça sınırlı kalmış durumda. Verilere göre; 2006 yılında toplam 3,56 milyar dolar olan döviz girdisi 2007 yılında 4,6 milyar dolar seviyelerinde kaldı. Uluslararası şirketlerin son yıllarda pazara girişi dolayısıyla lojistik hizmet kalitesinde ve servis standardında önemli bir iyileşme söz konusu. Gelişmeden en önemli payı ise kurye ve ekspres hizmetler segmenti alıyor. Ekonomide önemli bir paya sahip tekstil ve giyim sektöründe yaygın kullanılan kurye ve ekspres hizmetlerin daha hızlı ve kaliteli hale getirilmesi, gecikmelerin önlenmesi açısından Türk tekstil sektörü şirketlerini, Avrupa'daki rakiplerine göre avantajlı duruma getiriyor. Kontrat lojistiği de aynı şekilde önemli bir fayda sağlıyor. 2009 yılı ilk yarısında göreceli telafi etmiş gibi görünse de, aslında talepte ve ticaret hacminde yaşanan ciddi daralma dolayısıyla lojistik pazarında yüzde 25- 30'lara varan bir küçülme söz konusu. Nitekim Türkiye'de lojistik sektörü, gelirlerini genellikle döviz bazında, euro ve dolar üzerinden tahsil ederken, sabit giderlerinin büyük bir bölümünü TL ile yapıyor. Kosta Sandalcı, bu durumu, "Döviz kurunda TL lehine kayıplar, gelirlerin azalmasına neden oluyor. Sabit giderler artarken, aynı şekilde TL'nin değerindeki azalma, gelirleri TL cinsinden artırıyor. Bu da lojistik sektörünü yakından ilgilendiriyor" diyor.
TÜRKİYE'DE KARAYOLLARI taşımacılığının farklı bir kolunu oluşturan demir yolu taşımacılığında da farklı rakamlar telaffuz ediliyor. Ulaştırma Bakanlığı'nın verilerine göre demir yollarının uzunluğu 10 bin 984 kilometre. Aylık tren seferleri sayısı 3 bin 750'ye, uluslararası tren seferleri ise 750'ye çıktı. Tren yolu ile kargo taşımacılığının yüzde 85'ini yurt içi, yüzde 15'ini ise uluslararası seferler oluşturdu. Türkiye'de yıllarca tren yolu altyapısı ve dolayısıyla taşımacılığı ihmal edildiğinden, son yıllarda devreye alınan uluslararası projelerle tren yolu ulaşımı ve taşımacılığının önemli yerlere gelmesi bekleniyor. Ulaştırma Bakanlığı, 10-15 yıl içinde asgari 20 milyar euro yatırım yaparak demir yollarındaki 50 yıllık kaybın bir kısmını telafi etmeyi hedefliyor. Marmaray ve Bakü-Tiflis-Kars hattı projeleri, bu bağlamda en önemli projelerden sayılıyor. Son dönemde canlanan bir başka alan da hava yolu taşımacılığı. 2008 yılında yapılmış hava yolu kargo taşımacılığının yüzde 83 u uluslararası alanda gerçekleşti. 2007 yılı ile kıyaslandığında, uluslararası kargo taşımacılığında ufak bir artış söz konusu. 2008 yılında uluslararası hava trafiği ton bazında 335 bin 485 oldu ve bir önceki yıla göre 12 bin 906 ton artış gösterdi. IATA verilerine göre, Türkiye, hava kargo büyüme hızı gelecek beş yıl içinde en çok artma potansiyeline sahip beş ülkeden biri olarak görülüyor. Dünya ekonomisinin en hızlı büyüyen sektörlerinden biri olan hava taşımacılığı pazarı, Dünya Seyahat ve Turizm Konseyinin (WTTC) öngörülerine göre, gelecek 10 yıl içinde ortalama yıllık yüzde 6-7 oranında büyüyecek. 1980'de dünya sıralamasında 35'inci olan Türk deniz ticareti filosunun 2007 yılı itibariyle sırası 25. 1982 yılında 675 olan Karayolu taşımacılığında son üç yıl Lojistik gemi sayısı 2007 yılında bin 473'e yükseldi. 2000 yılından itibaren filodaki gemilerin yabancı bayrağa geçişi başladı ve 1 Ocak 2008 itibariyle Türk armatörlerinin yabancı bayraklı gemileri ile birlikte toplam tonaj 13,2 milyon dwt'ye çıktı. Türk deniz ticaret filosundaki bin 473 adet geminin 407'si ithal, bin 66'sı ise inşa yoluyla edinildi. İthal gemilerin tonajı 5,2 milyon, inşa gemilerin ise 1,9 milyon dwt. Toplam deniz ticaret filosunu oluşturan gemilerin adet bazındaki çoğunluğunu sırasıyla; yüzde 29,94 ile "kuru yük", yüzde 11,95 ile "balıkçı gemileri", yüzde 8,62 ile "petrol tankerleri", yüzde 8,01 ile "römorkörler" ve yüzde 6,59 ile dökme yük gemileri oluşturuyor.
TÜRKİYE'NİN LOJİSTİK TAŞIMACILIKTA en büyük gelişmeyi yaşadığı alanlardan biri kara yolu taşımacılığı. Krizde en çok etkilenen pazarlardan biri de şüphesiz kara yolu taşımacılığı oldu. Dünyada bu alandaki genel seyre baktığımızda Uluslararası Kara yolu Taşımacılığı Birliği (IRU)'nin yaptığı araştırmaya göre; krizde ülke içi kara yolu yük taşımaları hacmi yüzde 10-20 azalırken, uluslararası kara yolu yük taşımaları hacmi yüzde 30'lara varan bir düşüş yaşadı. Yine aynı araştırmaya göre, navlunlar yüzde 10, yeni araç tescilleri yüzde 30 oranında düştü. 5 üzerinden aldığı 3,22'lik genel puan ile Türkiye, 2007 yılından bu yana ikincisi yayınlanan Dünya Bankası'nın Lojistik Performans Endeksi'nde, 155 ülke arasında 39'uncu sırada yer aldı. Buna göre Türkiye 2009 yılı için ölçülen performansıyla, 2007 yılında yayınlanan sıralamaya göre 34 uncu sıradan 39'uncu sıraya inerek, beş sıra geriledi. Türkiye, en düşük notu, gümrük işlemlerinin etkinliğinden alırken, formalitelerin hızı, kolaylığı ve öngörülebilirliği bakımından 2,82 puan ile dünya sıralamasında 155 ülke arasında 46'ncı oldu. Ticaret ve taşımacılık ile bağlantılı altyapının kalitesi (limanlar, demir yolları, kara yolları, bilgi teknolojileri) alanında 5 üzerinden 3,08 puan alırken; dünya sıralamasında 155 ülke arasından 39'uncu sırada. Uluslararası sevkiyatların organize edilebilmesi açısından 5 üzerinden 3,15 puan alan Türkiye, 155 ülke arasında 44'üncü sırada. Ocak-Kasım 2009 döneminde Türkiye'nin taşıma gelirleri yüzde 22 azaldı. Navlun gelirleri ise 2008'in aynı dönemine göre yüzde 12 düşüşle, 1,6 milyar dolardan 1,3 milyar dolara indi. Bu dönemde Türkiye toplam 125,6 milyar dolarlık ithalat yükü taşıması, 92,1 milyar dolarlık ihracat yükü taşıması gerçekleştirdi. Miktar olarak 119,5 bin ton ithalat yükü, 82,3 bin ton ihracat yükü taşıması gerçekleşirken, kara yolu taşımacılığının payı değer olarak, ihracatta yüzde 42, ithalatta yüzde 24; denizyolunun payı ihracatta yüzde 45 ve ithalatta yüzde 55 oldu. ihracatta kara yolunun payının deniz yoluna yaklaştığı görülüyor. Uluslararası kara yolu eşya taşımacılığı sektöründe faaliyet gösteren yetki belgeli firma sayısı bin 488'e, çekici sayısı 46 bine ulaştı. Ancak, kriz şartlan nedeniyle daralan iş hacmi sonucunda firmalar araç filolarının yüzde 25'ini atıl durumda parka çekmek zorunda kaldı. Uluslararası kara yolu eşya taşıma istatistiklerine bakıldığında, Türk araçlarının Avrupa ülkelerine yönelik kara yolu eşya taşımalarının yüzde 23 azaldığı, BDT ülkelerine yönelik taşımalarda özellikle Rusya ile yaşanan geçiş belgesi sorunlarının etkisiyle yüzde 5'lik bir azalma olduğu söylenebilir. Buna karşılık Körfez ülkelerini de içeren Orta Doğu bölgesine yönelik taşımalarda yüzde 25 ve Kuzey Afrika ülkelerine yönelik taşımalarda yüzde 8 civarında artış gerçekleşti. Uluslararası Nakliyeciler Derneği (UND) Başkanı Tamer Dinçşahin, kara yolu taşımacılığındaki rakamlardan yola çıkarak krizin tam tersine çevrilebilmesi ve sektörün eşik atlayabilmesi için özel sektör adına daha fazla proje geliştirilmesi gerektiğine dikkat çekiyor. "Bu projeler AB'de 2010'da uygulamaya konulacak. Türkiye'nin Trans-Avrupa Ulaşım Ağlarının Revizyonu sürecine dahil olmasını sağlamak gerek" diyen Dinçşahin, şöyle devam ediyor: "Avrupa Birliği 'Akdeniz Birliği' projesi kapsamında, Akdeniz ve Kuzey Afrika ülkeleriyle arasındaki ulaşım bağlantılarını geliştirmek üzere ciddi çalışmalar yürütüyor. UND'nin Türkiye'den Kuzey Afrika ve Akdeniz'e kıyısı olan Avrupa ülkelerine yönelik Ro-Ro seferlerini uygulamaya koymasının AB gündemine mutlaka getirilmesi gerektiğine inanıyoruz." Lojistik sektörünün gelecek yıllarda eldeki veri ve rakamlara göre nasıl şekilleneceği, merak edilen konulardan biri. Asıl soru, Türkiye'nin 2012'li yıllarda ciddi anlamda bölgesel ya da küresel bir güç olup olmayacağı. Sektörün temsilcileri, dernekler ve kurumlar bu konuda pek çok çözümden bahsediyor. Türkiye'nin potansiyelini doğru değerlendirmesi, kombine taşıma altyapısının geliştirilmesi gerektiğine dikkat çekiyorlar. Limanların ve çevrelerinin birer lojistik merkez haline getirilip, limanların demiryolu bağlantılarının güçlendirilmesi, lojistik üs olmanın olmazsa olmazları arasında yer alıyor. Bu konudaki görüşler de çözümleri destekler nitelikte. Bunlardan biri de sektör oyuncularından Borusan Lojistik. Firma, 2010'lu yıllara ciddi yatırımlarla girdi. Türkiye'nin ileride ciddi bir lojistik üs olup olmayacağı konusunda Borusan Lojistik Genel Müdürü Kaan Gürgenç, şu değerlendirmeyi yapıyor: "Türkiye, lojistik açıdan avantajlı konumda. Bölgesinde bir lojistik güç olma potansiyelini değerlendirebilmesi için mutlaka, 2030 yıllık makro politikaları hayata geçirmesi gerek. Ülke içindeki rekabetimizi uluslararası platforma taşımalıyız. Dünya çapında rekabet eder duruma gelebilmemiz için demir yollarının geliştirilmesine yönelik gerekli yatırımlar şart. Gümrük ve dış ticaret mevzuatı olmak üzere, genel hukuk sistemiyle uyumlu bir dizi yasal düzenlemeye acil olarak ihtiyaç var."
LOJİSTİK ÜST OLMANIN yanı sıra Türkiye'nin bu pazarda rekabet üstünlüğü yaratması gerekiyor. Türkiye'nin özellikle kara taşımacılığında bölge ülkeleri arasında belirgin bir üstünlüğü var. Hatta Türkiye, bölgenin Avrupa standartlarını sağlayan en büyük ve genç araç filosuna sahip. Bulgaristan ve Romanya'nın AB üyesi olduktan sonra Batı Avrupa ülkeleri tarafından "taşıyıcı" ya da "lojistik üs" olarak kullanılması nedeniyle Türkiye ithalatındaki payları Türkiye aleyhine arttı. Ayrıca, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin, AB üyeleri olmaları nedeniyle uluslararası taşımalarında geçiş belgesi muafiyeti ve geçiş prosedürlerinde basitleştirmeler ve ucuz işçilik gibi avantajları, sadece Türk şirketlerini değil, Batı Avrupa taşımacılık ve lojistik sektörü açısından da sıkıntı yaratıyor. Bu ülkelerin AB ülkelerinde kota bazlı dahili taşıma yapma imkanına da sahip olmaları bu ülkelerde örgütlenmelerini kuvvetlendiriyor. Avrupa'da yükselen yeni-korumacı anlayış, Gümrük Birliği ve diğer anlaşmalara rağmen Türk şirketlerine yönelik yeni kotalar ve bazı sınırlamalar getiriyor. Ancak Türk şirketlerinin rekabet yeteneği, sektör birikimi ve dinamik yapısı bütün bunlara rağmen bu bölgede etkin olunmasını sağlıyor. Türkiye'nin rekabet üstünlüğünü eline geçirmesi konusunda önümüzdeki dönemde gerçekleşecek projelerin katkısını Ran Lojistik CEO'su Ramiz Benli, şöyle anlatıyor: "Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girme sürecinin hızlanması, rekabet gücümüzü artıracak. Türkiye vize uygulamalarından kaynaklanan sorunları bertaraf etmek üzere başlattığı diplomatik seferberlikte elde ettiği başarılara Rusya ve Romanya'yı ekledi. Romanya ile vizelerin kalkması sağlanırsa ilk kez bir AB ülkesi ile vizeler kalmış olacak. Ayrıca Rusya ile 100 milyar dolarlık ticaret hacmine ulaşılması hedefi var. Bu BDT ülkeleriyle yapılan ticaretin artmasına ve sektörün büyümesine katkı sağlayacaktır. Bakü-Tiflis-Kars demiryolunun tamamlanması bölgede etkinliğimizi artıracak. Çin'e kadar uzanacak bir ulaşım ağı, bölge ticaretinin artmasını ve Türkiye'nin transit ülke olmasını sağlayacak." Bir başka görüş de ülkemizin bulunduğu coğrafya, dünyadaki yeni ekonomik ve siyasi düzen dikkate alındığında ortaya çıkan tablo üzerine. TNT Express Türkiye Genel Müdürü Turgut Yıldız, 2006 yılında hayata geçen kara yolu taşımacılık kanununun doğru bir şekilde uygulanması gerektiğine dikkat çekiyor. Yıldız, demir yolu ağının bugünkü uzunluğunun en az beş katına çıkarılması ve güvenli olması, kara yollarının iyileştirilmesi ve otoyol uzunluğunun normal yollara göre oranının Avrupa standartlarına getirilmesi, gümrük ve antrepo konularında AB standartlarının oluşturulması gerektiğini söylüyor. Emlak krizi ile tetiklenen, kredi piyasalarında yaşanan kriz ile global kriz halini alan duruma rağmen sektör, kendi iç dinamikleri dolayısıyla önemli avantajlar barındırıyor. İnsanların temel gereksinimleri olan ilaç, gıda ürünlerine ihtiyaçları dolayısıyla tüketimin devam etmesi ve özellikle son dönemde fastfood zincirlerinin hızla artan performans başarısı gibi unsurlar lojistik sektörünün işleyişinde önemli fırsatlar sunuyor. Bu alanlarda yük taşımacılığının daha fazla yapılması gündemde. Lojistik faaliyetlerdeki büyümelerin daha çok hangi lokasyonlarda yoğunlaşacağı ise, dünyadaki dış ticaretin seyrine paralel olarak gelişiyor. Kriz öncesinde 7 trilyon dolar büyüklüğe doğru giden global pazarın aynı rakamlara ulaşmasında, hatta söz konusu rakamları aşmasında katkı payının daha çok Asya-Pasifik, Latin Amerika, Doğu Avrupa ve Afrika-Orta Doğu bölgelerinden gelmesi bekleniyor. Lojistik sektörü 2009 yılında tüm dünyada yüzde 25-30 oranında küçüldü. Aynı şekilde Türkiye de bu küçülmeden nasibini aldı. İhracat yüzde 23, ithalat ise yüzde 30 daraldı. Ancak sektör temsilcileri ve pazarın oyuncuları sermaye yapısı güçlü şirketlerin bu dönemde yapacağı yatırımlarla ekonominin canlanacağını, sektörün bu gelişmelerden olumlu yönde etkileneceğini söylüyor. Ayrıca enerji projelerinde uzun yıllar süren çetin mücadeleler sonrası Bakü-Tiflis-Ceyhan hattının hayata geçirilmesi ile Türkiye, Batı'nın çok önem verdiği bir mesele olan "enerji arz güvenliği" konusunda "Doğu-Batı Enerji Koridoru'nun oluşturulması, taşımacılık alanında kazanımlar getiriyor. Bakü-Tiflis-Kars demiryolunun hayata geçirilmesi bölge ticaretini olumlu etkilerken, Marmaray ve Karadeniz Sahil Yolu projeleri de lojistik sektörünün en önemli kazanımlarından biri olacak. Dünyada her zaman olduğu gibi yine gelecekte de lojistik sektörünün hacmini ülkelerarası yapılan ticaret belirleyecek. Sektörün büyüme trendi devam ederken, hızlı büyümenin lokomotifi olan küresel ticaret düzeni 2010'lu yıllarda lojistik sektörüne hızlı bir ivme kazandıracak gibi görünüyor.
Kaynak: Fortune Türkiye