Geçen hafta içerisinde TİM tarafından organize edilen "Avrupa Birliği Sürecinde İhracatçılar Zirvesi" konulu bir toplantıyı izledim.
Toplantıda dış ticaretimizden sorumlu Devlet Bakanı Zafer Çağlayan ve Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, AB ilişkileri ve Gümrük Birliği (GB) üzerine birer konuşma yaptılar.
Zafer Çağlayan'ın, sözü serbest ticaret anlaşmalarına (STA) getirerek "AB ile serbest ticaret anlaşması yaptığı ülkelerle ‘Türkiye de bunun tarafıdır' deseydi sıkıntı daha az olurdu" ifadesi bende Sayın Bakan'ın bu konuda sığ bilgiye sahip olduğu düşüncesini uyandırırken Egemen Bağış'ın vize ve kamyon kotalarına değinerek "AB ile oturup GB'yi yeniden müzakere edeceğiz" ifadesi bana uzunca bir "günaydıııııın" çektirmedi değil.
Öyle ya, GB anlaşmasının imza tarihinden bu yana geçen 14 yıllık sürede ve iktidarlarının 8'inci yılında böyle bir gerçeği fark edip, yanlış ifadelerle de olsa gündeme getirmelerine uzunca bir günaydın çekilmez de ne yapılabilir?
Arşivime baktığımda bu iki önemli konu üzerinde son 5 yıl içerisinde 20'nin üzerinde yazı yazmış ve sayın iki bakanın ancak bu günlerde dillendirebildikleri konulara defalarca vurgu yaparak "Gümrük Birliği tartışılır hale gelmiştir" demişim.
GB, sonuçta Allah emri değildir. AB yetkilileri ile oturup 1995-6 şartları ve günümüzdeki şartlar bağlamında ve özellikle son 8 yıldır Türkiye‘ye vermeye başladığı zararlar üzerinde enine boyuna tartışılarak bir ortak yol bulunabilir.
Ama bu noktada iki önemli konuyu karıştırmamak gerekir.
AB ile fasıllar anlamında müktesabatı müzakere etmek farklı bir konudur, GB şartlarında yanlış giden konuları müzakere etmek farklı bir konudur.
Türkiye, AB'ye tam üyelik müzakerelerini sözde sürdürüyor.
Sözde diyorum, zira 35 başlıktan 8 tanesi AB, 5 tanesi Fransa ve 6 tanesi ise Güney Kıbrıs tarafından olmak üzere toplamda 19 başlık bloke edilmiş durumda. 12 başlık açılmış müzakereler zaman zaman devam ediyor. 12 başlık içerisindeki çevre başlığı geçici olarak kapatılmış görünmesine rağmen AB resmi gazetesinde yayımlanmadığından resmen kapanmış görülmüyor. Geri kalan 4 başlık ise gündemde dahi değil. Bu fasıllar uzun görüşmeler sonrasında daha doğrusu AB'nin kuralarına göre zaman içinde şekillenecek ve 27 AB ülkesinin onayı ile işlerlik kazanacak konular. Gelin görün ki o zamanın da ucu açık...
Ne diyor Sayın Çağlayan?
"AB'nin STA yaptığı ülkelerle Türkiye de bunun tarafıdır denilmiş olsaydı sıkıntı daha az olurdu..."
Acaba öyle midir?
GB görüşmelerinin yapıldığı 1995 yılında AB'nin dış ticaret politikası "Çok taraflı ticaret anlaşmaları kapsamında yürütülmekteydi", GB anlaşması da bu şartlar tahtında yapıldı. AB sonraki yıllarda dış ticaret politikasını değiştirerek "İkili ticaret anlaşmaları ağırlıklı" politika izledi ve art arda STA'lar imzaladı. Türkiye ise GB anlaşmasındaki "Türkiye AB'nin tüm ticaret politikalarını üstlenir ve uygular" maddesi gereği bu anlaşmalara uymak zorunda kalınca AB'nin imzaladığı STA'lar başımıza dert olmaya başladı.
1995 tarihinde GB görüşmeleri yapılırken Sayın Bakan'ın kullandığı cümle anlaşma metnine konulsaydı, "taraf" olacağımızdan, geçmişte başka ülkelerle, bu günlerde Güney Kore ile imzaladığı ve dahi gelecekte imzalayacağı anlaşmalar bizi de aynen bağlayacağından başımıza daha büyük sorunlar açacaktı.
G.Kore görüşmeler sırasında direnip, AB ile anlaşmayı imzaladıktan sonra bize dönerek "AB anlaşmasının aynısını imzalamaya hazır olduğunu" bildirmiştir ama bu teklifi tarafımızdan haklı olarak kabul görmemiştir.
Kabul görmemiştir, çünkü Sayın Bakan'ın "taraf" olarak benimsediği şart, taraf olmadığımız halde zaten başımıza bela iken bir de AB – G.Kore STA'nın aynısını kaldıramazdık.
Kaldıramazdık çünkü, ülkemizin Güney Kore ile olan ekonomik eksi ve artılarını dikkate almadan G. Kore ile AB arasındaki STA'nın aynısını imzalamak işimize gelmemektedir. Bu bağlamda Türkiye ile G. Kore arasında yapılacak STA, AB ile eşzamanlı, fakat o anlaşmadan bağımsız, iki ülke arasındaki ekonomik farklılıkları dengelerken hassas sektörlerimizi korur manada ve karşılıklılık prensibinde tartışılarak oluşturulmak zorundadır.
Durum özetle böyledir.
Vize konusu malum bir konu ve artık yılan hikâyesi kıvamında. Kısaca mallar serbest dolaşımda ama o malları satacak işadamlarımız vize engeli ile serbest dolaşamıyorlar. Kamyon kotaları vize benzeri bir yapıyla sınırlanmış ve her yıl tekrarlanarak serbest dolaşımda olan ihraç ürünlerimizi engelliyor.
Üstelik, bunlar dünkü konular değil, yıllardır böyle.
Bir kürsü bulundu mu, biraz da kalabalık görüldü mü, "GB'de, bunları, şunları müzakere edelim" demek kolay da AB'nin karşı talepleri ve dirençleri konularında nelerle karşılaşacaklar acaba?
Kürsü muhabbetlerinde, "STA" diyenler, "Tüm AB ülkelerine limanlarınızı, havaalanlarınızı, kara yollarınızı açın" cevabını alırlarsa, "vize" dediklerinde, "Sen de Türkiye üzerinden AB alanına giren kaçaklar ve göçmenler konularında güvence ver" tepkisi alırlarsa, "Kamyon kotaları" diyenler, "Siz de AB kamyonlarıyla mal taşınmasına kolaylık gösterin" direnci ile karşılaşırlarsa ne yapacaklar, ne diyecekler?
Kalabalıklar görüldüğünde o an zülfü yâri kurtarmak için "STA, vize, kota, GB, müzakere" demek kolay da nasıl ve hangi güçle?
Siyasi iktidar, AB müktesebat fasılları müzakerelerinde bloke olmuşken, "uyum yasaları" bahanesiyle ve sıklıkla "demokrasi, demokrasi" diyerek demokrasiyi olmayacak işleri üzerinde lezzetli bir sos manasında kullanmaktan başka bir şey yapmazken, "GB müzakerelerini" nasıl yapacak, gerçekten merak ederim.
Kaynak: Referans