Dünya 2010 yılına denizlerin iki değişik yüzüyle giriyor: Serbesti ve teröre boyutuna ulaşan haydutluk.
Bunlardan bir tanesi, denizleri insanoğlunun ortak mirası ve serveti haline getiren, ülkeler arası ilişkileri canlandıran, geliştiren, diyalog çağının altyapısını oluşturan ve insanın dünyasını sindire-sindire tanımasına katkı sağlayan denizin mavi yüzü, yani serbesti!
Diğeri ise, dünya ticaretini omuzlarında yürüten gemiadamlarına evleri ve görev yerleri gemilerde reva görülen, onları canlarıyla burun-burna getiren, korku üreten, zaman-zaman rengini kandan alan denizin kızıl yüzü, yani haydutluk!
Bir de serbesti öncesinde denizlerde hüküm süren korsanlık!
Deniz, insanoğlunun tarihinde önemli yer tutmuş, kıtaları birbirine bağlayan yerküre parçasıdır. İnsan yaşamına kültür zenginliği de katan ulaşım ve güç ortamı, besin kaynağı, elhasıl insanoğlunun doğal serveti!
Bu servet günümüze gelene değin insanoğluna değişik yüzlerini gösterdi. İnsanın insanla uzlaşması öncesinde denizlerde sürgit olan korsanlık dönemi, mare liberum rüzgarıyla yaşanan özgürlük dönemi, özgür denizlere son 20-25 yıldır vurulan haydutluk ve terör kelepçesi…
Korsanlık döneminde denizler “ortak ulaşım ve kullanım” ortamı olmaktan uzaktı. Bu dönemde bazı denizler kapalı deniz statüsündeydi. Yani, bir imparatorluğun kullanımında bulunan ve diğer ülke(ler)e icazetle yararlandırılan deniz ortamı…
17.Yüzyılla birlikte insanoğlu için sırlarla dolu mekân olmaktan çıkan dünya ve coğrafi keşiflerle tanınan denizler ve denizlerle ulaşılan yeni kıtalar, denizleri insanoğlunun ortak mirası olarak kabullenmeye itti.
Bu süreçte de korsanlığın denizlerdeki etkileri azaltmaya başladı; denizler insanoğlu için bir işbirliği ortamı olmaya yüz tuttu.
İnsanoğlu uzayı tanımaya yöneldiği bu çağda denizleri özgürlük ortamı olmaktan çıkaran haydutluk olaylarıyla boğuşuyor.
Haydutluk, denizlerde 5 yüzyıldır yaşanan seyir ve sefer özgürlüğüne yer-yer de olsa pranga vurmaya başladı. Gemilerin özgürce ve zararsız seyir yapmaları önündeki bu engel tutuklama olayları ve fidye talepleriyle giderek yaygınlaşıyor. Son zamanlarda yargısız infazlar da haydutluk olayları arasındaki yerini almaya başladı. İş, para boyutunu aşarak can boyutuna ulaştı.
Deniz ozanın dediği gibi “engin bir sudur”. Enginliğini de hep ortam özgürlüğü pekiştirmiştir. Ancak sonuna geldiğimiz 2009 yılı denizlerin özgürlüğü konusunda olumsuz sinyaller veriyor.
İçinde bulunduğumuz diyalog çağında denizlerdeki özgürlüğü kısıtlayan eylemlerin bir yüzünde açlık ve toplumsal gelir dağılımında dengesizlik yatıyor; diğer yüzünde de büyük güçlerin insan ihtirasını körükleyerek dünya ulaşım koridorlarına egemen olma tutkusu…
Afganistan ve Irak bu uğurda insanlığın kontrol yörüngesinden çıktı. Sırada enerji koridorunun böğrüne çöreklenmek olamaz mı?
Hani derler ya, “en iyi hakem, zamandır”!
Bakalım, 2010 bizlere neler gösterecek?
Kaynak: Perşembe Rotası