Mersin limanının
özelleştirilmesi sürecinde neler yazılıp çizilmemiş, neler söylenmemişti ki?
Tam 40 yıldır çivi
çakılmamış, çağın hayli gerisinde kalan limanın, dünya çapında da olsa bir
şirket tarafından kiralanıp, işletilmesine “istemezük” çü çevrelerin
karşı çıkışları…
39 yıllığına kiralayacak
şirketin yapması öngörülen yatırımlar kimin umurundaydı.
Dünyanın en büyük üç
işletmecisinden birinin getireceği teknoloji, aktaracağı kaynak, hepsinden
önemlisi küresel standartların bu kente de gelecek olması…
Hiçbiri
ilgilendirmiyordu “her şeye karşı” cepheyi…
Hizmete giren son
vincin üzerinde 1962 tarihinin yer alması…
Aynı yılı 300 milyon
dolarlık ihracatla kapatan ülkenin gururlanması…
Onların dünyası
yüksek duvarları içinde kendi kendine yetme palavralarıyla, kendi halkını
kazıklayan sanayicilerin zaman tünelinde kalmış dünyasıydı..
300 milyon dolarlık
fındık, fıstık ihracatından 130 milyar doları aşan ve o ihracatın içindeki
tarım payının %10'lara düştüğü bir Türkiye’nin ihtiyaçları, liman gibi
tesislerin patlamayla sonuçlanan değişime nasıl ayak uyduracağı sorusunun
cevabı umurlarında bile değildi.
Bir zamanlar
TELEKOM’u sattırmayız, söylemleriyle yola çıkanların, satılması halinde,
ülkenin tüm iç ve dış borcunu kapatacak bir değeri, elde tutarak iliklerini
kurutma pahasına kablo fiyatına satılmasının günahını başkalarına yükleme
gayretlerinin aynısını ibretle izlemek de üzücüydü elbette.
Azınlıkta ama
çoğunlukmuş kadar sesi çıkan o cepheye rağmen satıldı Mersin limanı…
Hem de sektörü
yakından tanıyanların bile parmaklarını ısırdıkları fiyata…
Küresel rüzgar
iyiydi, Türkiye’ye yatırım yapmak cazipti, ortam uygundu…
Herkesin bu konuda
kendine göre söyleyecek sözü olabilir ama değişmeyen tek gerçek var:
Yıllardır şansı bir
türlü yaver gitmeyen Mersin’ in kötü talihi ilahi tesadüflerle de olsa,
dönmüştü bu kez..
Süreç de, tüm karşı
çıkanlara inat hızlı gelişince, liman milyar dolara yaklaşan fiyata yeni
sahibini buldu.
Yılda ancak 500 bin
konteyner kapasitesine ulaşabilen Mersin limanı yeni işletmecinin sağladığı
ekipman ve teknoloji sayesinde bir yıl içinde kapasitesine iki katına çıkardı.
Hem de tarih boyunca
benzerine rastlanmamış küresel krize rağmen.
Dünya yeniden
toparlanmaya başladığında asıl gücü ve önemi çıkacak ortaya Mersin limanının…
“Limandan bize ne?”
“Kapasitesi on katına
çıksa bize ne yararı olacak?”
Türünden sorularla
ortaya çıkanlara, en iyi yanıtı yine bu liman verecektir, yılda 5 milyon
konteyner hacmine ulaştığı gün…
Mersin’ de başarılan
işin büyüklüğü ve anlamı, benzer süreci bürokratik engeller yüzünden hayli
geciken İzmir limanının bugünkü durumuna baktıkça daha iyi ortaya çıkıyor…
Mersin limanın yeni
işletmecisine devredilmesinin hemen ardından Özelleştirme İdaresi Başkanlığı
İzmir limanı için düğmeye bastı.
Mersin le başlayan
olumlu hava o ihaleye de yansımış olmalı ki, tıpkı Mersin gibi İzmir’ de
inanılması güç fiyata, tam 1,3 milyar dolara Ege İhracatçı Birlikleri’nin de
içinde yer aldığı dış ortaklı konsorsiyuma gitti.
Derken Mersin’de
denenen hukuki itiraz sürecinin aynısına sahne oldu İzmir…
İşçi Sendikası tümü
tartışmalı ve kişiye, görüşe göre değişen bir takım argümanlarla Mahkeme yolunu
tuttu…
Sendikaya göre;
-Özelleştirme kamu
yararına aykırı idi.
-Rekabet kurumunun
olumlu görüşü ihale sürecinin tüm aşamalarına ışık tutmasına ve dosyalarda
çarşaf çarşaf yer almasına rağmen, ihale rekabete uygun yapılmamıştı.
-Limanın değer
tespiti yanlış yapılmış ve fiyat düşük tutulmuştu.
Üçü de sübjektif, üçü
de insanların dünya görüşlerine göre değişen tartışmalı iddialar önce İzmir
İdare Mahkemesine ardından Danıştay 1. Dairesine taşındı…
İhalenin
gerçekleştiği 3 Mayıs 2007 tarihinin üzerinden 29 ay geçtikten sonra Danıştay
yetkili dairesi kararını açıkladı.
Sendikanın ileri
sürdüğü gerekçelerin dayanağı yoktu.
ÖİB lığının satış
işlemi yasalara uygundu…
Gelin görün ki, geçen
29 ay içinde köprülerin altından hangi sular akmamıştı ki?
Ne dünya 2007’ nin
dünyasıydı, ne küresel krizin zaman içinde ortaya çıkan yeni koşulları…
Gelişmiş bir ülkede
en geç birkaç hafta içinde olumlu/olumsuz sonuçlanacak hukuki süreç 29 ayda
tamamlandı ama bugün hiçbir şey 2007 havasında değil, ne yazık ki…
Yerli ortaklara
işletme ve daha da önemlisi finansman yönünden katkı sunacak yabancıların imza
davetine gelmeleri neredeyse olanaksız.
Küçülen ekonomiler,
hızla düşen ithalat/ihracat rakamları, taşımacılık fiyatları yanında liman
hizmetlerini de dibe vurdurmuş durumda.
Bu nedenle 1,3 milyar
dolarlık teklifi veren Global-Hutchison-Ege İhracatçı Birlikleri
konsorsiyumunun eski iştahıyla masaya gelmesini kimse beklemesin.
-Özellikle projenin
iç ve dış ayaklarını buluşturan, ve yapının temelini oluşturan Global grubunun
eski hevesinde olmadığı sır değil-
İhaleyi kazananın
davete icabet etmemesi halinde prosedür belli.
İkinci sıradaki
Çelebi grubu çağrılacak..
Ama onun bugünkü
pozisyonu da çok farklı değil.
Ne yazık ki, ülkenin
hukuki alt yapısı ve özelleştirme süreçlerinin geçirmek zorunda olduğu evreler,
günümüz dünyasının ve küreselleşmenin soluksuz yarışına uygun değil.
Dubai prensinin
başına gelenler, İstanbul’daki Karayollarına ait mezbeleliği ülkenin en önemli
cazibe merkezi haline getirmeyi düşünen Zorlu grubunun parasıyla rezil olması…
İzmir limanının
yıllardır beklediği yeni sahibini bulması belli ki, bir kez daha ve sonu meçhul
bir başka bahara ertelendi…
Kaybeden mi?
Elbette İzmir…
Zaten sürekli kan
kaybeden ve refah yarışından gittikçe kopan İzmir’ in umut bağladığı en önemli
hamlesinin boşa çıkmasının faturasını tüm kent ödeyecek.
Tıkanmış, 30/40 yıl
öncesinin vinçleriyle, eski tip dökme gemilere göre dizayn edilmiş limanın
günümüz koşullarının öngördüğü taşımacılık sistemine mevcut yapısı ve
yönetimiyle ayak uydurması olanaksız.
Gelen gemilerin
uğradıkları gecikmeleri ihracatçıya fatura etmeleri, zaten rekabette zorlanan
Türk girişimcisini biraz daha yoracak.
Maliyetler ister
istemez artacak.
Mevcut kapasitesi
birkaç katına çıkması beklenen liman kış uykusuna yeniden dalacak…
Gecikme sürecinin
kazananları da var elbette…
Dışarıda
Yunanistan’ın Pire ve Selanik limanları…
Yurt içinde ise
Mersin…
Özelleştirme
sayesinde alt yapısı yenilenen, yükleme/boşaltma trafiğinde dünyanın en iyi
limanlarıyla yarışan Mersin, küresel krizin etkisini kaybetmesiyle hergün biraz
daha fazla gemiye hizmet verecek…
Unutmayalım ki,
Mersin biraz da liman demek…
Liman ne kadar iyi
çalışıyorsa, Mersin de o kadar sağlıklı, mutlu olacak…
Kapasitenin beş
katına çıkmasının, işsizliğin beş kat aşağı düştüğü anlamına geldiğini
yaşayarak göreceğiz, günün birinde…
Kaynak: Abdullah AYAN-Lojiport