Anasayfa / Sektörel / Sektör Haberleri / Gündem / SEL GİTTİ KUMU KALDI

SEL GİTTİ KUMU KALDI

SEL GİTTİ KUMU KALDI12.10.2009Ekonomik kriz zaten lojistik sektörünü vurmuştu. 9 Eylül'de İstanbul'da yaşanan sel felaketi,
krizin üstüne tuz biber ekti. Yüzlerce çekici ve römorkun park ettiği TIR parklarının ve onlarca gümrük antreposunun bulunduğu "Ayamama Deresi" selden en büyük darbeyi yiyen yer oldu. Yüz yılda bir görülen sağnak yağış sırasında İkitelli bölgesine eylül ayı ortalamasında 45 kg yağış düşerken, 9 Eylül'de bir saatte metrekareye 90 kg yağış düştü. Ayamama Deresi'nde bulunan TIR garajının felaketin boyutunu artırdığı; garajdaki TIR ve malzemelerin menfez ve kavşakları tıkayarak adeta bir baraj etkisi oluşturduğu yönünde iddialar da basında yer aldı. Silivri ve İkitelli'de iki gün boyunca süren yağışlar sırasında 32
kişi sel sularından boğularak hayatını kaybetti. Bunlar içinde TIR çekicilerinde uyuyan şoförlerimiz de vardı.
Halkalı Gümrük Alanı'nı da sel bastığından, Halkalı Gümrük Müdürlüğü de iki gün hizmet veremez hale geldi. Bu durum, karayoluyla yapılan ihracatımızı bir hafta süreyle sekteye uğrattı. Sel felaketinin üzerinden bir aya yakın süre geçtiğine göre, duygulardan arınmış daha sağlıklı bir değerlendirme yapabiliriz. 1970'li yılları hatırlıyorum. Bugün İkitelli diye adlandırdığımız bölgede bir tek binaya rastlayamazdınız.
Bunun iki nedeni vardı. Birincisi bu bölge "Ayamama Deresi Yatağı" olarak biliniyordu. İkincisi "Atatürk Havalimanı Yaklaşım Bölgesi" kabul ediliyordu. Bu iki nedenle İkitelli uzun yıllar yapılaşmaya kapalı bir alan olarak kaldı. Bu alanda kıvırcık salata ve yeşil soğan yetiştirilen dönemleri yaşadık. 1988 yılında Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nün ve bağlantı yollarının inşaatı sırasında TEM otoyolu ile E5 yolunu birbirine bağlayan İkitelli bağlantı yolu da yapıldı. Bundan sonra İkitelli bölgesinde inanılmaz bir inşa faaliyeti başladı. Bölgede önceleri TIR otoparklarının ve gümrük antrepolarının kuruluşuna şahit olduk. Bu tesislerin kuruluş gerekçeleri kabul edilebilir nitelikte idi. Bu tesisler çok katlı yapılardan oluşmadığından, Atatürk Havalimanı yaklaşım alanını tehdit etmiyordu. İkincisi, bunlar, yoğun insan istihdamı gerektiren yapılar olmadığından, Ayamama Deresi'nin taşma riskine karşı fazla bir nüfus yoğunluğu oluşturmamaktaydı. Ancak, bölgede yapılaşma bir türlü durmak bilmiyordu. Koca koca holding binaları, tekstil fabrikaları, yayın kuruluşları, plazalar ve alışveriş merkezleri, birbirinin peşi sıra Ayamama Deresi'nin yatağını doldurdu.
Nehirler ve dereler milyonlarca yılda oluşturdukları yataklarını 30 yılda veya 70 yılda, ama her halükarda 100 yılda bir tamamen doldururlar. Dere yatağını yapay bir şekilde değiştirebilirsiniz; ancak yatağın 50 yılda bir tamamen suyla dolmasını engelleyemezsiniz. Bu gerçek bizim tarafımızdan biliniyor da İstanbul Belediyesi tarafından bilinmiyor mu Biliniyor, hem de çok iyi biliniyor. Ancak, henüz bu coğrafyada arsa spekülasyonunun cazibesini önleyecek bir belediye kurulmadı.
İster gerçek ister tüzel kişi olsun tüm kişiler öncelikle kendi çıkarlarını düşünür. Belediyeler ise diğer kamu kuruluşları gibi, öncelikle kamu yararını düşünmesi için kurulmuştur. Bir başka anlatımla, belediyeler önce kamu yararını gözetir daha sonra kişi yararını göz önünde bulundurur. Kişiler de gayrimenkulleri, "kamu yararı gözetildiği varsayımı" ile satın alır veya kiralar. Çünkü bu gayrimenkullere imar ve iskan izni belediyeler tarafından verilmektedir.
Diğer taraftan, yaşanan son sel felaketi "sigorta"nın ülkemizde henüz yeterince benimsenmemiş bir kurum olduğu gerçeği tekrar ortaya çıkmıştır.
Öğrenildiği kadarıyla, selden etkilenen birçok bina, tesis veya taşıt aracı sigortasız olarak kullanılmaktadır. Araçlarda sadece "zorunlu trafik sigortası" bulunmakta, kasko sigortası bulunmamaktadır. Oysa tüm dünyada, sigortacılık gerçekleşebilecek fiziki risklerin ticari yaşam ve dolayısıyla ekonomik faaliyetler üzerindeki olumsuz etkilerini giderebilmek düşüncesinden hareketle başlamıştır. Ekonomik kayıpların sigorta şirketleri tarafından önlenerek giderilmesi, sigorta olgusunun küresel boyutlarda yaygınlaşmasını getirmiştir. Bu konuda toplum olarak gösterdiğimiz ihmalkarlık, anlaşılır gibi değil..!
Sonuç olarak diyebiliriz ki;
- Kamu otoritesinin kamu yararı gözeterek koyduğu yasaklama ve kısıtlamaları delmeyi, toplum olarak bir "marifet" olarak değerlendiriyoruz. Bu toplumsal eğilimimiz, sahibi olduğumuz veya çalıştığımız şirket kültürüne de yansıyor. Bu yanlış eğilimimizden kurtulmanın yollarını bulmalıyız.
- Ayamama Deresi yatağındaki yapılaşmadan son yirmibeş yılın tüm belediyeleri sorumludur. Bunun için bir veya birkaç sorumlu aramak yerine son yirmibeş yılın tüm yönetimlerinin sorumluluklarının belirlenmesini istiyoruz.
- "Sigorta" bilincimizin geliştirilmesi için tüm eğitim kurumlarımızın, toplumu yönlendiren siyasal partilerimizin ve sivil toplum kuruluşlarımızın gayret göstermesini bekliyoruz.
- Yeni felaketlerle karşılaşmamak için, yalnız İstanbul'da değil tüm Türkiye'deki dere yataklarını tekrar gözden geçirip, bu yatakları "doğa koşullarına uygun" bir hale getirmenin yollarını aramalıyız.
Kaynak: Transport