Finlandiya eski Cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari'nin başkanlık ettiği grup, Türkiye'nin AB üyeliğine verdiği destekle biliniyor.
Raporu yazan isimlerden biri olan eski Hollanda Dışişleri Bakanı ve AB'nin Dışilişkilerden Sorumlu eski Komiseri Hans van den Broek ile konuştuk.
BBC: Türkiye-Avrupa Birliği müzakerelerinde varılan son noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
HvdB: Mevcut durum konusunda pek iyimser değiliz ve bu tutum rapora da yansıyor.
2004 yılında yayımladığımız ilk raporun ardından ve 2005 yılında müzakerelerin başlamasından sonra geçen yaklaşık beş yıllık sürenin sonunda bugün, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üye olmasının birliğe katacağı değerleri yeniden gündeme getirmek gerektiği kanısına vardık.
BBC: Peki sizce, Avrupa Birliği-Türkiye müzakereleri kritik bir aşamada mı?
HvdB: Müzakereler muhtemelen, makul düzeyde bir kritiklikte kalmaya devam edecek.
Bunun nedenlerinden biri, AB içinde çok farklı görüşlerin bulunması ve geçtiğimiz yıllar içinde bazı ülkelerin tutum değiştirmesi. AB tarafına ilişkin bunu söyleyebiliriz.
Türkiye'ye gelince ise, 2000 ile 2005 yılları arasında çok iyi bir seyir izleyen siyasi reformlar sürecinin, son iki üç yılda yavaşladığı belirtilebilir.
Dolayısıyla, her iki tarafın da alması gereken önlemler var. Biz de üyelik sürecini tekrar canlandırmak için adımlar atılması çağrısında bulunuyoruz.
Fakat sürecin önünde bir dizi önemli engelin bulunduğunun da farkındayız.
BBC: Eleştirdiğiniz AB liderleri arasında Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy de var. Sarkozy son zamanlarda, Türkiye'ye tam üye olabileceği yalanını söylemekten vazgeçilmesi gerektiğini söylüyor. Bunun da nedeni, Türkiye'nin üyeliğini oylaması beklenen Fransa kamuoyunun muhtemelen "Hayır" diyecek olması. "Dolayısıyla Türkiye'yi kandırmamalıyız" diyen Sarkozy'nin sözlerinde doğruluk payı var mı?
HvdB: Kendi ulusal perspektifinden bakıldığında Sarkozy'nin sözleri anlaşılabilir. Fakat Fransa'nın daha önceki aşamalarda (ki burada yalnızca sürecin en başını, 1960'ları kastetmiyorum), 1999 ve 2004'te ve müzakerelere başlarken taahhüt ettiklerini yerine getirmesi gerektiğini de hatırlatmalıyız.
Türkiye'nin kriterleri yerine getirdiği koşullarda, tam üyeliğe kabul edileceği konusunda tüm AB üyeleri arasında bir mutabakat sağlanmıştı.
BBC: Türkiye'nin AB üyeliği kararlılığında bir gevşeme olduğundan söz ettiniz. İnsan hakları ve limanlarını Kıbrıs'a açması gibi konularda ciddi sorunlar var. Sizce böylesi bir durumda, AB içinden de bazılarının fikir değiştirmesi anlaşılabilir mi?
HvdB: Fakat bence bazı ülkelerin bugün üyeliği "ayrıcalıklı ortaklığa" çevirmek istemelerinin arkasındaki nedenler bunlar değil.
Şu an önümüzde duran en önemli neden, kamuoyunun tavrı. Son birkaç yılda birlik ülkelerindeki kitlelerin tutumlarında bir değişiklik olduğunu biliyoruz.
İslam, göç, istihdam gibi konulardaki tartışmalara baktığınızda bunu net bir şekilde görüyorsunuz. Üstelik şimdi bir de ekonomik kriz yaşıyoruz.
Tabii burada bir yanlış anlaşılmaya sebebiyet vermek istemiyorum. Türkiye de Ankara protokolü ile vardığı anlaşmaya sadık kalıp Kıbrıs'a limanlarını açmalı ve diğer konulardaki taahhütlerini de yerine getirmeli.
Kaynak: BBC Türk