Anasayfa / Sektörel / Sektör Haberleri / Ekonomi / İş Dünyası / İHRACATTAKİ DARALMA VE ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEMDE DIŞ TİCARET POLİTİKASI

İHRACATTAKİ DARALMA VE ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEMDE DIŞ TİCARET POLİTİKASI

İHRACATTAKİ DARALMA VE ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEMDE DIŞ TİCARET POLİTİKASI09.09.2009

Krizin ekonomimiz üzerindeki önemli bir etkisi de dış ticaretimizdeki daralma oldu. TÜİK verilerine göre 2009 yılının ocak-temmuz döneminde ihracatımız, 2008 yılının aynı dönemine oranla yüzde 30,2 düşmüş. İthalatımızdaki düşüş daha da fazla: Yüzde 40,9. Veriler dış ticaretteki daralmanın temmuz ayında da devam ettiğini gösteriyor. Temmuz ayında ihracatımız bir yıl önceye oranla yüzde 28,3 düşmüş. İthalatımız ise bir önceki yılın aynı ayına oranla yüzde 39,5 daha az.

Bu düşüşlerin küresel kriz nedeniyle olduğu doğru ama bu pek de işe yarayan bir bilgi değil. Görebildiğim kadarıyla bundan yapılan tek çıkarım sorunumuzun küresel kriz bitmeden sona ermeyeceği. Ama bu sonucun da pek anlamı olduğu söylenemez. Çünkü bize ne zaman ve nasıl toparlanmaya başlayabileceğimiz hakkında hiçbir fikir vermiyor. Oysa artık temel sorunumuz, ekonomimizin bir an önce canlanmasını nasıl sağlayabileceğimiz. Bu nedenle dış ticaretimizdeki eğilimler üzerinde biraz daha düşünmeye gerek var. Bu bağlamda göze ilk çarpan Avrupa Birliği (AB-27) ülkeleriyle olan ticaretimiz. Bu ülkelere ihracatımız Ocak-Temmuz 2009 döneminde bir yıl öncenin aynı dönemine oranla yüzde 38,4 düşmüş. Bu ülkelerin ihracatımız içindeki payı 2008'in ocak-temmuz döneminde yüzde 50,3 iken, 2009'un aynı döneminde yüzde 44,3'e inmiş. Bu, Türkiye'nin dünyanın başka yerlerine yaptığı ihracatı artırmasıyla mı sağlanmış? Bu sorunun yanıtı "büyük ölçüde" hayır. Çünkü diğer ülkelere yaptığımız ihracat da düşmüş. Ancak bu ülkelere olan ihracatımızdaki düşüş daha düşük oranda: Yüzde 20,8. Bunun nedenleri üzerinde durmak gerekiyor. Acaba bu ülkeler küresel krizden "henüz" AB-27 ülkeleri kadar etkilenmedikleri için mi? Yoksa bu ülkelere yaptığımız ihracatın mal bileşimi, AB-27 ülkelerininkinden farklı olduğu için mi? Öyle ise hangi ürünlerimize olan talep, gelirdeki bu tür oynamalara karşı daha duyarlı? Bu mallar ihracatımızın geçen yıllarda hızla artmasına yol açan ürünler mi?

Soruyu yanıtlarken "büyük ölçüde" dedim. Çünkü, bir ülke grubuna olan ihracatımız artmış. O da Kuzey Afrika ülkeleri. Burada en büyük ihracat artışı sağladığımız ülke Mısır (yüzde 122). Bu ülke en çok ticaret yaptığımız ülkeler sıralamasında da dokuzuncu sırada. Yıllardır, Türkiye'nin Mısır'la olan iktisadi ilişkilerini geliştirme potansiyeli olduğu ve bunu yapması gerektiği görüşünü savundum. Bu yönde olumlu adımlar atıldığını da memnuniyetle gördüm. Ancak bu olağanüstü artışın nedenini bulup ortaya çıkarmak ve sürdürülebilirlik açısından değerlendirmek gerekiyor. Benzer bir durum Kuzey Afrika ülkelerinden Cezayir ve Libya için de geçerli. Bu ülkeler Türkiye'nın dış ticaret yaptığı ülkeler sıralamasında on altıncı ve on yedinci sıralarda yer alıyorlar. Cezayir'e olan ihracatımız yüzde 36,5, Libya'ya olan ihracatımız da yüzde 52 artmış.

Yanlış anlaşılmasın, ihracatın geçici bir nedenle artması üzülecek bir şey değildir. Bir fırsat ortaya çıkmış değerlendirilmiştir. Bu, bir defalık olabilir. İleride böyle bir olanağın çıkmayacağını bilmek, ticaret stratejisi açısından önemlidir, o kadar. Ama belki böyle bir fırsatın iyi değerlendirilmesinin yeni kapılar açabileceğini de düşünmek gerekir. Bu ise çoğu kez, bazı ek çabalar gerektirir. Bunlar da kamu ve özel kesimin uygun bir biçimde işbirliği yapmasını gerektirecek nitelikte olabilir. Aynı biçimde ihracatımızın en çok düştüğü ülkeleri de dikkatle incelemeliyiz. Bu düşüş gerçekten o ülkelerin içinde bulunduğu koşullardan mı kaynaklanıyor yoksa Türkiye'nin, herhangi bir nedenle, bu ülkelerde pazar kaybetmesinden mi? 

Eğer, küresel kriz sonrası dünya ekonomisiyle sağlıklı bir biçimde bütünleşmeyi arzu ediyorsak, bu tür olayları dikkatle değerlendirip, bir an önce ciddi ticaret politikası önlemleri almamız gerekecek. Dünya ekonomisi tekrar büyümeye geçtiğinde küresel rekabet bugünkünden de daha yoğun olacak. Kazanan da rekabet için gerekli bilgi/iletişim altyapısını kurabilen ülkeler ve onlar arasında da bunu en önce yapanlar olacak. Biz de orada olmalıyız.

Kaynak: Referans Gazetesi