Anasayfa / Sektörel / Sektör Haberleri / Gümrük / ÖDEME EMRİ ALEYHİNE AÇILACAK DAVALAR

ÖDEME EMRİ ALEYHİNE AÇILACAK DAVALAR

ÖDEME EMRİ ALEYHİNE AÇILACAK DAVALAR28.07.2009

Her idari işlem gibi, vergi dairelerince tanzim edilerek mükelleflere tebliğ edilen ödeme emirlerine karşı da haksız oldukları iddiası ile iptal davası açılabilir.

Ancak bu davada ileri sürülebilecek iddialar, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki 6183 Sayılı Kanun'un 58. Maddesi ile sınırlandırılmıştır. Bu sınırlandırmanın varlık sebebi, ödeme emirlerinin ancak, kamu alacaklarının artık tartışılamayacak derecede kesinleşmiş aşamada bulunduğu hallerde yapılabilecek bir idari işlem olduğu düşüncesine dayanmaktadır.

6183 Sayılı Kanun'un anılan maddesine göre, ödeme emirleri aleyhine açılacak davalarda davacı ancak, aşağıdaki üç gerekçeden birine dayanılabilir.

i) Böyle bir borcun olmadığı iddiası: Kendisine ödeme emri tebliğ edilen borçlunun böyle bir borcunun olmadığını iddia edebilmesi için, borcun hukuken hiç doğmaması ya da borç doğduktan sonra tamamen ödenmesi veya sair bir nedenle ortadan kalkması gerekmektedir.

ii) Borcun kısmen ödendiği iddiası: Bu iddia; borçlunun, borcun varlığını kabul etmekle birlikte, borç tutarının ödeme emriyle talep edilen tutar kadar olmadığını ileri sürmesi durumunda gündeme gelmektedir.

iii) Borcun zamanaşımına uğradığı iddiası: Zamanaşımı kanunlarda belirlenmiş olan belli bir sürenin geçmesi nedeniyle bir hakkın elde edilmesi veya bir hakkın kaybedilmesidir. Bu iddiaya göre, amme alacaklarının 6183 sayılı Kanunun 102. maddesine göre zamanaşımına uğramış olması gerekmektedir.

Kanuna göre ileri sürülebilecek bu iddia konularının içerikleri, uygulamada yargı tarafından haklı olarak doldurulmuş ve geliştirilmiştir. Örneğin, tarh işleminin tebliğinin usulüne uygun olmadığı, tarhiyattaki bazı sakatlıklar, mükellefin gayri faal olduğu ve kazanç elde etmediği vb. pek çok iddia, yargı tarafından "borcum yoktur" iddiası içerisinde değerlendirmektedir.

Ödeme emrine karşı açılacak davalarda dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, dava açma süresinin vergi mahkemeleri için geçerli genel dava açma süresinden farklı olmasıdır. Ödeme emirlerine karşı açılacak davalarda dava açma süresi, 7 gündür. Çok kısa olan bu süreye dikkat etmemek, hak kayıplarına yol açabilmektedir.

Ödeme emirlerine karşı açılacak davaların, vergi/ceza ihbarnamelerine karşı açılan davalardan bir önemli farkı da, yürütmeyi durdurmamasıdır. Bir başka anlatımla ödeme emrini tebliğ eden vergi dairesi, bu ödeme emri aleyhine dava açılmış olsa dahi, icra işlemlerine devam edebilir. Haciz uygulayabilir, haczedilmiş bir malı satabilir. Ödeme emrinin yürütülmesinin durdurulabilmesi, ancak dava açılan mahkemeden yürütmeyi durdurma kararı alınabilmesi ile mümkün olabilmektedir. Vergi Mahkemeleri yürütmeyi durdurma kararlarını, koşulları varsa, teminat karşılığı veya teminat aranmaksızın verebilmektedir.

Yürütmeyi durdurma kararının verilebilmesi ise İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 27. Maddesi'nde, işlemin açıkça hukuka aykırı olması ve işlemin icrası halinde telafisi güç bir zararın ortaya çıkacak olması koşuluna bağlanmıştır. Ancak bu iki şartın, yargılamanın henüz başında bariz bir şekilde görülecek şekilde her zaman birlikte gerçekleşmesi mümkün olmadığından yürütmeyi durdurma kararı alınması zorlaşmaktadır.

Zaten idare hukukunda bu konuda en çok eleştirilen hususlardan birisi de bu koşullar olup, genel kabul gören görüş, bu koşulların adeta yürütmeyi durdurma kararı verilmemesi veya verilmesini zorlaştırmak için kasden ihdas edildiği yönündedir.

Bazen de mahkemeler yürümeyi durdurma taleplerini değerlendirmeyi, davalı idarenin birinci savunmasını sunmasından sonraya bırakmakta, bu durum ise idarenin bu süreç içerisinde icra işlemlerini sürdürmesi dolayısıyla, mükellefler nezdinde zarar doğumuna yol açabilmektedir. Bu nedenle bu gibi hallerde mahkemeden, idarenin birinci savunmasını sunmasından sonra yürütmeyi durdurma talebi görüşülünceye kadar geçerli olmak üzere bir geçici yürütmeyi durdurma kararı talep edilmesinde yarar vardır.

Ödeme emirleri aleyhine açılacak davalarda davacının (mükellefin) haksız çıkması halinde, dava tutarının yüzde 10'u oranında bir zammı (haksız çıkma zammı) tazminat olarak ödemesi gerekmektedir. Ancak davacıların davalarında haklı çıkması halinde, böyle bir tazminat almaları mümkün değildir. Bu zammın Anayasa'ya aykırılığını defalarca yazdık. Ancak aykırılık hazine lehine olduğu için, idari cepheden pek itibar görmedi. Görse idi, Torba Yasalardan biri ile düzeltilirdi.

 
Kaynak: referans
Gayrettepe Mahallesi, Barbaros Bulvarı Dr. Orhan Birman İş Merkezi No:149/6 Beşiktaş 34349 İstanbul
+90 212 663 08 85 | +90 530 960 84 24
+90 212 663 62 72
utikad@utikad.org.tr