Maalesef geleneksel devlet anlayışımızda yerleşik bir kural oldu. Sonradan haksız bir uygulama olduğu anlaşılsa da, eğer tatlı bir gelir akıyorsa, kolay kolay dönülmüyor yanlıştan. Limanlardan alınan nispi kira bedelleri gibi...
Limanların TDİ ve TCDD’nin uhdesinde olduğu dönemlerde katı devletçilik anlayışı ve reel kapasitelerin darlığı nedeniyle doğmuş nispi kira. Sürekli ödediği demoraj (gecikme) bedelleri nedeniyle eli cebinden çıkmayan devlet, kendi yükünü elleçleyen iskelelere 3. şahısların da yüklerini elleçleyerek para da kazanabilmelerinin yolunu açmış. Bunun karşılığında da kazançlarından yüzde 15 nispi kira bedeli almış. Ama artık limanlar kuruluş aşamalarında 3. şahısların mallarını elleçlemek amacıyla yola çıkıyor. Yani, işin boyutu tamamen değişti.
Liman idareleri, yıllardır alınan yüzde 15 nispi kira bedelinin kalkması için uğraş verdiler. Çünkü, bu durum özel limanların üzerinde rekabeti engelleyici bir yük olarak duruyordu. Fakat, yüzde 15’in tamamen kalkması beklenirken, ‘münhasır liman’ ayrımı getirildi. Tamamen 3. şahıslara hizmet eden limanlar münhasır statüsüne alındı. Ve bunlardan alınan yüzde 15, yüzde 1’e düşürüldü. Kendi yükünü elleçleyen ve üçüncü şahıslara hizmet verenlerde de, yüzde 15 nispi kira bedeli aynen kaldı. Kanun çıktıktan 4 ay içinde müracaat etmek kaydıyla ve Maliye Bakanlığı ile olan tüm davalardan feragat etmek kaydıyla bu haktan faydalanılacağı söylendi. Ancak, kanunun çıkmasının üzerinden 9 ay geçmesine karşın, uygulama konusunda bir talimat ve yönetmeliğin çıkarılamadığı görülüyor.
Ayrıca, kanunda limanlar için şöyle de bir avantajlı madde vardı. Kanun, 2008 yılı ağustos ayında çıkmıştı. Ve geriye dönük olarak 1 Ocak 2008’den itibaren uygulamaya geçen limanların ödedikleri yüzde 15’in de kendilerine iade edileceği belirtilmişti. Bu durum, kriz döneminde münhasır limanlar için ilaç gibi gelecekti. Ancak İdare, kim münhasır liman, kim sanayi iskelesi ayrımında detaya girince, konu imar planlarına kadar gitti. İmar planında ‘liman’ yazan, imar planında ‘iskele’ yazan arandı. Ama, ülkedeki özel limanların temeline baktığınızda yeni yapılan birkaç liman hariç hemen hepsinin iskele olduğu ortada. Bu da ‘birkaç limana özel’ kanun çıkarıldığı düşüncesi getiriyor insanın aklına.
Öte yandan, kendi yükünün olup olmaması durumu da bir şey ifade etmiyor aslında. Çünkü, sanayi iskeleleri öyle bir duruma geldi ki, yüzde 90’ı 3. şahıslara hizmet veriyor, yüzde 10 da kendi yükünü elleçliyor. Ekonomik açıdan baktığınızda bu durumun da ne kadar mantıklı olduğu görülür.
Top Maliye Bakanlığı, Bayındırlık Bakanlığı, Denizcilik Müsteşarlığı, DLH ve Milli Emlak Genel Müdürlüğü arasında dolaşıyor. Maliye Bakanlığı, “ben kanunu çıkarttım, konunun bana teknik olarak belirtilmesi lazım” diyor. Bayındırlık Bakanlığı’na gittiğinde ise, “imar planında iskele yazdığından dolayı liman olarak plan tadilatı yapılmalı” görüşü çıkıyor. Plan tadilatı da, bildiğiniz gibi bu ülkede 2-2.5 sene anlamına gelir.
Zaten 9 ay boşu boşuna geçirilen bir zaman var. Denizcilik Müsteşarlığı ise, imarlarla kıyı kanununa bağlantısı nedeniyle konuyu tamamen üstlenemiyor. Dolayısıyla sorun ortada kalmış gibi gözüküyor. Herkes, yine tıkır tıkır yüzde 15’leri ödüyor. Yüzde 1 ise şehir efsanesi oldu; çünkü uygulanamıyor.
Sözün özü, kağıt üzerinde limanlara bir destek verildi gibi gözüküyor ama uygulamada değişen bir şey yok. |