Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi, Mart ayı ihracat rakamlarının açıklanması amacıyla Aydın Ticaret Borsası binasında düzenlenen toplantıda ihracatta Mart ayındaki yüzde 35'lik gerilemenin dip olmasını temenni ettiklerini belirterek, "Düşüş devam edecek ama artarak değil, bundan sonra azalarak" dedi
Büyükekşi, konuşmasında krizi en az hasarla atlatmada yardımcı olacağını savunduğu 8 adet öneride bulundu
Büyükekşi şunları söyledi:
“Bugün burada Aydınlı ihracatçılarımız ve işadamlarımız ile birlikte olmaktan dolayı büyük bir memnuniyet duyuyorum. Aydın ilimiz Anadolu’nun en eski devirlerinden bu yana çeşitli uygarlıklara merkez olmuş bir şehrimizdir. Şehrimiz hem turizm hem tarım açısından son derece önemli bir potansiyele sahip olmakla birlikte sanayi konusunda da son yıllarda gelişim içerisindedir. Ancak Aydın’ın özellikle ihracat açısından geldiği noktanın yeterli olmadığını ve Aydınlı ihracatçılarımızdan daha iyi ihracat rakamları beklediğimizi de belirtmek istiyorum.
2008 yılı sonunda 564 milyon dolarlık ihracat gerçekleştiren Aydın ilimiz, 2009 rakamlarına göre ihracatta tüm illerimiz arasında 21. sırada yer alıyor. Ben inanıyorum ki güçlü bir sanayi altyapısı olan Aydın ilimiz makine, elektrik-elektronik, madencilik ve tekstil sektörlerinde yoğunlaşan ihracatını başta tarım sektörü olmak üzere diğer sektörlere de genişleterek, 1 milyar doları aşan şehirler arasında hak ettiği yere en kısa sürede gelecektir.
Demokrasinin en temel gerekliliklerinden birisi olan bir seçim dönemini daha geride bıraktık. Bu vesilesiyle başta Aydın Belediye Başkanımız Özlem Çerçioğlu olmak üzere yeni seçilen ve görevlerine devam edecek tüm başkanlarımıza başarılar diliyorum. Bu noktada Aydın ilimizin yeni belediye başkanı hakkında bir parantez açmak gerekiyor. Sayın başkanımız kıran kırana geçen bir seçimden sonra başkanlık koltuğuna oturdu. Biz bu sonucu hem demokrasimizin geldiği nokta hem de Türk siyasetinde kadınının rolünü göstermesi açısından son derece zarif bulduk. Kendisine bir kere daha başarılar diliyorum.
Demokrasi bir yaşama biçimi, seçimler ise bir şölendir. Türk milleti, yerel seçimlerimiz vesilesi ile çok temel mesajlar vermiştir. Bunları çok iyi okumak gerektiğini düşünüyoruz.
Milletimiz hükümetimize “ekonomik krize daha fazla odaklan, bu konuda çaba ve faaliyetlerini arttır.” diyor. Aynı şekilde muhalefete de “daha fazla hazırlık yap ve alternatif politikalar geliştir.” diyor.
Öte yandan “siyasetin hayatımı etkileyen tüm sonuçlarına son derece duyarlıyım. Takım tutar gibi taraf tutmuyorum. Hepinizi çok yakından izliyorum, o yüzden herkes attığı her adıma dikkat etsin” diyor. “Şu çok açıktır ki yerel seçimlerimiz Türkiye siyasetine kalite katacak. Milletimizin hizmet standartları ve siyasetten beklentileri yükseliyor. Çalışmak ve hizmet vermek yetmiyor. Yapacağınız şeyleri doğru zamanda ve doğru bir biçimde yapmanız ve çok yüksek bir hizmet kalitesine ulaşmanız gerekiyor.”
Çoktandır perakende sektörünün temel mottosu durumuna gelmiş olan “Koşulsuz müşteri mutluluğu” siyasetteki karşılığını arıyor. Ve siyasetin yeni sloganı “Koşulsuz millet mutluluğu haline geliyor.”
Biz milletimizin bu seçimde verdiği mesajlarını böyle okuyoruz.
Artık rahat bir şekilde ülkemizin gerçek gündemine geri dönebiliriz. Ülke gündemimiz tüm dünya gündemi ile aynı: global ekonomik kriz. ABD’de kredi krizi olarak başlayıp daha sonra tüm dünyada reel sektöre atlayan global çaptaki ekonomik kriz başta gelişmiş ülkeler olmak üzere tüm dünya ekonomilerini derinden etkiledi. Dünyanın gelişmiş ülkeleri ciddi anlamda resesyona girdiler, büyümeleri negatife döndü, sanayi üretimleri ve ihracatları geriledi. Avro bölgesindeki ülkelerin Ocak ayı ortalama sanayi düşüşü % 17,3 olurken, önemli ekonomik aktörler olan Almanya’nın üretimi % 19,1, İtalya’nın %16,7, Fransa’nın % 14,6 ve İngiltere’nin % 11,9 geriledi. Japonya’nın Ocak üretimi de % 10,2 oranında geriledi. Dış ticaret rakamlarındaki gerileme daha keskin oldu. Japonya’nın Şubat ihracatı % 45,7 gerilerken, Kore’nin ihracatı % 32,8 ve Çin’in ihracatı da % 25,7 geriledi. Bu süreçte çoğu ülkenin finansal sistemlerini tekrar stabilize edebilmek amacıyla kurtarma paketleri açtıklarını gördük. Faiz indirimleriyle de desteklenen bu paketler özellikle zorda olan finans kurumlarının zehirli atık diye tabir edilen mortgage kağıtlarından kurtarılmasını ve bilançolarının daha sağlıklı bir yapıya kavuşturulmasını amaçlıyordu. Ancak bu paketlerin dünyada kredi mekanizmalarında görülen tıkanıklığı giderememesi üzerine çeşitli büyüklüklerde ekonomiyi canlandırma paketleri açıklanmaya başlamıştır. Yarından itibaren İngiltere’de başlayacak G-20 zirvesi de global ekonominin geleceği açısından büyük önem taşımaktadır. Bu toplantı global dünyanın global sorunlara karşı koordineli bir birlikteliğin oluşması açısından büyük öneme sahiptir. Bu zirve bankacılık ve finans sistemlerinin yeniden yapılanması konusunda ortak bir konsensüse varılması ve IMF, Dünya Bankası gibi kurumların yeni çağın ihtiyaçlarına göre yeniden biçimlendirilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Uluslararası ticarette adil ticaret koşulları sürdürülmeli, doğrudan ve açık korumacılık önlemlerinden kaçınılmalıdır. Gelişmiş ülkelerin korumacılığa geçmeleri belki kısa dönemde kendileri için iyi olabilir ama bu durumda gelişmekte olan ülkeler çok büyük sıkıntıya gireceklerdir. Bu durumda gelişmekte olan ülkelerde siyasi ve iktisadi istikrar ortamı ortadan kalkacak ve dünyanın geleceği için daha kötü sonuçların ortaya çıkmasına zemin hazırlayacaktır. Tüm ülkeler tarife dışı engeller koymaktan kaçınmalıdır. Korumacılık önlemlerine başvuran ülkelere karşı gönüllü ve ihtiyari ticaret ambargosu uygulanabileceği şeklinde bir ilke kararı G-20 Zirvesinde alınmalıdır. Temennimiz bu zirveden elle tutulur bir birlik mesajının çıkması ve önümüzdeki dönemde tüm global dünyanın koordineli bir şekilde krizle mücadele yolunda önemli adımlar atması doğrultusundadır.
Türkiye ekonomisi bu global krize, güçlü bankacılık sektörü, kamu ve özel sektörün düşük borçluluk oranını gibi bir takım temel makro göstergeler açısından daha iyi bir konumda yakalanmış olmasına rağmen tüketicilerin ve üreticilerin geleceğe ilişkin beklentilerinin kötüleşmesi, piyasalarda yaşanan güven erozyonu ve kredi mekanizmalarının yavaşlaması nedeniyle ekonomide sıkıntılı bir döneme girilmiştir. Bu dönemde sanayi üretim rakamları ciddi anlamda gerilemiş, kapasite kullanım oranları düşüş kaydetmiş, işsizlik oranları ise tehlikeli boyutlara gelmiştir. Bu noktada hükümetin art arda açıkladığı ve toplam maliyetinin 36,4 milyar TL olduğu tahmin edilen 5 tedbir paketi ekonomimiz açısından son derece faydalı olmuştur. Başta vergi indirimleri olmak üzere destek kredilerini de içeren bu paketin maliyetinin, ekonomi canlanmaya başladıkça kendiliğinden çıkacağını ve sonuçta ülkeye kazanç olarak döneceğini düşünüyoruz.
Biz TİM olarak yeni bir Kredi Garanti Fonu’nun kurulmasını üç aydır gündeme getiriyoruz. Hazinenin koyacağı 1 milyar dolarlık sermayenin 5 milyar dolarlık kredi hacmi yaratacağını belirttik. Amacımız donan kredi mekanizmasını canlandırmak ve şirketlerin teminat sorununu çözmekti. Sayın Başbakanımız 1 milyar TL’nin Kredi Garanti Fonuna konulacağını açıkladı, bundan memnuniyet duyuyoruz, elimizden gelen her türlü desteği vermeye hazırız. Detaylarının belirlenip uygulamaya geçilmesini bekliyoruz. Ancak bu paketlerin ekonomiye faydasının artması için bir takım yeni tedbirlerin alınmaya devam edilmesi de son derece önemlidir. Çünkü işsizlik rakamlarının geldiği nokta istihdam konusunda ciddi sıkıntıların ortaya çıktığını göstermektedir. Ağustos sonunda işsiz sayısı 2 milyon 439 bin iken, küresel ekonomik kriz sonrasında 835 bin insanımızın daha işini kaybetmesi ile bu rakam Aralık ayında 3 milyon 274 bin kişiye ulaşmıştır. İşsizlik ile ilgili verilerde bir müddet daha kötüleşmeler göreceğimizi tahmin ediyoruz. Artan işsizlik karşısında bizim önerimiz SSK ve muhtasar vergilerinin yüzde 25’nin tüm çalışanlar için bir yıl süre ile İşsizlik Sigortası Fonundan karşılanması idi. Hükümetimizin düzenlemesi, Kısa Çalışma Ödeneği uygulamasının süresini 3 aydan 6 aya uzatılması ve ödenecek rakamın iki katına çıkarılması şeklinde oldu. Başvuru ve değerlendirme süresi yaklaşık 1,5 ay sürüyor, bu sürenin daha kısa olması gerektiğini düşünüyoruz. Yeni düzenleme istihdam açısından şirketlerimize önemli bir kolaylık getiriyor. Ancak konunun bir çok firma tarafından bilinmediğini gördük. 10 kişi çalıştıran firmalar da, 10 bin kişi çalıştıran firmalar da bu düzenlemeden faydalanabilir. İhracatçılarımızı bilgilendirmek için geçen hafta Cuma günü İstanbul’da Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu ile ortak bir bilgilendirme semineri düzenledik. Şirketlerimizin yoğun ilgisi ile karşılaştık. Daha fazla firmanın konu hakkında bilgilenmesi için bu seminerleri önümüzdeki haftalar içinde İzmir, Mersin ve Kayseri’de tekrarlayacağız. Bilgi açığını kapatmak için basınımızı da göreve çağırıyoruz.
8 öneri
Bizim aldığımız önlemleri bir an önce daha da geliştirmemiz, krizin bizi en az düzeyde etkilemesini sağlayacaktır. Bu krizi en az hasarla atlatmak için geliştirdiğimiz önerilerimiz şunlardır:
1. Başta ihracatçılar olmak üzere reel kesimin finansal kesime olan sorunlu kredilerinin yapılandırılması konusunda yapılan çalışmalar bir an önce sonuçlandırılmalı ve acilen yürürlüğe konulmalıdır.
2. Mevcut kredilere ilaveten yeni kredi talebinde bulunan girişimlere kredi kanallarının açık olması son derece önemlidir. Bu açıdan bakıldığında TİM tarafından önerilen, Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızın KOSGEB üzerinden kullandırdığı çok düşük faizli can suyu kredisine 5700 firmanın müracaat etmesi benzer kredi uygulamalarının devam ettirilmesi gerektiğini göstermektedir. Eximbank tarafından yapılan ülke kredilerini arttırma çalışmasının sonuçlanması da son derece önemlidir. Aynı zamanda mevcut kredilerin maliyetlerinin düşürülmesi amacıyla kredilerden alınan vergilerde indirime gidilmesi gerekmektedir.
3. IMF’in kural koyucu konumunu bir kenara bırakarak, baskıcı olmayan tarzda finansman sağlaması gerekmektedir. Bundan önce yapılan IMF antlaşmaları sanayimize darbe vurucu nitelikte idi. IMF antlaşması bizi işsizliğe ve üretimsizliğe itmemeli, ülkemizin dış finansmanına yardımcı olabilmelidir. Bu şartlar altındaki IMF anlaşmasının bir an önce tamamlanması önemli bir belirsizliği ortadan kaldıracaktır.
4. Merkez Bankası’nın şimdiye kadar yaptığı toplam 6,25 puanlık seri faiz indirimlerini çok olumlu buluyoruz. Düşük faiz politikasının faydalarının en kısa sürede ülke ekonomisine büyüme olarak yansıyacağına olan inancımız tamdır. Merkez Bankasını alkışlıyoruz, kararının arkasında duruyoruz.
5. İhracatımızda gelişmiş ülkelerin ağırlığının yüksek olması bu kiriz döneminde bizleri ciddi anlamda etkilemektedir. Bu noktada ihracatçılarımızın yeni pazarlara açılımları devlet tarafından desteklenmeye devam edilmelidir.
6. ihracatçılarımızın ve reel sektörümüzün rekabet gücünün arttırılması amacıyla AR&GE, ürün geliştirme, innovasyon ve markalaşma ciddi anlamda desteklenmeye devam edilmelidir. Kriz ortamında Tayvan gibi bir çok ülkenin aldıkları önlemler çerçevesinde geniş çapta ileri teknoloji yatırımlarına yönelmeleri dikkat çekici. Teknolojik altyapı yatırımlarına, verimli enerji teknolojilerine ve innovasyon faaliyetlerini güçlendirici yatırımlara odaklanmak için de bundan daha biri fırsat olamaz.
7. Seçim sonrası dönemde yapısal reformlar ve yeniden yapılandırma çalışmaları tekrar gündeme alınmak zorundadır. Kayıtdışılığın azaltılması, yeni vergi ve sosyal güvenlik reformu gibi uygulamalar için son derece elverişli bir ortam ortaya çıkmıştır.
8. ÖTV ve KDV’de yapılan indirimlerin ekonomiyi nasıl bir anda canlandırdığını son açılan paketlerle birlikte hepimiz yakından gördük. Önümüzdeki dönemde tüketim üzerindeki vergi yükünün azaltılması konusunda ciddi çalışmalar yapılmalıdır.
Finans balonunun sönmesiyle kriz sonrası dönemde tüm dünya gerçek anlamda üretimi konuşmaya başlayacak. İşte bizim bu sürece şimdiden gerekli reformları ortaya koyarak ve uzun vadeli stratejiler üreterek hazırlanmamız krizin bittiği noktada bize çok büyük bir avantaj sağlayacaktır.
Büyüme, üretim, istihdam ve ihracatta düşüşler yaşarken gözden kaçırmamamız gereken iki önemli gelişme oluyor. Birincisi tarım sektörünün ihracat içindeki payı artıyor. Geçen senenin aynı dönemine göre tarımın payı % 10’dan % 15’e çıktı. Tarımın bu sene hem gayrı safi milli hasıla içindeki payı hem de ihracat içindeki payı artacak.
İkinci önemli gelişme de yakın ve komşu ülkelerin ülkemizin ihracatı içindeki payında görülen artıştır. İlk üç ay içinde Ortadoğu ülkelerinin ihracat içindeki payı % 14’den % 18’e, Afrika’nın payı da % 6’dan % 12’ye çıktı. Afrika’nın payı iki kat artarken ihracat miktarı da fiilen % 23,5 arttı. Afrika’ya yapılan ihracatın miktarı AB’ye yapılan ihracatın dörtte biri gibi son derece büyük bir orana ulaştı. Afrika’ya yapılan ihracat 2,4 milyar dolar, AB’ye yapılan ihracat 9,9 milyar dolar olarak gerçekleşti.
Bazı ülkelerde meydana gelen dikkate değer artışları da paylaşmak istiyorum. Mısır’a yaptığımız ihracat yüzde 139 artışla 717 milyon dolara, Irak’a yaptığımız ihracat yüzde 73 artışla 1 milyar 280 milyon dolara, Cezayir’e yaptığımız ihracat yüzde 71 artışla 515 milyon dolara, Libya’ya yaptığımız ihracat yüzde 56 artışla 413 milyon dolara, Suriye’ye yaptığımız ihracat yüzde 34 artışla 333 milyon dolara yükselmiştir.
Seçim dönemini geride bırakırken, Türkiye-AB ilişkilerinde atağa geçeceğimiz bir dönemin arifesinde olduğumuza ilişkin sinyaller alıyor ve oluşan bu siyasi iradeyi büyük bir memnuniyetle karşılıyoruz.
Türkiye’nin önünde, seçimsiz geçmesi beklenen 2,5 yıllık bir dönem bulunuyor. Alınacak kritik kararlar açısından önemli bir siyasi manevra alanı sağlayan bu dönemi çok verimli kullanmak zorundayız. Biz TİM olarak, bu sürecin, 2002-2005 döneminde olduğu gibi AB konusunda atağa geçmemiz, siyasi reformları canlandırmamız, uyum çalışmalarına ivme kazandırmamız ve AB bütünleşmesine toplumsal desteği yeniden %70’lere çıkarmamız için önemli bir fırsat olduğuna inanıyoruz.
Bir başka önemli konu, müzakere sürecindeki siyasi ve teknik tıkanıklıkların aşılması gereğidir. Altı ayda bir, iki başlığın müzakereye açılması şeklinde ilerleyen süreç, tatmin edici olmaktan çok uzaktır. Bizimle aynı tarihte müzakerelere başlayan Hırvatistan’ın yıl sonunda süreci tamamlaması hedeflenmektedir. Son iki yıl içinde üyelik başvurusunda bulunan Balkan ülkelerinin dahi, hedef üyelik tarihleri, bugünden telaffuz edilmeye başlanmıştır. Oysa 50 yıllık bir ortaklık ilişkisine, 10 yıllık adaylık statüsüne ve 2005’den bu yana devam eden müzakere sürecine rağmen, Türkiye’nin halen somut bir üyelik tarihi hedefi yoktur. Geleceğe dönük bu belirsizlik, müzakere sürecinde elini taşın altına en fazla koyan kesim olan iş dünyamız açısından ciddi sıkıntılar yaratmaktadır. Bizler, özel sektör olarak özellikle bu dönemde, küresel ekonomik ve mali krizin yansımaları ile birleşen AB uyum sürecinin etkilerini her geçen gün daha fazla hissetmekteyiz. Kısa vadede müzakereye açılması beklenen “vergilendirme”, “sosyal politika ve istihdam”, “rekabet”, “çevre” gibi başlıklara uyum ise, iş dünyamız üzerindeki baskıları ve mali külfetleri daha da artıracaktır. Bütün bunlara karşın, özel sektör olarak, AB üyelik sürecini ilk günden bu yana eksilmeyen bir heyecan ile desteklemekteyiz. Çünkü, AB üyeliğini laik demokrasinin, ekonomik ve siyasi istikrarın, sosyal refahın güvencesi olarak görüyor, ülkemizin çağdaş ve gelişmiş ülkeler liginde hak ettiği yeri alması için, hepimizin fedakarlık göstermesi gerektiğini biliyoruz. Ancak, ekonominin can damarını oluşturan iş dünyası olarak bizler, geleceğe dönük stratejilerimizi kurgularken belirsizlikleri değil, somut ve akılcı hedefleri temel almak zorundayız. Aksi halde, küreselleşen dünyada, giderek zorlaşan rekabet ortamından olumsuz etkilenmememiz mümkün değildir. AB’ye katılım sürecinde üstleneceğimiz külfet ve maliyetler ile elde edeceğimiz kazanımları dengeleyecek stratejiler geliştirebilmemiz için mevcut belirsizliğin giderilmesi şarttır. Bu nedenle, daha fazla zaman kaybedilmeden ülkemiz için rasyonel bir üyelik tarih hedefi belirlenmesini elzem görüyoruz. Kuşkusuz, bu belirsizliğin giderilmesinin sadece hükümetimizin sorumluluğunda olmadığının bilincindeyiz. AB’nin de artık bu konuda net bir irade göstermesi gerektiğine inanıyoruz. Bazı üye ülkelerin, üyeliğimize ilişkin kaygılarını da anlıyoruz.
ABD Başkanı Barrack Obama’nın ay içerisinde Türkiye’yi ziyaretini de önemle değerlendirmek gerektiğini düşünüyoruz. Sayın Obama’nın ziyareti ve Türkiye’de vereceği mesajlar Türkiye’nin bölgedeki konumunun bir kere daha tüm dünyanın gözü önüne serecektir. O nedenle TİM olarak diyoruz ki, lehimize esen bu rüzgârın, katılım sürecimize yansımasını sağlayacak adımları atmakta ve üyeliğimizi somut bir takvime bağlayacak girişimlerde bulunmakta gecikmeyelim. İnanıyoruz ki, biz kendimize güvenir ve üzerimize düşenleri layıkıyla yaparsak, üyeliğimizin önündeki engeller de zaman içinde birer birer ortadan kalkacaktır.
Mart ayı rakamları
Değerli konuklar ve basın mensupları, şimdi Mart ayı ihracat rakamlarını açıklamak istiyorum.
Mart ayı ihracatımız, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 34,92 gerileyerek, 7 milyar 127 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. İlk üç aydaki ihracatımız 21 milyar 9 milyon doları, geriye dönük bir yıllık ihracatımız ise yüzde 2,71 artışla 117 milyar 217 milyon doları geride bırakmıştır.
Mart ayında en fazla ihracat yapan sektörümüz, 1 milyar 258 milyon dolar ile Otomotiv sektörümüz olmuştur. Bunu, 975 milyon dolar ile Hazırgiyim ve Konfeksiyon ve 929 milyon dolar ile Demir Çelik sektörlerimiz takip etmiştir.
Tarım ve Hayvancılık grubu sektörlerimizin ihracatı ise, Mart ayında yüzde 3,07 gerilerken, toplam ihracat içerisinde yüzde 13,67 pay almıştır. Mart ayında toplam ihracatımızın yüzde 84,28’ini gerçekleştiren Sanayi grubunda ise ihracatımız yüzde 38,25 gerileyerek 6 milyar 7 milyon dolarda kalmıştır. Sanayi sektöründe ilk üç aylık ihracatımız 17 milyar 500 milyon doları, geriye dönük bir yıllık ihracatımız ise 99 milyar 252 milyon doları geride bırakmıştır.
Madencilik ürünleri sektörümüz ihracatı, Mart ayında yüzde 33,78 kayıpla 145,5 milyon dolar seviyesinde gerçekleşmiştir. Sektör 2009 yılının ilk üç ayında 422 milyon, geriye dönük bir yılda ise yaklaşık 3 milyar dolar ihracat gerçekleştirmiştir.
Mart ayında en çok ihracat yaptığımız beş ülke ise sırasıyla Almanya, Irak, İngiltere, İtalya ve Fransa olmuştur. Lojistikhaber.com