Türkiye’de
gıda lojistiğinde en büyük sorunun yaş meyve ve sebze taşımacılığında
yaşandığına dikkat çeken Lojistik Derneği (LODER) Başkanı Prof. Dr. Mehmet
Tanyaş, “Dağıtım kanalı; üretici – toplayıcı- komisyoncu (üretim yerinde) –
nakliyeci- toptancı komisyoncu (tüketim yerinde) – depo – perakendeci –
tüketici şeklindedir. Bu uzun süreç kaybı ve hem maliyetleri artırmakta, ürün
kalitesini düşürmektedir. Gıda güvenliğinin sağlanması ve kayıpların önlenmesi
için kısa tedarik zinciri oluşturulmalıdır” diyor.
Gıda
güvenliği için lojistik nasıl bir öneme sahip?
Tarım
ve gıda zincirinin her aşamasında risk vardır. Bu risk hem gıda güvenliği hem
de kayıplar açısından söz konusudur. Ülkemizde bir an önce üretim yeri, cins ve
ölçü bazlı ürün ve kap standardizasyonunun oluşturulması ve soğuk tedarik
zinciri yönetiminin bu standartlara göre kurulması gerekmektedir. Sıcaklık
değişimleri ve hijyenik olmayan koşullar, mikro organizmaların üremesine,
ürünlerin fiziksel, duyusal, kimyasal yapılarının bozulmasına neden olur. Bu
nedenle soğuk zincirin üretimden tüketime kadar tüm aşamalarda kırılmaması ve
tüm operasyonun hijyenik şartlarda yapılması gerekmektedir. Bu noktada ambalaj,
depo, taşıma araç/kasa özellikleri (hijyen ve ortam koşulları) ile ilgili
personelin eğitimi ve bilinçlendirilmesi son derece önemlidir. Tüm ünvanlara
göre görev tanımları hazırlanmalı, anlatılmalı, imza karşılığında teslim
edilmeli ve süreçler sürekli iyileştirilmelidir.
EN
BÜYÜK SORUN YAŞ MEYVE –SEBZEDE YAŞANIYOR
Gıda
lojistiğinde özellikle hangi ürün gruplarında daha fazla sorun yaşanıyor?
En
büyük sorun yaş meyve sebze ürünlerindedir. Tarladan/seralardan alınan ürünler
üretici/tüketici hallerinde satışa sunulmakta veya perakende zincir
işletmeleri, sanayici ya da ihracatçı tarafından alınmaktadır. Ürünler toptancı
hallerinde semt pazarcılarına, manavlara, yiyecek/içecek işletmelerine
satılmakta ve sonunda bu işletmeler yoluyla tüketicilere ulaşmaktadır. En uzun
dağıtım kanalı “üretici – toplayıcı - komisyoncu (üretim yerinde) – nakliyeci-
toptancı komisyoncu (tüketim yerinde) – depo (bekletilecek ise) -– perakendeci –
tüketici” şeklindedir. Bu uzun süreç hem kaybı, hem maliyetleri artırmakta, hem
de ürün kalitesini düşürmektedir. Ülkemizde yılda, değeri 75 milyar lirayı
bulan 46 milyon ton yaş sebze ve meyve üretilmektedir. Ülkemizde yaş sebze ve
meyveler, tarladan sofraya ulaşıncaya kadar önemli kayıplara uğramaktadır.
Araştırmalar kayıpların ortalama yüzde 15 ila 40'ı bulduğunu ortaya
koymaktadır. İstanbul hallerine gelen 1 kamyonluk ürünü ortalama 8 araç
dağıtmaktadır. Meyve ve sebze ürünleri, tarım ürünleri ihracatı içinde yaklaşık
%25’lik paya (yaklaşık 2 milyar dolar) sahip olup tarıma dayalı sanayi
üretiminin (konserve, salça, meyve suyu, dondurulmuş gıda, vd.) önemli girdi
maddelerinden biridir. Sonuç olarak gıda üretimi ve dağıtımı kapsamlı bir
tedarik zincirine sahiptir. Zincirin her aşamasında gıda güvenliğinin
sağlanması ve kayıpların önlenmesi gerekmektedir. Bunun için de temel çözüm
Kısa Tedarik Zincirinin (Short Supply Chain) oluşturulmasıdır.
Soğuk
zincir lojistiğinde hangi kurallara dikkat edilmeli?
İnsan
sağlığını doğrudan etkileyen gıda tedarik zincirindeki en önemli etmenlerden
biri “Soğuk Zincir Lojistiği”dir. Tedarik zincirinin herhangi bir aşamasında
soğuk zinciri kırılmış gıda, güvenli gıda olarak nitelendirilmez. Soğuk zinciri
taşımacılığında teslim alınan ürünlerin ısı derecesi ölçülmeli ve kayıt altına
alınmalı, araca mal yüklemeden önce ön soğutma yapılmalı, araca yüklenen ürün
standart sıcaklığında taşınmalı, ürünler, etrafında hava sirkülasyonu rahat
yapılabilecek şekilde yerleştirilmeli, ürünler kasa veya paletler ile araç
tabanından uzaklaştırılmalı, araç içinde kontrolsüz hareketini önleyen ayraçlar
kullanılmalı, araçlar gereksinime göre çok rejim (-18/-25 derece;donuk, 0/+4
derece;soğuk, +8/+18 derece serin) özelliğine sahip olmalı ve gerekirse araç
içi ısı perdeleri takılmalıdır. Mal yüksekliği, üfleme havasını engellememeli
ve evaporatör emişi ürün ile kapatılmamalı, ürünlerin satış noktasına taşınması
esnasında çok kısa sürede boşaltma yapılmalıdır. Bu noktada araç arkasına
takılan kuyruk asansörleri (hidrolik lift) ve rulotlar (tekerlekli kafesler)
önerilebilir. Araç soğutucularının düzenli bakımı ve kalibrasyonu yapılmalı,
araç içi ısı cihazı ve kablolar doğru yere konmalı ve çekilmelidir. Depo ve
araçların temizlik ve pest kontolu sağlanmalıdır. Araç kasası ile soğutucu bir
bütündür. Birinin iyi olması, diğerinin zayıf olması ısı kaybına neden olur.
Araç kasalarının yalıtımı önemlidir ve termal kameralar ile periyodik olarak
kontrol edilmeli, ısı kaybına neden olan etmenler ortadan kaldırılmalıdır.
Araçlardaki sıcaklık sürekli ölçülmeli, uzaktan izlenmeli, gerektiğinde
müdahalede bulunulabilmeli ve kayıt altına alınmalıdır. Soğuk hava depoları,
ısı izolasyonu ve buhar difüzyonu (geçirgenliği) yalıtım standartlara uygun
atmosfer (dış sıcaklığın değişimine bağlı olarak değişen) kontrollü
yapılmalıdır. Mal kabul ve hazırlama alanları ile rampalarda ısı derece kaybına
engel olacak şekilde serin odalar (cool dock) ve körükler olmalıdır. İş
sürecine uygun kapı türleri (flap çarpma kapı, otomatik sürgülü kapı, hızlı
geçiş kapıları vd.) kullanılmalıdır. Birim alana istiflenebilecek gıda yükü
(ton/m2) standartlarına uyulmalıdır. Soğutma sisteminde Dünya ozon tabakasına
zararı olan freon türevi akışkan kullanımından vazgeçilmelidir. Soğuk depo ve odalarda
sıcaklık ve nem kontrolü, gıda maddesinin türüne göre ayarlanacak şekilde ve
otomatik(elektronik) kontrollü olmalıdır. Gereksinime göre birbirinden bağımsız
kullanılabilen soğutma ve dondurma odaları olmalı, ısının homojen dağılımı
sağlanmalıdır. Soğuk depolar çabuk ve kolay temizlenebilecek altyapıya uygun
yapılmalıdır.
Gıda
lojistiğine yönelik yasal düzenlemeler yeterlimi?
Bozulabilir
Gıda Maddelerinin Uluslararası Taşımacılığı ve Bu Taşımacılık Faaliyetinde
Kullanılacak Özel Ekipmana İlişkin Anlaşmaya (ATP Konvansiyonu) ilişkin mevzuat
10 Mayıs 2012 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. ATP,
uluslararası uygulaması bozulabilir gıda maddelerin taşıması sırasında saklama
koşullarının iyileştirilmesini ve koşulların iyileştirilmesinin, bozulabilir
gıda ticaretinin gelişmesini teşvik etmek üzere; taşınması gereken gıda
ürünlerini listelemekte. Bu ürünlerin taşınabilecekleri ısı derecelerini ve
standartlara uyulması için ilgili ekipmanlara yapılması gereken testleri
belirtmekte, standartlara uygun ekipmanlara sertifika sağlayan bir sistem
kurulmasını sağlamaktadır. Ülkemiz halen ATP Konvansiyonu’na uyum sağlayacak
düzeyde değildir. Araç kasaları genelde standart dışı ve denetimi yok gibidir.
ATP standartlarına göre, bir denetim yapılsa normlara uymayan çok sayıda araç
olduğu görülecektir. Bazı belgeler yeni yeni verilmektedir. Türkiye’de ATP test
merkezi olmaması ayrı bir sorundur.
STANDARTLARA
UYUM İÇİN TEŞVİK ŞART
Gümrük
ve Ticaret Bakanlığı tarafından çalışmaları sürdürülen Yeni Hal Yasası gıda
lojistiğini nasıl etkileyecek?
Yeni
Hal Yasası faaliyetlerin kayıt altına alınması ve izlenebilirlik açısından
önemli gelişmedir ama yeterli değildir. Bu çerçevede Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı 3 Ekim 2017 tarih ve 30199 sayılı resmi gazetede “Sebze ve Meyvelerin
Toptan ve Perakende Ticaretinde Uyulması Gereken Standart Uygulamalara İlişkin
Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ” yayımlamıştır. Bu tebliği ile ambalajlama,
taşıma, depolama ve perakende satış noktaları standartları oluşturulmuştur.
Ancak sektörün mevcut gerçekleri çerçevesinde destek ve teşvik verilmedikçe bu
standartların kısa sürede uygulanması olası değildir. Ayrıca ürün ve üretim
standartları netleştirmeden ambalajlama ve taşıma standartlarının belirlenmesi
istenen sonucu vermeyecektir.
Lojistik
şirketlerinin hangi alanlarda iyileştirme yapması gerekiyor?
Ülkemizde
gıda lojistiği alanında yeteri kadar yetkin şirket yoktur. Şirketler bölgesel
bazda olup ulusal bazda istenen hizmet kalitesinde faaliyet gösterecek şirket
sayısı çok azdır. Çözüm depolama ve taşıma standartlarının ulusal bazda hayata
geçirilmesi ve denetiminin etkin bir şekilde yapılmasıdır.
“Ülkemiz
halen ATP Konvansiyonu’na uyum sağlayacak düzeyde değildir. Araç kasaları
genelde standart dışı ve denetimi yok gibidir. ATP standartlarına göre, bir
denetim yapılsa normlara uymayan çok sayıda araç olduğu görülecektir. Bazı
belgeler yeni yeni verilmektedir. Türkiye’de ATP test merkezi olmaması ayrı bir
sorundur.”
Kaynak:
lojistikhatti.com