Gıda sektöründe
büyüme stratejileri ve yeni pazar arayışları, sektörün lojistik süreçlerinde
karşılaştığı sorunlar, Türkiye’de soğuk zincir lojistiği ve izlenebilirlik
uygulamaları, ATP Konvansiyonu ve gıda taşımacılığına yansımaları 2. Ekonomi ve
Lojistik Zirvesi'nde düzenlenen “Gıda ve Soğuk Zincir Lojistiği Paneli”nde
masaya yatırıldı. Panelde konuşan meslek örgütleri ve şirket temsilcileri, gıda
lojistiğine tüketici taleplerinin yön verdiğini ve en önemli taleplerin ise
gıda güvenliği, şeffaflık ve izlenebilirlik olduğunu belirtti.
İlkay Kayganacı-
Nestlé Türkiye Tedarik Zinciri Direktörü
NESTLÉ 15
YILDIR AYNI PARTNERLE ÇALIŞIYOR
Nestlé Türkiye
Tedarik Zinciri Direktörü İlkay Kayganacı, 150 yıllık geçmişi olan Nestlé’nin
bir asrı aşkın süreden beri de Türkiye pazarında var olduğunu anlattı. Şirket
olarak 189 ülkede, 500’e yakın fabrika ve 320 binden fazla çalışanla faaliyet
gösterdiklerini açıklayan Kayganacı, 10 binin üzerinde ürünü tüketicilerle
buluşturduklarını ifade etti. Nestlé’nin Türkiye’de sürdürülebilir bir şekilde
büyüdüğüne kaydeden Kayganacı, “İş ortaklarımız, çalışanlarımız ve
tedarikçilerimizle birlikte 7 bin kişilik bir aileyiz. 12 kategoride 800’den
fazla ürünü Türk tüketicisine sunuyoruz. Tedarik zinciri dediğimizde tarımdan
başlayarak üretim, satın alma, distribütörler, lojistik, ürünün rafa konulması
gibi her türlü operasyonumuzun odağında tüketicilerimize duyduğumuz sevgi ve
bağlılık var. Tüketicimizin istemeyeceği her türlü unsuru da bu süreçte
dışarıda bırakmaya çalışıyoruz” dedi. Lojistik operasyonları Gebze’de kurulu
ana dağıtım merkezi, Karacabey’deki çoklu üretim merkezlerinin yanında bulunan
bir depo ve 4 ayrı dağıtım merkezinden yönettiklerini anlatan İlkay Kayganacı,
satışlarını 81 distribütörler ile gerçekleştirdiklerini, 15 yıldır da aynı
lojistik firmasıyla çalıştıklarını belirtti. Operasyonlarında sıfır hata,
maksimum güvenlik, uygun maliyet, maksimum bulunurluk ve sürdürülebilirliğin
önemine vurgu yapan Kayganacı, iş güvenliğinin de kendileri için vazgeçilmez
olduğunu sözlerine ekledi. Çalıştıkları firmaları tedarikçileri olarak değil iş
ortakları olarak gördüklerini anlatan İlkay Kayganacı, “Onların da bizimle aynı
vizyonla hareket etmelerini bekliyoruz. Çünkü nihayetinde hedefimiz
tüketicilerimizi Nestlé ürünleriyle mutlu edebilmek” dedi.
Bora Tanyel-
ETİ Gıda Satış ve Lojistik Operasyonlar Müdürü
ETİ GÜCÜNÜ
HIZLI VE TAZE DAĞITIMDAN ALIYOR
ETİ Gıda’nın
kendi öz kaynaklarıyla lojistik faaliyetlerini sürdürdüğünü açıklayan şirketin
Satış ve Lojistik Operasyonlar Müdürü Bora Tanyel ise, lojistik planlamasını
satışın daha rekabetçi bir dağıtım kanallarına sahip olabilmesi üzerine
kurguladıklarını anlattı. ETİ’nin rekabetçi bir pazarda faaliyet gösterdiğini
hatırlatan Tanyel, bu sebeple ürünlerin satış yerlerine en önce ve güvenli
olarak ulaştırılmasının belirleyici olduğunu aktardı. Bulundukları
kategorilerde planlı bir tüketimin söz konusu olmadığının altını çizen Tanyel,
“Ürünlerin görsel olarak etkili bir yerde bulunması, taze olması, kendini
beğendirebilmesi ve seçtirmesi çok kıymetli. Bu aşamada aktif nokta sayımız,
aktif nokta başına düşen cirolarımız ve yaygınlığımız öne çıkıyor. Bunun da yolu
etkili bir şehir içi dağıtım sisteminden geçiyor” şeklinde konuştu. ETİ
Gıda’nın lojistik faaliyetlerinin odağında; hızlı hareket ederek tüketicinin
taleplerine en kısa sürede cevap verebilmenin bulunduğunu aktaran Bora Tanyel,
bu durumun satış noktalarına yakın olmayı gerektirdiğini söyledi. Diğer bir
parametreyi tazelik olarak nitelendiren Tanyel, ürünlerin soğuk zincir
kırılmadan en kısa süre içinde raftaki yerini almasına dikkat ettiklerini
söyledi. Geçtiğimiz yıl itibariyle İstanbul’da 2 konsolidasyon merkezi
kurduklarını açıklayan Tanyel söyle konuştu: “Ürünlerimizin taze olarak satış
kanallarına teslim edilebilmesi için ziyaret sıklığımızı artırıyor olmamız
gerekiyor. Ziyaretlerin sıklaşması araç doluluklarından taviz vermek gibi
sonuçlara yol açabiliyor. Bu gerçekten hareketle İstanbul’un her iki yakasında
birer konsolidasyon merkezi oluşturduk. Özellikle Alaska Frigo ve ETİ Süt
Burger gibi ürünlerimizin satış cirolarını artırmak istiyoruz. Hattan çıkan
ürünleri bu konsolidasyon merkezlerine ulaştırıyoruz. Daha sonra şehrin
içerisinde uygun lokasyonlar bularak aktarma istasyonları geliştirmek ve
buradan da araçlarla satış noktalarına ulaştırıyoruz. 4 kategoride
ürünlerimizin aynı anda taşınabildiği ve dağıtılabildiği taşıma ve depolama
çözümleri geliştirdik. Bu yapı sayesinde şehir içinde aktif satış noktası
sayımızı artırdık. Bu noktalara daha fazla taze ürün sunabiliyoruz.”
Demirhan Tunç-
Godiva Türkiye Tedarik Zinciri Müdürü
GODIVA’DA
BAŞARININ SIRRI YENİ NESİL LOJİSTİK
Godiva Türkiye Tedarik
Zinciri Müdürü Demirhan Tunç da yaptığı sunumda, kurulduğu 1926 yılından bugüne
premium çikolata pazarının devlerinden biri olan ve 10 yıl önce Yıldız Holding
bünyesine katılan Godiva’nın lojistik süreçleri hakkında bilgi verdi.
Godiva’nın 100’den fazla ülkede 750’nin üzerinde mağazasıyla lezzetlerini
tüketicilere ulaştırdığını açıklayan Tunç, marka olarak 2010’dan itibaren
Türkiye pazarında perakende, kurumsal satış (horeca) ve e-ticaret kanalları
aracılığıyla faaliyet gösterdiklerini, perakende kanalında 12 mağaza ve 3
kiosklarının bulunduğunu anlattı. Dağıtım süreçlerinde soğuk zincirin çok yoğun
kullanıldığına vurgu yapan Tunç, “Godiva premium bir marka ve ürünlerimiz
rakiplerimize göre biraz pahalı. Bu sebeple lojistikte kaliteli süreçlerden taviz
vermememiz çok önemli” dedi. Godiva’nın depolama sistemini yüksek standartlı
bir hastaneye benzeten Demirhan Tunç, üst düzeyle hijyen kurallarının
uygulandığını ve yüksek teknolojili ekipmanların kullanıldığını aktardı.
Konuşmasında HGD ve EMD Depo çözündürme operasyonundan da söz eden Tunç, Godiva
dağıtım merkezi ve Türkiye operasyonu hakkında detayları paylaştı. “Yeni nesil
lojistik eşittir mağazaya teslimat” diye konuşan Tunç, bu sürecin faydalarını
ise; lojistik maliyetlerin azaltılması, ürün tazeliği, zamandan tasarruf,
kârlılık artışı ve iade optimizasyonu olarak sıraladı.
Prof. Dr. Mehmet Pala- Haliç Üniversitesi
Öğretim Üyesi
GIDA SANAYİ
LOJİSTİĞİN ÖNEMİNİN FARKINDA
Prof. Dr.
Mehmet Pala da gıda sanayinin ülke ekonomisi ve beslenme açısından çok önemli
bir sektör olduğunu söyledi. Böylesine önemli bir sektörün hammadde, teknoloji,
maliyet ve ihracat gibi bazı sorunlarının olduğuna dikkat çeken Pala, “Bu
panelimizde yapılan konuşmalardan da anlıyoruz ki lojistik de bu işin çok önemli
bir parçası. Gıda firmalarının önemli bir maliyeti lojistik kalemine gidiyor.
Ayrıca ülkemizde gıda firmaları lojistiğin önemini çok iyi biliyor ve bu süreci
en iyi şekilde yönetme gayreti içindeler. Dolayısıyla lojistik konusunun doğru
olarak anlaşıldığını görüyorum. Bu da uzun yıllar gıda sanayinde ve
üniversitede çalışmış biri olarak beni çok mutlu etti. Bu vesileyle bütün
konuşmacılarımıza bir kez daha teşekkür ediyorum” diye konuştu.
Necdet Buzbaş –
TÜGİS Başkanı
GÜVENLİ GIDAYA
ERİŞİMİN YOLU LOJİSTİKTEN GEÇİYOR
Türkiye gıda
sektörünün 164 milyar dolar büyüklüğüne ulaştığını anlatan TÜGİS Başkanı Necdet
Buzbaş, 83 milyar dolar ciro, 42 bin 560 adet işletme ve 564 bin 778 çalışan
ile sektörde yer aldığına dikkat çekti. Buzbaş, Türkiye Cumhuriyeti’nin
kuruluşunun 100’ncü yılı olan 2023’te gıda sektörü için 300 milyar dolarlık
büyüklük, 150 milyar dolarlık tarım hasılası ve 40 milyar dolarlık da ihracat
hedefinin konulduğunu belirtti. Gerek iç, gerekse dış pazarda gıda değer
zincirinin en önemli halkasının ürünlerin tüketici ile buluşturulması olduğunu
dile getiren Necdet Buzbaş, “Bunun taahhüt edilen zamanda, eksiksiz ve
hasarsız, kabul edilebilir maliyetle yapılması çok önemli. Gıda sanayi ile
lojistiğin yolları hammadde tedarikinden başlayarak tüketici ile buluşmaya
kadar uzanıyor. Gıda ürünleri diğer sektör ürünlerine göre farklı. Koku çeken,
kırılgan, çabuk bozulan vs. özel şartlar istiyor” dedi. Türkiye’de aylık
enflasyonunun yükselmesinde gıda fiyatlarındaki oynaklığın en büyük neden
olarak görüldüğünü ifade eden Buzbaş, “Gıda maddeleri enflasyonu genel
enflasyonu %30 oranında etkiliyor. Enflasyona konu ürün sepetinde gıda ve
içecek ürünlerinin ağırlığı %21.77. Tüm sorunlar lojistik eksiklikten
kaynaklanıyor. Doğru depolama ve sevkiyat yapılmaması sebze ve meyvede %40
israfa neden oluyor” diye konuştu.
Gıda
lojistiğinin ürüne özgün şartları gerekli kıldığını ve bu şartların
sağlanmasının maliyeti artıracağını vurgulayan Necdet Buzbaş, gıda sektörünün
lojistik talep listesini şöyle sıraladı: “Üst seviyede güvenlik tedbirleri,
çalıntı durumunda sistematik takip, riske karşı sigorta, depolama ve nakliye
süreçlerinde AIB standartları, eğitilmiş işgücü ve sürdürülebilir istihdam,
dönemsel ihtiyaçlara cevap verecek esneklik, küçülen siparişler ve artan teslimat
frekanslarının getireceği maliyet artışlarını düşürecek ortak projeler üretme
kapasitesi. Kalite standartlarını sağlayacak uygun maliyetler sunma becerisi
(çift katlı araç, yüksek tonajlı tankerler, silobas, otomatik elleçleme,
güzergah optimasyonu, farklı modların birlikteliği, frigofrik çözümler), ürün
izlenebilirliği ve recall (geri çağırma) sağlayabilecek yapı, depolama ve
nakliye sırasında sıcaklık, nem, hava basıncı, konum vb. kontrolü ve kayıt (ATP
Konvansiyonuna uygunluk), depolama ve nakliye sırasında farklı ürünlerin
etkileşiminin önlenmesi sertifikalı ürünler (organik, helal, koşar vb.) için
uygun altyapı, iade ürünler için toplama sistematiği, yeterli düzeyde FİFO
(önce giren önce çıkar) ve FEFO (süresi önce biten önce çıkar) uygulamaları için
sistem altyapısı gerekiyor.”
İlknur Menlik-
TGDF Genel Sekreteri
LOJİSTİK
SÜREÇLERDE ŞEFFAFLIK İSTENİYOR
Türkiye Gıda ve
İçecek Sanayi Dernekleri Federasyonu (TGDF) Genel Sekreteri İlknur Menlik,
tarladan sofraya kadar tüm süreçlerde gıda sektörün birçok sorunla
karşılaştığını anlattı. Gıda sektöründe faaliyet gösteren tüm bileşenler
açısından birinci önceliğin gıda güvenliğinin sağlanması olduğunu belirten
Menlik, “Geldiğimiz noktada birçok şey hızla değişiyor. Bu değişimde ilk sırayı
tüketici trendleri alıyor. Artık sağlıklı ve katma değeri yüksek ürünler talep
ediliyor. Bu durum gıda zincirinin geriye dönük bütün halkalarına da ciddi
anlamda yön veriyor” dedi. 2016 yılında Berlin Teknik Üniversitesi tarafından
yapılan araştırmada gıda lojistiğini şekillendiren trendler üzerinde
durulduğunu ve 100 gıda işletmesiyle bir anket yapıldığını aktaran Menlik, bu
araştırmaya göre tüketicilerin gıdayla ilgili lojistik başlığı altındaki tüm
operasyonlarda daha şeffaf bir süreç görmek istediklerinin ortaya çıktığını
söyledi. Menlik “Dolayısıyla yoğun bir baskı hisseden gıda üreticileri de değer
zinciri içindeki tüm oyunculara karşı beklenti ve yaptırımlarını artırıyorlar”
ifadesini kullandı. Lojistik sektörünün verilerin aktarımı dışında kalan her
şeyi taşıdığını ve taşımaya devam edeceğini kaydeden TGDF Genel Sekreteri
İlknur Menlik, bu noktada sürdürülebilirlik ve çevrenin korunması gibi
konularda sorunlar yaşandığını açıkladı. Gıdaların son tüketiciye ulaşımına
kadar bütün süreçlerdeki o ürünün karbon ayak izinin ne kadar azaltıldığının
günümüzde çok önemli hale geldiğini vurgulayan Menlik, “Bu çerçevede gözler
lojistik sektörüne çevriliyor. Dolayısıyla bu sektörden yasaların haricinde
gıda sanayicilerinin de ciddi beklentileri var” dedi.
İlker Güney – MEYED
Başkanı
TÜKETİCİ
İZLENEBİLİRLİĞİN MALİYETİNİ KARŞILAMAYA HAZIR
Meyve Suyu
Endüstrisi Derneği (MEYED) Yönetim Kurulu Başkanı İlker Güney ise, meyve suyu
ve lojistik sektörleri arasındaki sürdürülebilirlik ilişkisine değindi.
Türkiye’de meyve suyu ve salça sektörlerinin 3,5 – 4 milyon tonluk hammaddeyi
opere ettiğini ve bunun 16 milyonluk bir nüfusu ilgilendirdiğini belirten
Güney, sürdürülebilirliğin ciddi bir soru işareti olarak ortaya çıktığını
anlattı. Özellikle tüketici baskısının artmaya başlamasıyla birlikte söz konusu
bu nüfusun bu işi yapma arzusunun ortadan kalktığını ifade eden Güney,
“Gelişmiş ülkelerde örneğin ABD’de çok büyük ovalar yapılmış, tarım ve
hayvancılık çok iyi tamamlandığı için sistem kooperatifler üzerinden işlerlik
kazanmış. Ancak bu sistemin ayağında bir kriter belirlemişler. Bu kriter ise
lojistik ulaşılabilirliktir. Lojistik ulaşılabilirlik ile sürdürülebilir
ilişkinin bağı kurulmuş. Avrupa kıtasında da benzer bir sistem görüyoruz.
Karayolu, tren ve denize inen bir yapı var. Bu aşamada ülkemiz önemli bir
konuma sahip. 2050 yılında Türkiye, dünya nüfusunun %80-85’ine hizmet veren
lojistik bir üsse dönüşebilir. Peki buna ne kadar hazırız diye baktığımızda
demiryollarıyla ilgili bir sıkıntımızın olduğu gerçeğiyle karşılaşıyoruz” şeklinde
konuştu. Günümüzde tüketicilerin gıda ürünlerinde izlenebilirliği görmek
istediklerinin altını çizen İlker Güney, şöyle devam etti: “Tüketici lojistik
firmasının ürünü tarladan nasıl aldığını, nasıl taşıdığı, limanda gemiye nasıl
yüklediğini, bununla ilgili belirli kontiminasyonları ve ısı değişikliklerini
nasıl kontrol ettiğini bilmek istiyor. Bu çerçevede üretici firma ve lojistik
partnerinin aynı şeyleri düşünmesi ve ortak bir strateji geliştirmesi büyük
önem teşkil ediyor. Buradan kaynaklanacak ilave maliyetten de korkmamak
gerekiyor. Çünkü izlenebilirliği talep eden tüketici de bundan kaynaklı olarak
ürüne yansıyacak ek maliyeti ödemeye hazır. Her müşteriye aynı hizmeti veren
bir kalite standardına geçmemiz gerekiyor. Çünkü müşteri kaybetmenin maliyeti
felakettir.”
Dr. İrfan
Demiryol – Meta Fonksiyonel Gıda Genel Müdürü
AR-GE VE
İNOVASYONDAKİ SORUNLAR AŞILMALI
Meta
Fonksiyonel Gıda Genel Müdürü Dr. İrfan Demiryol da konuşmasında gıda üretimi,
gıda sanayinin yapısı ve AR-GE hakkında bilgiler verdi. Türkiye’de 38,5 milyon
ton hububat, 30 milyon ton sebze, 18-20 milyon ton meyve, 1 milyon ton kırmızı
et, 2 milyon ton civarında beyaz et ve 18-19 milyon ton da süt üretiminin
gerçekleştiğini kaydeden Demiryol, 42 binden fazla işletmenin gıda sektöründe
faaliyet gösterdiğini açıkladı. Ürünlerin bozulması ve yeni ürünlerin
geliştirilmesi yönünde birtakım sorunların yaşandığını anlatan Demiryol,
rekabetin artmasıyla birlikte gıda ürünlerinin kontrolü sürecinde tüketicilerin
daha talepkar davrandıklarını belirterek, “Kontrolün üretimin dışına çıktığını
görüyoruz. Artık talep eden fabrika ya da laboratuvarlar değil tüketiciler.
Dolayısıyla tüketici beklentileri AR-GE sürecinde anlamlı bir hale geliyor”
diye konuştu. TÜİK rakamlarına göre Türkiye’de AR-GE’ye 131 milyon TL’nin
harcandığını anlatan Dr. İrfan Demiryol, bu paranın üçte birinin personel
maaşlarına, %20’lık kısmının ekipman giderlerine gittiğini açıkladı. 2015
yılında Türkiye gıda sanayinin üretim değerinin 155 milyar dolara ulaştığını
dile getiren Demiryol şöyle devam etti: “Bahsi geçen üretim değeriyle AR-GE’ye
ayrılan parayı birbirine böldüğümüzde binde 8 gibi bir rakam ortaya çıkıyor.
Dolayısıyla AR-GE’nin yapılıp yapılmadığını tartışmaya sunmamız lazım. Mühendis
ve teknisyen düzeyinde AR-GE bölümlerinde 1000’den az kişi çalışıyor. Yani 42
bin işletmemizde 1000 AR-GE görevlisi istihdam ediliyor. Bir başka deyişle 40
işletmenin sadece 1 tanesinde AR-GE mühendisi ya da teknisyenleri bulunuyor. Bu
görevlilerin ne kadar AR-GE ile uğraştıklarını tartışmak gerekiyor. İSO 500
listesine girmeyi başaran 90 gıda firmasının sadece 11’i kurumsal AR-Ge’lerini
kurmuş durumda. Buradan firmalarımızın işletme AR-GE’lerinin olmadığı gibi bir
anlam çıkmasın. AR-GE’nin temelinde bilimsel bir işlemin olması gerekir. Belki
şirketlerin büyümesi AR-GE’ye ayrılan payın da artmasını hızlandırabilir. Eğer
tüketici tarafından bir üründe bir değer yaratabiliyorsanız bu inovasyon olarak
tanımlanıyor. Umarım gıda sanayimiz bu alandaki sıkıntıları aşar.”
Kaynak: lojistikhatti.com