Anasayfa / Sektörel / Sektör Haberleri / Ekonomi / İş Dünyası / LOJİSTİK SEKTÖRÜ İRANDAKİ FIRSAT VE RİSKLER İÇİN NE DÜŞÜNÜYOR?

LOJİSTİK SEKTÖRÜ İRANDAKİ FIRSAT VE RİSKLER İÇİN NE DÜŞÜNÜYOR?

LOJİSTİK SEKTÖRÜ İRANDAKİ FIRSAT VE RİSKLER İÇİN NE DÜŞÜNÜYOR?26.01.2016

Lojistik sektörü temsilcileri İran’la BM Güvenlik Konseyi daimi üyeleri arasında varılan nükleer mutabakatın ardından 3 yıldır süregelen ambargonun kalkmasının ticari ilişkilere pozitif yansıyacağını söylüyor. Temsilcilere göre, bu yeni durum Türkiye lojistik sektörü için riskleri ve avantajları bir arada barındırıyor.

İran ile Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi arasında yürütülen nükleer müzakereler sonucunda imzalanan anlaşma, 3 yıldır süregelen İran üzerindeki ambargoyu da sonlandırdı. Bu anlaşma, aynı zamanda ticaret ve lojistik açısından da bir hareket yaratacak. Özellikle Avrupa’dan İran’a büyük bir yük akışı bekleniyor. Ayrıca bu gelişmeler Türkiye ve İran arasındaki ticaret hacmini de etkileyecek. 2014 yılında 13.7 milyar dolar olan iki ülke arasındaki ticaret hacminin 2015’te 16 milyar dolara, 2016'da 35 milyar dolara yükseleceği tahmin ediliyor. Ambargonun kalkması Türk lojistik sektörü için ise riskleri ve avantajları bir arada barındırıyor. Lojistik sektör temsilcileri, Avrupa’dan İran’a yönelik ihracatta tek transit ülke olma konumuna sahip Türkiye’nin doğru tedbir, politika ve yatırımlarla bu süreçten kazançlı çıkacağını söylüyor.  

TURGUT ERKESKİN: TRANSİT İŞLEMLERİNİ KOLAYLAŞTIRMALIYIZ 

Yaptırımların kalkmasıyla iki ülke arasındaki ticaret hacminin ve işbirliğinin artacağını belirten UTİKAD Başkanı Turgut Erkeskin, “İran ile ilişkilerimize baktığımız zaman 1980’li yıllardan bu yana dış ticaret alanında yakın işbirliği içerisinde olduğumuzu ve hatta uluslararası ticaret işleyişi konusunda İran’dan çok şey öğrendiğimizi söyleyebiliriz. Bu ambargo döneminde ticaret hacmi düşmesine rağmen, Türkiye İran’a nükleer faaliyetlerde kullanılmaması şartıyla ürünlerin ülkeye ulaşması konusunda destek olmaya devam etti. Bu ilişkileri göz önüne aldığımızda, Türkiye’nin İran ile olan 15 milyar dolar civarındaki ticaret hacminin 30 milyar dolarlara çıkması zor bir hedef değil. Gelecek yılın başlarında bu canlanmaya yönelik ilk sinyalleri görmüş oluruz” diyor. Erkeskin, İran’a yönelik ticaret organizasyonlarının artacağı bu dönemde Türk lojistik sektörünün de bu pazardan aldığı payın mutlaka artacağını söylüyor. Yakın vadede sektör için görülecek ilk etkinin son yıllarda Suriye’de yaşanan gelişmeler nedeniyle güneyde atıl kalan filoların tekrar canlanması olacağını vurgulayan Erkeskin, uzun zamandır bölgede görülmeyen hareketliliğin tekrar başlayacağının altını çiziyor. İki ülke arasındaki taşımalarda en çok kullanılan modun karayolu olduğunun altını çizen Erkeskin, “Karayolunda geçen yıl gerçekleştirdiğimiz sefer sayısı 30-32 bin dolaylarında, bu düşük bir rakamdır. Karayolundaki payımızı artırmalıyız” diyor. Erkeskin, dünyaya entegre olmuş bir İran’ın coğrafi avantajını ve altyapı sistemini kullanarak Türk lojistik sektörü üzerinde bir baskı unsuru oluşturabileceğine dikkat çekerek şunları aktarıyor: “Özellikle Türkiye ve İran Çin’den Kafkas ülkelerine yapılacak ticaretin tam göbeğinde kalıyor. İran’ın taşımacılık alanındaki imkânlarını düşündüğümüzde Çin’den Azerbaycan’a, Türkmenistan’a İran üzerinden gitmek daha avantajlı oluyor. Avrupa pazarında bir sıkıntı yaşamayız ama Çin’den Kafkas ülkelerine yapılan transit taşımalarda dezavantajlı bir duruma düşebiliriz. Bu faktörü de göz önüne alarak tedbirlerimizi ve yatırımlarımızı şimdiden hayata geçirmeliyiz. Özellikle ülkemiz üzerinden yapılacak olan transit taşımacılık için gümrük prosedürlerimizi kolaylaştırmalı, antrepo kullanımına imkân vermeli, gümrük kapılarımızın daha etkin çalışmasını sağlayarak, işlemleri hızlandırmalıyız. Ayrıca, demiryolu taşımacılığımıza da ağırlık vermeliyiz. İran ile yapılan ticarette demiryolu taşımacılığının oranının artırılması için Van Gölü geçişlerindeki kapasite artışının vakit kaybetmeden hayata geçirilmesi gerekmektedir.”

 

FATİH ŞENER: İRAN VE TÜRKİYE KOL KOLA BÜYÜYEBİLİR

İran’a ambargonun kalkmasıyla önemli bir ticaret potansiyelinin harekete geçeceğini vurgulayan UND İcra Kurulu Başkanı Fatih Şener ise, “Türkiye ile İran bölgenin tedarik zinciri konusunda birbirini tamamlayıcı özelliğe sahip iki ülkesi. Geçtiğimiz aylarda İran ile Türkiye arasında ‘Kolaylaştırılmış Ticaret Anlaşması’ yapıldı. Bu anlaşmayla İran’dan gelecek birçok tarım ürününde ve Türkiye’den gidecek birçok sanayi ürününde vergi indirimi hayata geçirildi. Ambargonun kalkmasıyla birlikte bu anlaşmanın da etkisiyle iki ülke arasındaki ticaret artacak ve taşımacılık da buna paralel olarak gelişecektir” diyor. Şener, dünyaya entegre olmuş bir İran’ın hem bölge itibariyle hem de özellikle Türkiye için önemli bir avantaj sağlayacağını söylüyor. İran’ın Avrupa ile karayolu ticaretinin büyük bir bölümünün Türkiye üzerinden yapılacağına dikkat çeken Şener şunları aktarıyor:  “Bu durum Türkiye’nin transit konumunu güçlendirecektir. Türk ve İran lojistik sektörü arasında önemli bir işbirliği fırsatı yaratacaktır. Bu işbirliği, iki ülkenin de lojistik performans endeksinin gelişimine fayda sağlayacağı kesin olup, iki ülkenin dünyadaki sıralamasını daha üst sıralara getirecektir. Türk taşımacılarına kendi taşımacıları ile aynı haklarda eşit davrandığı sürece İran'ın uluslararası teamüllere göre lojistik açısından gelişmesi Türk nakliyecilerine fayda sağlayacaktır. Sonuç olarak; Türkiye İran’ın lojistik başarısından ve İran da Türkiye'nin lojistik üstünlüğünden faydalanacaktır.” 

Şener 15 Ocak’ta İran ve Türkiye arasında imzalanan anlaşmada yer alan maddelere İran’ın riayet etmediğini, bunun da Türk nakliyecileri zorladığını söylüyor. Rakamlar Türkiye’den İran’a yapılan ihracatın %30 oranında arttığını gösterse de durumun pek böyle olmadığına dikkat çeken Şener, “İran’ın Türk araçlarına yaptırımları Türk araçlarının Orta Asya taşımalarını yapamaz hale getiriyor. Türk araçları Orta Asya yüklerini İran’a kadar taşıyor ve yükleri İran plakalı araçlara aktarmak zorunda bırakılıyor. 2014 yılının ilk altı ayında Türk araçlarının İran’a yaptığı taşıma sayısı 17.500 iken 2015’in aynı döneminde bu sayı 20.900’e çıkmış, yani Türk plakalı araçların İran’a ihracatındaki pazar payı %46’dan %54’e yükselmiştir. Ancak aynı dönemde Türkiye’nin İran üzerinden Orta Asya ülkelerine yapılan taşımaları düşmüştür. Kısacası Türk araçlarının İran’a ihracatında %9’luk pazar payı artışı gibi görünse de bu artış Orta Asya taşımalarına düşüş olarak yansıyor” diyor. 

 

KOSTA SANDALCI: PASTAYI EŞİT ŞEKİLDE PAYLAŞARAK KAZANABİLİRİZ 

FIATA Karayolu Çalışma Grubu Başkanı Kosta Sandalcı, İran’a ambargonun kaldırılmasının Türkiye lojistik sektörüne yansımalarının çok da pozitif olmayacağını düşünüyor. Kalan 5-6 aylık süreçte gerekli önemleri almaz ve ılımlı bir politika izlemezse bu süreçten Türkiye’nin faydadan çok zarar göreceğine dikkat çeken Sandalcı, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Ambargo sürecinde Mersin Limanı İran’a giden yükler için transit olarak kullanılıyordu. Ancak ambargonun kalkmasıyla Bandar Abbas Limanı eski gücüne kavuşacak ve Mersin Limanı’na rakip olacaktır. Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’ne baktığımızda; Özbekistan, Türkmenistan, Tacikistan gibi ülkeler Bandar Abbas’ın kapalı olması nedeniyle Mersin Limanı’nı kullanıyordu. Türk tırları bu ülkelerden ihracat yüklerini alıp, İran üzerinden transit geçip Mersin Limanı’na getiriyor ve bu yükler buradan gemiyle Amerika, Japonya, Çin gibi dünyanın birçok ülkesine gönderiliyordu. Bu aslında ‘sol kulağı sağ elle göstermek’ yani kolay ve kısa yoldan yapılabilecek bir işi, zor ve dolambaçlı yoldan yapmak anlamına geliyordu. Ancak Bandar Abbas açılınca bu ülkeler eskiden olduğu gibi kolay olan yolu seçip, bütün nakliye işlemlerini bu liman üzerinden yapacaklardır. Bandar Abbas ile birlikte karşısında bulunan Dubai Limanı da güçlenecektir. Bandar Abbas’ın tekrar güçlenmesinin, Türk limanlarının özellikle de Mersin Limanı’nın zayıflaması anlamına geldiği kesin. Türkiye’nin bunları görerek İran’a karşı bundan sonra sert değil, daha yumuşak, daha insancıl, daha uzlaşıcı bir politika izlemesi gerekiyor. Yine lojistik pastasının paylaşılmasında ‘büyük kısmını biz alalım, küçük kısmını karşı tarafa verelim’ şeklinde bir yaklaşımı geride bırakması gerekiyor. 5-6 ay sonra İran’da dengelerin değişeceğini görerek en azından pastayı eşit bir şekilde paylaşmayı önerebilir. Türkiye bir adım atar ve el uzatırsa İran’ın da pozitif yaklaşım içinde olacağına inanıyorum. Ancak ipleri gererse maalesef Türkiye zararlı çıkacaktır.” Sandalcı bu tabloya rağmen Türkiye’nin elinde önemli bir koz olduğunu hatırlatarak, “Ambargonun kalkmasıyla birlikte Avrupa’dan İran’a çok büyük bir yük akışının olacağı kesin. Bu taşımalar Karadeniz’in kuzeyinden değil Türkiye üzerinden yapılacağından ülkemiz İran için önemli bir transit merkez görevini üstlenecektir. Ciddi bir koz olan bu durum eşit paylaşım şartları çerçevesinde kullanırsa Türkiye bu işten kazançlı çıkar ve yaşanacak kayıpların da önüne geçer” diyor.

 

BETÜL BAŞER: BTK DEMİRYOLU BİRAN ÖNCE HAYATA GEÇİRİLMELİ

Mira Taşımacılık Satış ve Pazarlama Müdürü Betül Başer ise, Türkiye ve İran arasında önümüzdeki yıllar için beklenen ticaret hacmi artışının gerçekleşmesi için hem kültürel hem ticari bağlantıların kuvvetlendirilmesi, karşılıklı ziyaretlerin artması ve en önemlisi de siyasi açıdan istikrarın sağlanması gerektiğinin altını çiziyor. Başer, dış ticarette yaşanacak artışların lojistik alanda da her iki ülke açısından gelişmeleri beraberinde getireceğini söylüyor. Buna karşın atılması gereken adımların varlığına dikkat çeken Başer, şunları aktarıyor: “İlk olarak, İran’la Türkiye arasında bulunan sınır kapılarında geçişlerin hızlandırılması ve kapıların kapasitelerinin artırılması gerekmektedir. Karayolu taşımacılığında  özellikle Türkiye’nin güney bölgesinde var olan atıl kapasite tır ve kamyon stoklarında hareketlilik oluşmasını bekliyoruz. İşlerin hızlı ve kolay ilerleyebilmesi için özellikle gümrüklerdeki işleyişimizi hızlandırmalıyız. İran ile karayolu taşımacılığımızda da öncelikli olarak atacağımız adım Gürbulak Sınır Kapısı’nda ‘tek beyan” sistemini hayata geçirmek olmalı. Bilindiği üzere demiryolu taşımacılığı maalesef ülkemizde çok gelişmiş değildir. Rota üzerindeki  Van-Tatvan arasındaki feribot seferleri daha sıklıkla gerçekleştirilmesi halinde demiryolu verimliliği artırılarak yükleme kapasitesindeki alternatif güzergahların oluşturulması ayrı bir konu olarak beklentilerimiz içerisine girmektedir. Bunlara ek olarak; denizyolu taşımacılığı hem konteyner hem açık yük gemisi  olarak önem kazanacaktır. Ambargo sonrası global denizyolu konteyner hatlarının servislerini durdurması, pazarda NVOCC olarak servis veren konteyner hatlarına fırsat yaratmıştı. Hem pazarın büyümesi hem de global konteyner hatlarının pazara tekrar dönmesi bir hareketlilik kazandıracak ve beklentileri karşılayacak başka bir taşıma modeli olacaktır.” Ambargonun kaldırılmasıyla gelecek yatırımların da etkisiyle uzun vadede İran’ın Ortadoğu’nun lojistik merkezi olma yolunda kendini geliştirebileceğine dikkat çeken Başer, “Özellikle Çin pazarından Kafkas, Azerbaycan ve Türkmenistan’a İran üzerinden ticaretin daha efektif olması, Türkiye’nin bu trafikte kan kaybına neden olacaktır. Bu transit ticarette pazar kaybetmemek için Bakü-Tiflis-Kars (BTK) demiryolu hattının bir an önce hayata geçirilmesi gerekmektedir. Avrupa pazarında bir sıkıntı yaşanacağını pek düşünmüyoruz, azalma olsa da Türkiye yine bazı rotaları elinde tutacaktır” diyor. Mira Taşımacılık’ın son yıllarda İran’da vermiş olduğu servislerle bölgede güçlü bir lojistik firması haline geldiğinin altını çizen Başer, şunları ekliyor: “İran, her zaman  kuvvetli ilişkilerimizin olduğu, pazarda ismimizi duyurduğumuz bir  bölgedir ve gücümüzü ve iş hacmimizi artırmaya yönelik aktiviteler devam edecektir. Ülkemizin izleyeceği politika ışığında mutlaka her firma gibi bizler de bu alandaki başrol oyuncalarından biri olmayı hedefliyoruz.”

 

TANER ANKARA: İRAN TÜRKİYE’YE RAKİP OLAMAZ

Batu International Logistics Yönetim Kurulu Başkanı Taner Ankara İran’a yönelik ambargonun kaldırılmasının Türkiye için avantaj ve dezavantajları birlikte barındırdığını vurgulayarak şunları aktarıyor: “Bazı ülkeler ambargo sebebiyle İran’a direkt satış yapamıyor. Örneğin Fransa’dan yola çıkan bir ürün direkt olarak İran’a ulaşamıyor. Durum böyle olunca ürün Fransa’dan Türkiye’ye geliyor. Türkiye’den de İran’a satışı gerçekleşiyordu. Türkiye bu durumda kazançlıydı. İki defa taşıma gerçekleşiyordu. Ambargo kalktığında Avrupalı firma direkt satış yapabilecek. Bu bir dezavantaj. Avrupa’dan Türkiye’ye yapılan taşımalarda ve Türkiye’den İran’a yapılan taşımalarda bir azalma görülürse bunun nedeni İran’a olan ambargonun kalkması olacaktır. Avantaj kısmına gelince, bölge Avrupa ülkeleri için direkt satış yapılabilen bir pazar olarak görülecek. İran’a daha fazla ürün satmak isteyecekler. Bunun için Türkiye’deki lojistik firmalarından yararlanmayı tercih edeceklerdir.” Ankara, ambargo kalksa da İran’ın lojistik merkez olabileceğini düşünmüyor. Bunun nedenini İran’da her an bir iç karışıklık ya da siyasi kriz yaşanabilme ihtimaline bağlayan Ankara, “Türkiye’de de son zamanlarda terör olayları yaşanıyor, ancak hiçbir zaman Suriye ya da Irak gibi olmadı. Aynı zamanda ülkemizin jeopolitik konumu, denizyolu ve havayolu imkanları değerlendirildiğinde İran’dan çok daha avantajlıyız, kısa vadede rakibimiz olmaları söz konusu dahi olamaz” diyor.

 

HAKAN KELEŞ: YATIRIMLAR ARTACAK

Sertrans Logistics Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Keleş ise, İran’ın özellikle coğrafi konumuyla Türkiye için büyük önem taşıdığını vurguluyor. Ambargonun kalkmasıyla gelecek yıl Türkiye-İran arasındaki ihracat miktarının %35 artacağının öngörüldüğünü aktaran Keleş sözlerini şöyle sürdürüyor: “Yaşanan bu olumlu gelişmeler lojistik sektöründe de bir hareketliliğe neden olacak. Mısır’la lojistik anlaşmasının Nisan ayında bitmesi, karayolu kotaları ve sürücü vizeleri gibi ‘tarife dışı kısıtlamalar’ sektörü olumsuz etkiledi. İran’a yönelik ambargonun kaldırılması lojistik sektörü için yeni bir umut oldu. Türkiye’de makine, perakende ve otomotiv başta olmak üzere, pek çok sektör bu ülkeyi yakından takip etmeye başladı. Ambargonun kalkmasının yanı sıra İran’ın bir geçiş ülkesi olması da bizim için önemli. İran ile yaşanan gelişmelerin akabinde bu yeni pazar lojistik şirketlerini ve onların İran’a yapacakları yatırımları hızlandıracaktır. Sertrans olarak kesintilerle de olsa yıllardır İran’a komple ve parsiyel taşıma hizmeti vermekteydik. İki ülke arasında uluslararası ticaretin artması ve bu bölgeyle iş yapan firmaların giderek çoğalması İran’a da direkt hat açmamıza olanak vermekte. Böylelikle 26 yıllık deneyimimiz ve yüksek kalitede verdiğimiz hızlı hizmetlerimizle bu bölgeyle iş yapan sektör ve firmalara büyük bir maliyet ve rekabet avantajı kazandıracağız.” Ortadoğu, Türk Cumhuriyetleri ve Avrupa arasında bir aktarma merkezi ve köprü oluşturmasından kaynaklanan avantajlı konumu ile Türkiye’nin lojistik üssü adayı olarak görüldüğünü belirten Keleş, “Yaşanan bu gelişmeler ile birlikte konum olarak da avantaja sahip olan İran, Türkiye’nin lojistik merkezi olma hedefinde rakip olarak görülebilir. Ancak fiziksel ve kurumsal altyapı eksikliklerimizi giderdiğimiz zaman lojistik merkez olma hedefinde bizi İran karşısında öne geçirebilir. Lojistik ağın geliştirilmesi ve dış ticaret politikalarının iyileştirilmesi Türkiye’nin atması gereken adımların başında gelmektedir” diyor.


Kaynak: Lojistik Hattı