Geçtiğimiz haftaki sohbetimizi, ihracatçılarımızın taşıma maliyetlerini düşürmesinde epey faydası olacağını düşündüğümüz BALO, "Büyük Anadolu Lojistik Organizasyonlar AŞ" için ayırmıştık. Bazı ihracatçı dostlarımızla da bu konuyu tartışıp ne kadar yararlı veya ne kadar verimsiz olabilir ve daha da kötüsü, ne zaman kepenk kapatır diye bile konuştuk. Herkesin dileği ve beklentisi bu ve buna benzer girişimlerin başarılı olması ve bu tür hizmetlerin arttırılarak yurt geneline yayılması ve ihracatçılarımızın rekabet gücüne katkıda bulunabilecek seçeneklerin çoğaltılması.
BALO işinin özü, toplu taşımacılığın getireceği faydaları, ihracatçıların yararına olacak bir şekilde organize ederek hizmet sunmak. Böyle organizasyonlar güzel de bu hizmetlerden nasıl daha çok ve daha verimli faydalanabiliriz diye bir de ihracatçı penceresinden bakalım istedik. Zira hizmetin ana unsuru, taşımacılıkta ölçeği olabildiğince büyüterek maliyetleri en aşağıya çekebilmek ve ihracatçıya en uygun taşıma bedelini ve şartlarını teklif edebilmek.
Burada taşımacı bizden ne bekliyor? Belli miktarda yükün belli zamanlarda tanımlanmış toplama noktalarına getirilerek kendilerine teslim edilmesini istiyor. Taşımacının araç planlaması yapabilmesi için, kendisine verilecek olan yükün miktarını aşağı yukarı bilmesi ve ona göre vagon tahsisi ve katar hesabı yapması gerekir. Genellikle son kertede işi halletme alışkanlığımızla, üretim bitip ihraç malları hazır olduğunda harekete geçen ihracatçı, alacağı taşıma fiyatını ve diğer şartları yükleme telaşı içerisinde tartışmakta ve sonuçlandırmaktadır. Alacağı teklif de en uygun olanından ziyade, mevcut olan olmaktadır. Üretim programına göre taşımacısıyla erken dönemde konuşan ve taşıma planlaması yapan ihracatçı yok mu? Elbette var amma elimizi vicdanımıza koyarak bir düşünelim. Kaçımız böyle davranıyoruz.
Türkiye'nin 2012 yılında yaptığı 152 küsur milyar ABD doları ihracatının yüzde 26.2 oranındaki 49.5 milyar ABD dolarını ilk 100 ihracatçının yaptığını düşünürsek, ortaya tartışacak epey konu çıkıyor. Ancak biz bu olaya planlı üretim ve buna bağlı olarak planlı yükleme penceresinden bakalım istiyoruz. TİM tarafından her yıl yayınlanan ilk 1000 ihracatçı listesi içerisinde bu ilk 100 ihracatçının rakamlarına baktığımız zaman, her birinin oldukça iri kıyım ihracat rakamlarına sahip olduklarını görüyoruz. Bu kadar büyük ihracat ciroları bu ihracatçılara ciddi planlama zorunluluğu getiriyor. Önceden yapılan planlamalara göre üretim yapılıyor. Bu üretim programına göre de taşıma planlaması yapılarak önceden taşıma teklifleri alınıyor ve sonuç olarak onların aldığı teklifler, son saniye spot alımlarına göre çok daha uygun oluyor. Nedeni de ihracatçıların vereceği öngörülere göre, taşımacıların da kendi planlamalarını yapabilmeleri.
Karşı fikirleri öne sürecek olanların bahanesi çok. "Biz KOBİ olarak ne kadar imkan sahibiyiz ki" diyeceklere cevabımız, "İmkanların az olması planlamayı engellemez." Üstelik planlı hareket etmek, kaynakların daha bilinçli ve dolayısıyla daha verimli kullanılabilmesini sağlar. Ayrıca ihracat siparişleri, bugünden yarına alınmıyor ki. İhracat siparişlerinin ezici bir çoğunluğu, oldukça dişe dokunur bir zaman öncesinden alınıyor ki bu da bize ciddi planlama yapabilme olanağı sağlıyor. Kuşkusuz taşımacılar eski tecrübelerine ve piyasanın gidişatına göre kendi öngörülerini yapıyor ve ona göre sefer koyuyorlar. İyi de biz kendi üretim planlamamızı ve yükleme öngörülerimizi yapsak ve onların işini kolaylasak ve böylece bizler de onların sağlayacağı daha düşük maliyetlerden payımızı istesek fena mı olur?
Örnek isterseniz, KOBİ tanımının gerçek "K'sı" olan bir işletmenin, düzenli yaptığı ihracatı için taşıma sürelerini planlayarak aldığı çok uygun taşıma teklifi çerçevesinde, yurtdışında lojistik hizmeti sağlayarak müşterisine, haftalık ve küçük miktarlarda teslimat yapmasını gösterebiliriz. İşletme bu şekilde teslimat yaparak diğer rakiplerinin önüne geçmiş ve işi almış. Hep deriz amma bir kere daha söyleyelim "Plan yoksa, pilav da yok."
Şefik Ergönül/Dünya Gazetesi