Anasayfa / Sektörel / Sektör Haberleri / Ekonomi / İş Dünyası / KÜRESEL EKONOMİNİN YENİ KORKUSU KORUMACILIK

KÜRESEL EKONOMİNİN YENİ KORKUSU KORUMACILIK

KÜRESEL EKONOMİNİN YENİ KORKUSU KORUMACILIK08.10.2013
Bir yandan küreselleşme ve sermayenin serbest dolaşımı diğer yandan küresel krizle birlikte hız kazanan korumacı politikalar. Birbiri ile taban tabana zıt olan bu iki kavram arasında bozulan denge toparlanma arefesindeki küresel ekonominin yeni kabusu olmaya hazırlanıyor. Bir ülkenin yerli üreticilerini, her türlü yıkıcı dış rekabet karşısında korunmasını savunan bir dış ticaret politikası olan korumacılığın hızla yayılıyor olması ise geleceğe yönelik kaygıları artırıyor. Uzmanlara göre, küresel resesyonun devam ettiği bu süreçte, ekonomilerin “komşunu fakirleştir” politikası ciddi riskler içeriyor. Koruma kalkanlarını kuşanan ekonomiler arasındaki karşılıklı misillemeler, korumacılığın derinleşmesine, önlemlerin kalıcı olması durumunda ise küresel refahın azalması ve ekonomik durumun daha da kötüleşmesine yol açabilir. ABD’de 1930’da yaşanan Büyük Buhran örneğinden yola çıkarak artan tepkilere rağmen siyasi olarak doğru olmasa da, krizden kurtulmanın reçetesi olarak korumacılığın benimsenmesi gerek kamu gerekse özel sektör kaynaklı politikaların piyasa yapıcı G20 ülkeleri tarafından alınmış olması ise düşündürücü. Önlemlerin azaltılması yönünden bugüne kadar alınan kararlar sözde kalıyor, ekonomiler gerek klasik yöntemlerle gerek korumacılığın diğer enstrümanlarını kullanarak politikalarına sıkı sıkıya sarılıyor. ABD’den gelen ve küresel bir boyut kazanan krizin daha uzun yıllar süreceğine yönelik endişeleri destekleyen büyüme verileri ise korumacılığın bir dalga gibi tüm dünyada yayılmasına neden oluyor.

SON 1 YILDA KISITLAYICI TEDBİR SAYISI 50’YE ÇIKTI

Avrupa Komisyonu tarafından eylül ayı başında yayımlanan Ticaret Potansiyelini Kısıtlayıcı Önlemler Raporu’nda, küresel ekonomideki kırılganlığın sürdüğüne dikkat çekilerek, sürdürülebilir bir toparlanma için günden güne artan ticari korumacılığa karşı çabaların yoğunlaştırılması gerektiği dile getirildi. Raporda, özellikle Avrupa Birliği ülkelerinin 2008 yılından bu yana 700 kez ticareti sınırlama önlemi aldığı ve küresel ölçekteki ithalat ürünlerine vergi koyma eylemlerinin belirgin bir biçimde arttığına yer verildi. Bazı ülkelerin kendi endüstrilerini dış rekabetten korumak adına aldıkları önlemlerin uzun vadede korumacılığın dünya ekonomisinde yavaşlamaya neden olacağını belirten raporda, ithal ürünlere en çok vergi koyan ülkeler arasında Brezilya, Rusya, Çin ve Ukrayna gibi yükselen ekonomiler baş sıralarda yer alıyor. Raporda yer alan verilere göre, ticaret alanında son 1 yıl içinde sadece 18 tedbir kaldırılırken yeni getirilen kısıtlayıcı tedbirlerin sayısı 50’yi buldu. Komisyon tarafından kaydedilen korumacılık benzeri uygulamaların toplamı ise 700’e yaklaştı.

PEK ÇOK ÜLKE YERLİ MALI KAMPANYASI BAŞLATTI

Teknolojik gelişmeler ve dünya küreselleşme sürecinde küçük bir köye dönüşse de serbest ticaret-korumacılık çatışması sürekli vardı, ancak krizin hemen sonrasında ABD, Kanada, İtalya, Rusya ve Fransa başta olmak üzere pek çok ülkede başlatılan yerli malı kullanımına yönelik kampanyaların ardından gelişmekte olan ekonomilerde ticareti korumaya yönelik önlemlerin sıklaştığı gözleniyor. Gelişmekte olan ülkelerde bu yönde yaşanan gelişmeleri merceğine alan Fransız Sigorta Şirket Coface’in göstergelerine göre Arjantin, Rusya ve Hindistan en korumacı ülkelerin başında yer alıyor. Bu ülkeleri Brezilya, Çin ve Endonezya takip ediyor. Korumacılığın en az olduğu ülkeler arasında ise Meksika, Güney Afrika ve Türkiye yer alıyor. Avrasya’da ise Kazakistan en yüksek korumacılık önlemi alan Özbekistan ve Azerbaycan ise en az önlem alan ülke oldu.

KORUMACILIĞI EN ÇOK GELİŞMİŞ ÜLKELER UYGULUYOR

Ticaret savaşlarının kazananı olmasa bile korumacılığın bir ticaret savaşına dönüşmesinde ilk adımı atan ABD oldu. 2008 yılında açıklanan ekonomik destek paketiyle demir çeliğin ithalatına kısıtlama getiren ABD’yi, sendikaların yabancı işçilerin çalıştırılmasına karşı çıktığı İngiltere takip etti. Dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy ise Fransız otomotiv şirketlerine Orta ve Doğu Avrupa’daki fabrikalarını kapatıp Fransa’ya taşımalarını şart koşarak korumacılığı devlet eliyle destekledi. Gelişmekte olan ülkeler, kendi endüstrilerini korumak için daha çok sübvansiyon ve şirketlerine finansal destek sağlayarak destek verirken, sübvansiyon maliyetlerini karşılayamayan ve yerli şirketlerinin borçlarını finanse edemeyen gelişmekte olan ekonomiler korumacılığın en bilinen yöntemleri olan tarifeleri artırmak ve diğer mali koruma önlemlerine sarıldı.

EN TEHLİKELİ KORUMACILIK FİNANSAL KORUMACILIK

Dünya Ticaret Örgütü’nün gümrük tarifelerinin belli bir düzeyin üstüne çıkmasını engelleyen taahhütleri nedeniyle, ülkeler tarife dışı sınırlamalar, ithalat kotaları ve ihracatın çeşitli şekilde sübvanse edilmesi yoluyla korumacı tedbirleri kullanıyor. Yerli malı kullanımını destek amacıyla başlatılan kampanyalar, güvenlik açısından risk taşıyan ürünlere yönelik önlemler ve ithal üründe standardizasyonun sürekli yükseltilmesi ise korumacılığın sık uygulanan örnekleri arasında yer alıyor. Kriz sonrası korumacılık sadece mal piyasasında değil, sermaye ve iş gücü piyasalarında da hızlandı. Gelişmekte olan ekonomilere akan fonların kesilmesi ile birlikte özellikle İngiltere ve Fransa bankaların aldıkları fonların kullanımına müdahale etti. Korumacılığın en tehlikeli örneklerinden biri olan finansal korumacılık eğilimleri nedeniyle bu süreçte başta New York, Londra, Frankfurt ve Tokyo’daki uluslararası pek çok banka ülkelerine dönmek zorunda bırakılarak, kendi ülkelerinde yatırım yapmaya zorlandı. Bir diğer önlem kura müdahale. Pek çok ülkenin merkez bankaları aracılığıyla kura müdahale ederek para birimlerini değerini düşürmeleri kur savaşlarının başlangıcı oldu. Küresel ekonomide kendisine ihracat ve yatırımda daha etkili bir alan açmak isteyen döviz rezervi yüksek ülkelerin elinde önemli bir silah.

İstanbul Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği (İTHİB) Başkanı
İsmail Gülle:

“AB TEKSTIL VE HAZIR GIYIMDE KORUMACILIK UYGULAMIYOR”

“Küresel ekonomide şartlar değişiyor. Değişen şartlara yönelik olarak ülkeler ekonomilerini ve sektörleri korumak adına önlemler almak zorunda kalıyor. Türkiye’de bu durumdan etkilenmeye devam ediyor. AB ülkelerine ihracatta Çin’den sonra ikinci sırayı Türkiye alıyor. AB tekstil ve hazır giyim ihtiyacını ithal yoluyla karşılıyor ve tekstil endüstrisi çok gelişmiş değil. Bu nedenle tekstil ve hazır giyimde korumacı önlemler yok. Tam tersi gevşetme eğilimi söz konusu. Bu sektör adına olumlu bir durum. Diğer bazı sektörlerde olduğu gibi 2012 yılında ithal tekstil ürünleri ithalatı vergileri artıran Türkiye bu konuda önlem almıştı. Bu da ikinci önemli adım oldu. Bu anlamda tekstil ve hazır giyim sektörü özellikle AB pazarında sorun yaşamadı. Hatta son 6 aydır Avrupa’daki düzelme nedeniyle ihracatta artış yaşanıyor. Türkiye’nin ihracatı yüzde 5 artarken sektör yüzde 8 oranında büyüdü. Ancak Türkiye çok gelişmiş bir tekstil sektörü altyapısına sahip olmasına rağmen düşük maliyetler nedeniyle Çin pazarına giremiyor. Küreselleşme ve korumacılık birbirini desteklemeyen kavramlar ancak dünyada bozulan dengeler ülkeleri bu konuda önlemler almaya zorluyor”

AİB Makine İhracatçıları Birliği Başkanı ve İSO Başkan Yardımcısı Adnan Dalgakıran:

 “KORUMACI POLİTİKALAR İHRACATI ENGELLİYOR”

“Dünyada uzun süredir devam eden ekonomik sıkıntıların ve dünya ticaretindeki adaletsizliklerin Türkiye’nin ihracat pazarlarında büyümesinde ciddi bir engel oluşturuyor. Aynı kulvarda koştuğumuz BRIC ve Asya ülkelerine ihracatta o ülkelerin uyguladığı korumacı politikalardan dolayı ciddi sıkıntı çekmekteyiz. Bugün Çin’e, Hindistan’a makine ihraç etmek isteyen bir Türk firması yüzde 25-30 gibi yüksek gümrüklerle karşı karşıya kalıyor. Ama aynı ülkeler yüzde 3 gümrükle kendi ürettikleri makineleri Türkiye'ye rahatlıkla sokabiliyor. Bu ciddi bir haksız rekabet doğuruyor. ABD-AB serbest ticaret anlaşması başta olmak üzere dünyada pek çok ikili ve bölgesel serbest ticaret anlaşmalarının, bu anlaşmalar dışında kalan ülkelerde ciddi sorunlara neden olacak. Türkiye’nin Avrupa Birliği’nin (AB) diğer ülkelerle yaptığı serbest ticaret anlaşmalarının dışında tutulması da sektörler için ayrı bir tehlike oluşturuyor. Dünyada korumacılık aslında hiç kalkmadı. Sadece gelişmekte ola ülkeler neyi, nasıl koruyacaklarını belirledi ve stratejiler geliştirdi. Türkiye ise maalesef bunu anlayamadı. Oyunun kuraları var. Türkiye’de bu kurallara göre hareket etmeli.”

Zorlu Holding İcra Kurulu Başkanı Ömer Yüngül:

 “HAKSIZ REKABETE EN BÜYÜK SORUN”

“Başlıca ihracat pazarı AB ülkeleri olan Türk beyaz eşya sanayi 2013’ün ilk çeyreğinde 25 milyon adet üretim kapasitesi ile Avrupa’nın lideri konumunda. İthalatı, ihracatından düşük olan beyaz eşya pazarının en büyük ithalat adresi Çin. Çin’i İtalya, Almanya, Fransa, İspanya ve Güney Kore takip ediyor. Rusya ve Çin’de kurdukları üretim tesisleri ile tüm dünya pazarlarına kolayca ulaşabilen Türk beyaz eşya üreticileri, son yıllarda hızla artan Uzakdoğu ve özellikle Güney Kore baskısından şikayetçi. AB pazarında etkin olan Türk beyaz eşya markaları Uzakdoğu pazarındaki yüksek navlunlar nedeniyle ulaşmakta zorluk çekiyor. Türkiye pazarına rahatça giren Uzakdoğu markaları aldıkları devlet desteğiyle ciddi bir fiyat rekabeti oluşturuyor. Haksız rekabet sektörü olumsuz etkiliyor. Piyasada normal kuralların uygulanması halinde sorun yok. Her ülkenin ekonomisini, sektörlerini ve şirketlerini koruma refleksi makul koşullarda anlaşılabilir. Ancak beyaz eşya sektörü olarak ağır bir haksız rekabet ile karşı karşıyayız. Dünyada beyaz eşyanın hammaddesinin fiyatı aynı ancak Türkiye’ye Uzakdoğu markaları öyle fiyatlarla geliyorlar ki bunun karşısında zorlanıyoruz.”

İstanbul Demir ve Demirdışı Metaller İhracatçıları Birliği Başkanı Tahsin Öztiryaki:

“SERBEST TİCARET ANLAŞMALARI TÜRKİYE’Yİ ZORA SOKAR”

“Sektörümüz açısından dünyada korumacılık önlemi almış ülke yok. Bu nedenle ciddi bir etkilenmeden bahsedemeyiz. Ancak dünyada “Yerli malı” kullanımına yönelik özendirici kampanyaların yaygınlaşması küresel ticareti sıkıntıya sokacaktır. Diğer yandan ABD’nin AB ile yapacağı Serbest Ticaret Anlaşması Türkiye açısından önem taşımaktadır. Türkiye’nin bu anlaşma dışında kalması pek çok sektörü zora sokacaktır. Türkiye’nin de bu anlaşmaya taraf olması ya da kendi serbest ticaret anlaşmalarını gerçekleştirmesi gerekiyor.”

Nazlı Aydoğan/UNIBUSINESS