2010 yılında 1 milyar 850 milyon dolara ulaşan ihracatımız, iç savaşın başlaması ve Türkiye - Suriye ilişkilerinin bozulmasından sonra 2011 yılında 1 milyar 610 milyon dolara, 2012 yılında ise 500 milyon dolara düştü.
Suriye'de 2 yılı aşan bir süredir yaşanan iç savaş, ülke ekonomisini felç etmiş durumda. Bu süre içinde gerek Suriye'ye yük taşıyan gerekse bu ülkeden transit geçen Türk filosuna ait kamyonlar için bu güzergâh şimdilik kapalı görünüyor. Yöre nakliyecilerinden birisiyle konuşuyorum:
Suriye'ye yük taşıyor musunuz?
Hem evet hem hayır desem daha doğru olur. Biz Cilvegözü Sınır Kapısı ile Bab-ül Hava Sınır Kapısı arasındaki tampon bölgeye kadar yük taşıyoruz. Bundan sonrası bizim kontrolümüzde değil.
Ne oluyor bu tampon bölgede?
Kuzey Suriye'ye muhalif güçler hâkim. Suriye Devleti ise güney Suriye'de kontrolü elinde bulunduruyor. Biz yükleri Cilvegözü'ndeki tampon bölgeye taşıyarak, hem Türkiye'de başlattığımız transit taşımacılığı sonlandırıyor ve ihracat beyannamelerinin kapatılmasını sağlıyoruz, hem de yükün Suriye'ye ulaşmasını sağlamış oluyoruz. Yani Türkiye açısından ihracat tamamlanmış oluyor. Ancak, bu tampon bölgenin nasıl kaotik bir alana dönüştüğünü anlatamam.
Geçenlerde bu bölgede yaşanan patlama da bu ortamın eseri değil mi?
Tamamen öyle. Kuzey Suriye'de devlet hakimiyeti yok. Muhalif kuvvetler askeri olarak bölgeye hâkim. Ancak, savaş hukukunun geçerli olduğu bir devlet mekanizması var. Yani mahkeme, hak arama, kolluk kuvvetlerinden yardım isteme gibi konularda hiçbir yazılı kural kalmamış gibi. Bu nedenle, Türkiye'de yerleşik hiçbir nakliyeci yükü ile Suriye'ye geçme riskini göze alamıyor.
Peki tampon bölge ile Suriye içine taşımayı kimler yapıyor?
Bunun için de Kuzey Suriye'de bir çeşit mafya türemiş durumda. Tam olarak "Ali kıran baş kesen" bir örgütlenme yaratmışlar. Kendilerine Türkiye'de yerleşik partner de bulmuş durumdalar. Tampon bölgeye geçen Türk plakalı araçlar burada yüklerini forklift veya sırt hamalları marifetiyle Suriye plakalı kamyonlara aktarıyor. Daha sonra bu kamyonlar muhalif güçlerin ihtiyaç duyduğu yerlere yükleri götürüyor. Ülkede savaş koşulları geçerli olduğundan yükler genellikle temel gıda maddeleri, giyim eşyası gibi nihai tüketim mallarından oluşuyor.
Bu sınır ticareti yöntemine kim izin veriyor? Bu sahanın güvenliği nasıl sağlanıyor?
Bu yöntem, Hatay Valiliği'nin talimatı doğrultusunda Cilvegözü Sınır Kapısı Mülki İdare Amirliği tarafından belirlenmiş. Sahanın güvenliği ise jandarma tarafından sağlanıyor. Ancak, sahayı şöyle bir dolaşsanız kim kimdir ve ne yapıyor, anlayamazsınız. Burada bulunan kimi dinlerseniz dinleyin, kendilerine "sen de haklısın" demekten başka yapacağınız bir şey yok. Bu sınır kapısında ticaret, kendi kurallarını yaratmış gibi.
Suriye'ye ihraç edilen bu mallar bir çeşit iç ticaret ürünü olarak mı pazarlanıyor? Karşı ülkeye gümrük beyannamesi verilmiyor mu?
"Pazarlama" çok iddialı bir laf. Gümrük beyannamesi ise karşı tarafta akla gelecek en son şey. Bence, Kuzey Suriye'de piyasa ekonomisi diye bir şey kalmamış. Hangi yükün hangi şehre götürüleceğine ve kimlere dağıtılacağına muhalif güçler karar veriyor.
Bu durumda siz uluslararası taşımacılık navlunu almıyorsunuz. Yurtiçi taşımacılık yapar gibi yük taşıyorsunuz. Bu güzergâh piyasa koşullarına uygun fiyatlandırma yapmanızı sağlıyor mu?
Onu ne sen sor ne ben söyleyeyim! Suriye ile ilişkilerimizin iyi olduğu 2010 yılında bu ülkeye olan ihracatımız tavan yapmıştı. 2010 yılında 1 milyar 850 milyon dolara ulaşan ihracatımız, iç savaşın başlaması ve Türkiye - Suriye ilişkilerinin bozulmasından sonra 2011 yılında 1 milyar 610 milyon dolara, 2012 yılında ise 500 milyon dolara düştü. Kaybolan 1 milyar 350 milyon dolarlık pazarımızın yanı sıra, bu ülkeden kaçan 160 bin Suriyeli sığınmacı da Türkiye ekonomisine ciddi bir külfet yüklemeye başladı. Komşusunda iç savaş yaşanan ve bu savaşta taraf tutan bir ülkenin, hedeflenen ekonomik büyüme hızlarına ulaşamayacağı açık bir gerçek. Beşar Esad rejiminin devrilmesi ile birlikte, Suriye'deki iç savaşın sona ermesi ve huzura kavuşacak bu ülke ile olan ilişkilerimizin 2009 -2010 yıllarındaki düzeye yükselmesini umut etmekten başka yapacak başka bir şey yok gibi görünüyor.
Cahit Soysal/Transport