GİSBİR Yönetim Kurulu Başkanı Murat KIRAN, Gümrük Birliği'ne ilişkin açıklamasıyla Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'a destek verdi.
GİSBİR Yönetim Kurulu Başkanı Murat Kıran'ın açıklaması şu şekilde:
“Ekonomi Bakanımız Sayın Zafer Çağlayan'ın bu hafta verdiği bir demeçte, “Eğer bizim gümrük birliği içinde olduğumuz Avrupa Birliği (A.B), kendi yapacağı (örneğin ABD) serbest ticaret anlaşmasına bizi de taraf yapmayacaksa, Türkiye de gümrük birliğinden çıkarak AB ile bir serbest ticaret anlaşması yapmayı düşünmelidir” şeklindeki beyanı yazılı ve görsel medyada yer almıştır.
Türkiye Gemi İnşa Sanayicileri Birliği (GİSBİR) olarak Sayın Bakanımızın bu görüşünü sonuna kadar desteklediğimizi ifade etmek isterim.
1990’lı yılların başındaki Türkiye ekonomisi için tasarlanmış ve biçimlendirilmiş Gümrük Birliği, aradan geçen yaklaşık yirmi yılda iki kat büyüyen Türk ekonomisine bugün deyim yerindeyse çok dar gelmektedir.
Türkiye’nin 1990’lı yıllardaki ekonomik durumu ve beklentileri ile 2013 yılındaki ekonomik durumu ve beklentileri birbirinden çok farklıdır.
Gümrük birliği, Türkiye’nin AB tam üyeliği yolunda bir adımdı. Sanayi mallarının Türkiye ile AB ülkeleri arasında serbest dolaşımını sağladı. Ancak 1963’de imzalanan ve Türkiye – AB ilişkilerinin temelini oluşturan Ankara Ortaklık Anlaşması aynı zamanda sermayenin, hizmetlerin ve daha önemlisi işgücünün de serbest dolaşımını öngörmüştür. Ancak, bugün bırakınız bir Türk gemi inşa mühendisinin dizayn hizmetini Almanya’da serbestçe vermesini, o mühendis Almanya’ya vizesiz gidemezken hizmetlerin serbest dolaşımının sadece teoride kaldığını ifade etmek isterim.
Başlangıçta tamamen Türkiye’nin lehine olan gümrük birliği, aradan geçen her gün Türkiye ekonomisinin aleyhine bir hal almaya başlamıştır. AB’nin üçüncü ülkelerle yaptığı serbest ticaret anlaşmalarının Türkiye tarafından yapılamaması bu aleyhe durumlardan sadece biridir.
Bizce Sayın Bakanımızın haklı söylemi daha da geliştirilmelidir. Gümrük Birliği’nden çıkıp AB ile bir serbest ticaret anlaşması yapmak, elli yıl önce kazanılan birtakım hakların hebası ve kaybedilmesi anlamına gelebilir. Tabi ki bu yola da gidilebilir. Ancak bu durumda Türkiye’nin AB tam üyelik başvurusun da sorgulanması gündeme gelebilecektir.
Son on yılda ekonomisinde Avrupa ekonomilerinin iki katından fazla büyüme gerçekleşen Türkiye’nin AB üzerindeki asıl baskısı, tam üyeliğe kabulü yönünde olmalıdır. AB’ye makul bir tarih verilerek o süre içinde Türkiye'nin tam üyeliği gerçekleşmediği takdirde Gümrük Birliği’nin iptal edilmesi ve bir serbest ticaret anlaşmasına dönülmesi dahil bütün seçenekler masaya konulabilir.
AB ile ilişkilerimizin başladığı 1959 yılından bu yana hep AB tarafı ekonomik ve politik olarak güçlü olmuştur. Ancak son dönemde bu durumun ülkemiz lehine değiştiği yadsınamaz bir gerçektir. Hem ekonomik hem de politik olarak ülkemiz açısından son derece pozitif olan bu sürecin sonuca yansıması için gayret sarf etmemiz büyük önem arz etmektedir.”
Kaynak:Aktüel Deniz