Türkiye’nin yarım asrı geride bırakan 0 Türk sermayeli lojistik firması Transorient, gerçekleştireceği yeni yatırımlarla komşu ülkelerde yapılanmaya giderek bölgesel oyunculuğa yürüyor. “Nasıl bir zincir en zayıf halkası kadar güçlü, bizim başarımızın sırrı da her halkaya gösterdiğimiz özende saklı” diyen şirketin kurucusu Zeki Pakyürek, önümüzdeki süreçte Türkiye sınırları dışına taşarak global alanda da güçleneceklerini söyledi.
Yola çıktığında, bilgisayarlar oda kadar, ayda yürümek bir hayal, radyolar en yaygın iletişim aracı, cep telefonu sadece bir bilim kurgudan ibaretti… 50 yılda çok şey değişti ve gelişti. Doğu ve Batı arasında bir köprü oluşturmak hayaliyle yola çıkan Transorient ise değişmeyen ilkeleri sayesinde bugün dünyanın her yerinde kara, deniz, hava ve demiryolu kombinasyonunda varlık gösteren bir şirket haline geldi.
1961 yılından buyana “doğru zamanlama”, “iş disiplini” ve “önce insan” odaklıklı yaklaşımdan hiçbir zaman vazgeçmediklerini belirten şirketin kurucusu Zeki Paykürek, 50 yıllık yolculuktan sonra bugün 74 kişiden oluşan güçlü ekipleri, 60 milyon Euro’yu hedefleyen bütçeleri ile taşımacılık ve lojistikte konusunda uzman, sürdürülebilir başarıyı yakalamış, dünyanın önde gelen sektör kuruluşlarının takdir ettiği, özenli ve ölçülebilir hizmet kalitesine ulaşmış bir şirket haline geldiklerini söyledi. Global lojistik devlerinin boy gösterdiği Türk taşımacılık sektöründe, 0 Türk sermayeli bir firma olarak birçok yabancı kuruluşun örnek aldığı iş modelleri ile hizmet verdiklerinin altını çizen Pakyürek, başarılarının sırrını ise “Başarı birçok farklı etkenin bir araya gelmesi ile oluşuyor. Nasıl bir zincir en zayıf halkası kadar güçlü ise, bizim başarımızın sırrı da her halkaya gösterdiğimiz özen” diye açıkladı.
Tüm taşıma modlarında uzmanlaştı
Transorient’in geride bıraktığı 50 yılın kilometre taşlarını sizden dinleyebilir miyiz?
1961 yılında kurulduğunda gümrükleme ve karayolu taşımacılığı alanlarında faaliyet gösterirken, 1970’li yıllarda diplomatik misyona uzmanlık alanlarında danışmanlık hizmetleri sunan birkaç Türk firmasından biri olduk. İlerleyen yıllarda deniz ve karayolunu kullanarak multi-modal taşıma şekilleri ile hizmet yelpazemizi genişlettik, birçok yerli ve çok uluslu firmaya kapıdan kapıya taşımacılık ve gümrükleme hizmetleri sunmaya başladık. 1995 yılında IATA, FIATA ve UTİKAD üyeliklerini elde ettik. Aynı yıllarda konularında uzman dünyaca tanınmış çok uluslu lojistik firmaları ile oluşturduğumuz iş birlikleri bizleri, havayolu da dahil tüm taşıma modlarında uzmanlaşmaya doğru yöneltti.
2004 yılında Kara Yolları Kanunu gereği R2 belgesini alarak devlet sertifikalı ilk Türk taşıma firmalarından biri olduk.
2010 yılında sürdürülebilir iş modellerini incelemeye başladık. Bu çerçevede şirketimizin dinamik, yenilikçi ve yaratıcı profesyonelliğine uygun olarak Avrupa’da uygulanan Marco Polo adlı teşvik programı kapsamında çevreye duyarlı, karbon salımı düşük yeşil lojistik çözümlere yöneldik ve alternatif taşımacılık modelleri geliştirdik. 2012 yılında İTO tarafından 50. yılını dolduran 221 Türk firmasından biri olarak ödüllendirilmenin gururunu yaşadık.
50. yıla nasıl ulaştınız?
En genel anlamda riskleri iyi ölçerek ve fırsatları iyi değerlendirerek diyebiliriz. Biz, günümüzde popüler olan ‘sürdürülebilirlik ilkesini’ bundan yaklaşık 10 yıl önce benimsedik. Bu doğrultuda, sürdürülebilir hizmet kalitesini ve ölçülebilir başarıyı kurum hedefi olarak belirledik. Günümüzde bu hedefimize başarı ile ulaştığımızı söyleyebilirim. Ancak bizler yaşamın dinamizmine inanıyoruz. Hedefler, içerisinde bulunduğumuz ve sürekli değişen koşullara göre daimi olarak revize edilebilir, başarı çıtası her zaman yükseltilmelidir. Hedef olarak belirlediğiniz ve ulaştığınız hizmet kalitesinin her zaman daha iyisi yapılabilir. Dinamizmi iyi algılama ve değişen koşullara uyum sağlayabilme yeteneği, başarımızın ardındaki önemli bir etkenlerdir.
Hizmet yelpazesini ELP ve IELA network ağlarıyla güçlendirdi
Geride bıraktığınız yarım asırda hizmet yelpazenizi, müşteri portföyünüzü ve iş ortaklıklarınızı nasıl genişlettiniz?
1960’lı yıllarda kapalı bir Türkiye ekonomisi içerisinde hizmet verirken, ekonomisinin dışa açılması ile birlikte hizmetlerimizi çeşitlendirdik ve konularında uzman taşımacılık ve lojistik firmaları ile acentelik ve işbirliği anlaşmaları imzaladık. Sabırlı, düzenli ve yenilikçi yaklaşımlar ile profesyonelleşme çabaları neticesinde, yurtiçi ve yurtdışındaki müşteri ve çözüm ortaklığımız ile ilişkilerimizdeki yüksek kalite standartları sayesinde hizmet ağımızı ve çeşitliliğimizi giderek büyüttük. 1990’lı yılların sonunda FFSI adlı 70 ülkede 180’i aşkın üyesi bulunan seçkin bir networke dahil olduk. 2011 yılında FFSI’ın tüm performans kategorilerinde en başarılı network üyesi seçildik. Günümüzde FFSI’ın yönetim kurulunda yer alıyoruz.
Planlama ve süreç yönetimi becerilerimizi zamana duyarlı lojistik süreçlerin tasarlanması ve yürütülmesinde kullanmayı hedefledik. Bu amaçla biyofarma sektörüne yönelik soğuk zincir taşımayı da içerisine alan lojistik çözümler ürettik. Hali hazırda bu alanda dünyanın önde gelen ilaç firmalarına hizmet veriyoruz. Aynı becerilerimizi kullanarak sahne performansları, spor ve sergi organizasyonları için özel bir birim kurduk. ELP ve IELA adlı networklere üyeliğimiz sayesinde bu alanda konusunda uzman lojistik firmalar ile iş birliği halinde birçok organizasyonu başarı ile gerçekleştirdik/gerçekleştiriyoruz.
Transorient’in bundan sonrası için kısa, orta ve uzun vadeli hedefleri nelerdir? 100. yılınızda nasıl bir şirket hayal ediyorsunuz?
Kısa vadede teknolojik altyapımızı yenilemeyi ve tüm operasyonlarımızı, süreçlerin içerisine gömüleceği bir yazılım ile izlemeyi ve yönetmeyi planlıyoruz. Bu sayede kazanacağımız vakitte yeni fikirler üretmek, çözümler geliştirmek, Türkiye’nin üs olması misyonu ile yabancı ülkelere açılmak doğrultusundaki çalışmalarımızı hızlandırmayı planlıyoruz. İhracatta büyük başarılara imza atan değerli Türk firmalarına ürünlerini dünya pazarlarına daha hızlı ve düşük maliyet ile ulaştırabilmeleri için alternatif lojistik çözümler üzerinde çalışıyoruz.
Öte yandan bilgi ve birikimlerimizi komşu ülkelere taşıyarak, uzmanlık gerektiren lojistik hizmet alanlarında bu ülkelerde yapılanmaya hazırlanıyoruz. Uzun vadede ise yılların getirdiği bilgi birikimimizi, deneyimimizi ve değerlerimizi küreselleşmenin ve teknolojinin sağladığı olanaklar ile birleştirerek yakaladığımız uzmanlığı Türkiye sınırları dışına taşımayı hedefliyoruz.
Yabancı yatırımcı ilgisi devam edecek
50 yıl öncesine dönüp baktığınızda Türk lojistik sektöründe nelerin değiştiğini söyleyebilirsiniz? Sektörün bugün ulaştığı konumu, son yıllarda artan yerli ve yabancı yatırımcı ilgisini değerlendirir misiniz?
Türk lojistik sektörü de dünyada olduğu gibi ekonomik gelişmelerle birebir paralellik gösteren bir yapı içindedir. Sektörümüzün tarihine bakıldığında, iyi yönetilememiş firmaların yanında ekonomik krizlere paralel olarak kısa sürede büyümüş olan birçok yerel oyuncunun daha sonra iş hayatından silindiği bir gerçektir. Bu seleksiyon neticesinde kalan firmalar ise birçok badireyi atlatmış olmanın tecrübesiyle ayaklarını daha sağlam basmaya başladılar.
70 ve 80’li yıllarda tek taşıma modunda uzmanlaşmış firmalar faaliyet göstermekte iken ilerleyen yıllarda birden fazla taşıma modunda hizmet veren firma sayısında artış olduğunu görüyoruz. Türk taşımacılık firmaları yıllar içerisinde tedarik zincirinin gümrükleme, iç dağıtım, depolama gibi farklı halkalarını da bünyelerinde barındırmaya başladılar.
2000’li yıllarda lojistik sektöründeki global oyuncuların Türkiye’ye yatırım yapmayı stratejik olarak uygun bulduklarını, bu devinimin de lojistik sektöründeki Türk firmalarının hizmet çıtasını yükselttiğini görüyoruz.
2008 yılı ortalarında başlayan küresel kriz ile yatırım piyasaları durgunluğa geçti, ancak 2010 ve 2011 yıllarında Türk ekonomisinde yaşadığımız rekor büyüme ve beraberindeki mali istikrar tüm dünyadaki yatırımcıların gözlerini tekrar Türkiye’ ye çevirmelerini sağladı.
Türk insaninin girişimci, gerektiğinde risk alan ve ileriyi gören yapısı, jeopolitik ve ekonomik avantajları ile birleştiğinde ülkemizin yabancı yatırımcılar için ilgi odağı durumunda olması son derece anlaşılırdır. Bizler önümüzdeki yıllarda bu ilginin artarak devam edeceğini düşünüyoruz.
Hedefledik, planladık, uyguladık, izledik, başardık
Lojistik sektöründe köklü ve her daim başarılı bir şirket olabilmek hangi faktörleri bağlı? Bu noktada Transorient’in başarısının sırlarını da bizimle paylaşır mısınız?
Bizler temel değerlerimizin kurum kültürümüzü oluşturduğuna, değişmez, esnetilemez, ödün verilemez olduğuna baştan beri inandık ve bu yoldan hiç dönmedik. Ekip çalışmasının, insana saygının vazgeçilmez olduğunu bildik. Baskı ile ancak standart, tolerans ile maksimum performansın elde edileceği prensibi ile hareket ettik. Dolayısıyla başarımız, geçmişte ve günümüzde bizimle yürümüş ve yürümekte olan değerli ekibimize aittir.
Yönetim ekibi olarak günümüzde sıkça duyduğumuz sürdürülebilir başarının önemini yıllar önce kavradık. İnsana ve çevreye saygılı operasyon ve iş süreçlerimizi akış şemaları ile belirledik, kontrol listeleri ile denetledik. Bu yöntemler ile hizmet kalitemizin standartlarını belirledik, sunduk ve sürdürdük. İyi olmanın görece bir kavram olduğu bilinci ile operasyon kalitemizi ölçülebilir bir platforma taşıdık. Teknoloji yatırımları ile tüm süreçlerimizi şeffaf ve izlenir bir yapıya ulaştırdık. Düzenli Anahtar Performans Göstergeleri ile müşterilerimize hizmet kalitemizi kanıtladık.
Dünya konjonktüründeki gelişmeleri yakından takip ettik, tedarik zincirindeki lojistik gereksinimleri belirledik, yaratıcı çözümler ürettik. Konularında uzman yurtdışı partnerlerimiz ile bu çözümleri müşterilerimize sunduk. Tekstil sektörü için oluşturduğumuz ve ihracat müşterilerimize maliyet ve zaman açısından ciddi tasarruf sağlayan ‘çıkışta kalite kontrol sistemi’ bu hizmetlerimize bir örnektir. Kısacası, hedefledik, planladık, uyguladık, izledik ve başardık.
Rekabette Kamu desteği şart!
Doğudaki üretim merkezleri ile batıdaki tüketim merkezleri arasında gün geçtikçe artan mal hareketlerinin küresel ekonominin temelini oluşturduğunu hatırlatan Zeki Pakyürek, bu devinimde jeopolitik avantajları, gün geçtikçe artan üretim kalitesi ve başlıca tüketim merkezlerine yakınlığı nedeni ile Türkiye’nin çok önemli bir rol üstlenebileceğini söylüyor. Ancak bunun içinde coğrafik avantajların yanında fiziki alt yapının da güçlenmesi gerektiğinin altını çizen Pakyürek, şunları aktarıyor: “Limanlarımızın modernizasyonu, intermodal taşımacılıktaki altyapının iyileştirilmesi, taşıma mevzuatına yönelik düzenlemeler, gümrükleme sisteminin hızlandırılması bu altyapı gereksinimlerinden bazılarıdır. Yakın dönemde bu çalışmaların umut verici şekilde hızlanmış olduğunu görüyoruz. AB uyum süreci içerisinde özellikle gümrükleme işlemlerinde kağıtsız çözümlerin hedeflenmesi, işlemlerin dünya standartlarına uygun şekilde basitleştirilmesi ve hızlandırılması amacıyla Bakanlığımız tarafından yapılan girişimleri memnuniyetle izliyoruz. Öte yandan global oyunculara baktığımızda Türk firmalarının öncelikle kurumsallaşmak yolunda önemli adımlar atmalarının gerekliliğini görüyoruz. Kişiye değil sisteme endeksli, sağlam ve denetlenebilen kurum yapıları modern iş dünyasının gerekliliği durumundadır. Buna paralel olarak lojistik firmalarımızın özellikle komşu ve yakın ülkelerde gerek doğrudan yatırım gerekse doğru partnerlikler kurarak bu ülkelerin ithalat ve ihracat trafiklerinin Türkiye üzerinden yapılmasına ön ayak olmaları önemli.”
Zeki Pakyürek, son olarak Türkiye’nin 2023 yılında ulaşmayı planladığı yüksek dış ticaret hacimleri ve dünya lojistik sektörü sıralamasında 27. sıradan ilk 10 ülke arasına girme hedefİ dikkate alındığında, Türk lojistik sektörünün rekabet gücünün artırılmasında kamu desteğinin büyük önem taşıdığının altını çiziyor.
“Günümüzde popüler hale gelen ‘sürdürülebilirlik ilkesini’ bundan yaklaşık 10 yıl önce benimsedik. Bu doğrultuda, sürdürülebilir hizmet kalitesini ve ölçülebilir başarıyı kurum hedefi olarak belirledik. Günümüzde bu hedefimize başarı ile ulaştığımızı söyleyebilirim.”
Kaynak : Lojistik Hattı