Bu da nasıl bir başlık böyle dendiğini duyar gibiyim nedense. Başlıktaki her üç durumu da lojistik sektörü için ve sektördeki firmalar için kullandığımı itiraf ederek söze başlayayım.
Hepimiz ilginç bir yüzyılda olduğumuzu, teknolojideki gelişimle birlikte hayatımızın her anında çok büyük değişimlere uğradığımızı kabul ediyor olmalıyız. Daha şunun şurasında lojistik unvanının firmalar tarafından kullanılmasının bile mazisi on yılı geçmiyor.
Üniversitelerde lojistik bölümlerinin bir anda ortaya çıkması, çok sayıda bu bölümlerden mezun arkadaşlarımızın aramıza katılması, dev lojistik depoların ve dağıtım merkezlerinin inşa edilmesi, antrepoların daha modern hale gelmesi, 3PL ve 4PL tanımlarının hayatımıza girmesi, entegre lojistik kavramının yaşamımızda önemli bir yer edinmesi, özetle kapsamlı ve dev bir sektör hale gelinmesi. Tüm bunların başlangıcını hepimiz yakın tarih olarak gayet net hatırlıyoruz. Ve zannederim artık kamuoyu da, lojistik sektörünü ve sektörün büyüklüğünü, gücünü çok daha iyi algılar ve önemser hale geldi. Bütün bu gelişmeler, biz sektörün içerisinde yer alanları aslında bir yandan sevindiriyor, bir yandan da heyecanlandırıyor. Tüm bunların üzerine, Türkiye'nin bölgesel anlamdaki bir güç olmaktan çıkıp, Dünya'nın öne çıkan ve büyüyen en önemli ülkelerinden bir tanesi olması, dikkatlerin tümü ile üzerimize yönelmesine sebebiyet verdi.
İşte tüm bu gelişmeler yaşanırken, artık ülkemizin önemli bir sektörü olduğu iyiden iyiye tescillenen lojistik sektörünün kendi içindeki yapılanması da seyrini sürdürüyor. Sektörde yer alan pek çok firmanın kendisine sorduğu soru şu; büyümeli miyim, mevcudu mu korumalıyım, yoksa küçülmeli miyim? Aslında bu soruyu daha çok, orta ölçekli olduğuna inanan firmalar soruyorlar kendilerine. Yerli ve yabancı fonların veya Dünya çapında büyük lojistik firmaların ülkemize iyiden iyiye gelip yerleştiğini gören firmaların bir çoğunun ağzının sularının aktığını ve pembe rüyalar gördüğünü de itiraf etmek lazım. Daha geçenlerde, ismi bende saklı, Türkiye'nin önemli karayolu nakliye firmalarından bir tanesi, aman şirket satın almak isteyen olursa aklında olayım olur mu diye aradı beni. Bu ve bunun gibi örnekler gösteriyor ki, aslında daha önce pek çok sektörde yaşanılan karların artık tatmin etmediği ve öz kaynak sıkıntısının baş gösterdiği bir süreç, bilhassa Karayolu nakliyesinde de yaşanılıyor. Unutmamak lazım ki, bir yabancı ortaklığın mümkün olabilmesi için ölçülebilir, şeffaf ve kurumsal bir yapının varlığı olmazsa olmazların başında geliyor.
Yakın zaman önce Borusan'ın Balnak'ı satın alması ile başlayan sektörde birleşmeler mi olacak, büyükler daha da büyürken küçüklerin işi daha mı zor olacak tartışmalarına, bir de UND içerisinde yaşanılan eski yönetim, yeni yönetim tartışmaları da eklenince, sektörümüz kamuoyunun en çok dikkat eden sektörlerinden biri haline geldi. Borusan'ın Balnak'ı satın alma sürecine dönersek, ben konuyu herkesten farklı olarak Borusan'ın büyük bir firma satın almış olmasından daha çok, Balnak'ın el değiştirmesi olarak bakıyor ve bunun daha çok irdelenmesi gerektiğini düşünüyorum. Büyük bir yerli firmanın yine büyük bir yerli firmaya satılmış olmasından doğrusu memnuniyet duyduğumu ve her iki firma çalışanları için de hayırlı olmasını temenni ettiğimi de belirtmeliyim. Görünen şu ki, birleşmeler veya satışlar yalnızca orta ölçekli firmalar arasında değil, büyükler arasında da oluyor ve bundan sonra da olacak. Özellikle, içinde belli oranda 'fon şirketleri'nin hissedar olarak yer aldığı şirketlerde yakın zamanda ilginç gelişmeler olacağına dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu tür firmalarda bazı ilginç değişimler olacağını doğrusu hissetmemek mümkün değil. Önemli olan ülkemiz için hayırlı sonuçlar doğurması.
Değişimin yaşandığı, herkesin bir tür kimlik arayışı içerisinde olduğu ilginç bir dönemi yaşıyoruz ve belli ki daha epeyce yaşamayı sürdüreceğiz. Tüm lojistik firmaların değişime hazırlıklı olması ve hatta her gün değişimi sürdürmesi şart. Ne demişler, "değişmeyen tek şey değişim."
Hakan Çınar/Dünya