Geçtiğimiz hafta TOBB Ulaştırma ve Lojistik Meclisi toplantısı yapıldı. Toplantıda 2011 Türkiye Ulaştırma ve Lojistik Meclisi Sektör Raporu gözden geçirildi, 2012 yılına ilişkin durum değerlendirmesi yapıldı ve nihayeten 2013 yılı beklentileri tespit edildi.
Çalışma gündeminin sonunda Avrasya ve Doğu Akdeniz Ulaştırma Enstitüsü (EMIT) Platformu`nun bundan böyle Meclis çalışmalarına gözlemci olarak katılması hususu da oybirliği ile kabul edildi.
Meclis, bir sonraki toplantısını bu defa Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Talat Aydın`ın katılımıyla Aralık 2012`de yapmak üzere sona erdi.
2011 Sektör Raporu, Türkiye ekonomisi için çok büyük bir önem taşıyan Ulaştırma ve Lojistik sektörünün mevcut durumuna bir bakış sağlayıp, varolan ve olası problemleri mercek altına almak ve ileriye dönük çözüm önerileri koymak amaçlarını taşıyor.
Raporda birinci adım olarak sektörün dünya genelinde ve AB`deki durumu inceleniyor ve Türkiye ekonomisindeki yeri analiz ediliyor. Bilahare ulaştırma ve lojistik sektörüne yönelik yatırım ortamının iyileştirilmesi, bölgesel teşvik ve yatırımlar hakkındaki gelişmeler gözden geçiriliyor. Daha sonra, sektörün güçlü ve zayıf yönleri ile karşı karşıya bulunduğu fırsatlar ile tehditler değerlendiriliyor. En son olarak ise sektörün sahip olduğu yapısal sorunlara dikkat çekilerek bu konularda çözüm önerileri getiriliyor.
Haziran 2012`de yayınlanan raporun tamamına aşağıdaki adresten ulaşabilirsiniz: http://www.tobb.org.tr/Documents/yayinlar/TOBB_ulastirma_kitap_2012.pdf
Tüm taşıma modlarının yer aldığı raporda ayrıntılı istatistik ve analizlere yer verilmiş.
Karayolu taşımacılığı özelinde dikkatimi çeken bazı verileri buradan paylaşayım:-
Değer bazında Türkiye`nin 2011 yılı ihracatının modlara göre dağılımı şöyle: Denizyolu yüzde 55, Karayolu yüzde 37, Havayolu yüzde 6, Demiryolu yüzde 1, Diğerleri yüzde 1.
2011 yılı ithalatının dağılımı ise: Denizyolu yüzde 55, Karayolu yüzde 18, Havayolu yüzde 9, Demiryolu yüzde 1, Diğer (boru hatları v.s.) yüzde 16.
Karayolu taşımacılığının yurtiçi yolcu taşımacılığındaki payı yüzde 90 iken bu oran eşya taşımacılığında yüzde 95.
Karayolu ile yapılan ihracat taşımalarında Türk bayraklı araçların payı yüzde 82. Yüzde 18`lik payı paylaşan yabancı bayraklı araçlar arasında en dikkati çeken ülkeler yüzde 4,5 ile Bulgaristan, yüzde 1,8 ile İran, yüzde 1,7 ile Romanya ve yüzde 1 ile Irak görünüyor.
Türkiye ihracatını taşıyan kamyonlar malum ya kara kapılarımızı ya da ro-ro gemilerini kullanarak ülkemizden çıkıyorlar. Buna göre kara kapılarından çıkış yapan ihracat yüklü kamyonların yüzde 67`si Türk bayraklı iken yüzde 33`ü yabancı bayraklı araçlardan oluşuyor. Bu oranlar ro-ro limanları sözkonusu olduğunda yüzde 93 Türk bayraklı ve yüzde 7 yabancı bayraklı oluyor.
Türkiye`den yurtdışına yapılan ihracat seferleri 2007 yılında 980.563 adet iken bu sayı 2011 yılı sonunda 1.449.652 adede yükselmiş. İthalat seferleri 460.192 adete ve transit seferler ise 81.479 adete yükselmiş.
Elbette tüm bu istatistikler Türkiye ekonomisinin geçtiğimiz yıllarda sergilemiş olduğu yükselen çizginin pozitif izlerini taşıyor ve yakalanmaya başlanan ölçek ekonomisi sayesinde sektörel performansın olumlu istikamette değiştiğinden bahsetmek mümkün.
Ancak diğer taraftan Avrupa başta olmak üzere dünyanın Türkiye`ye yakın coğrafyalarında yaşanmakta olan ekonomik ve siyasi güçlükler, bu bölgelerdeki nakliyecilerin Türkiye`de mevcut ve büyümekte olan taşımacılık pazarından daha fazla pay sahibi olmak istemesini teşvik ediyor.
Başka bir deyişle sektörün daha agresif bir uluslararası rekabete hazır olması giderek önemli hale geliyor.
Buradaki risklerden belki de en büyüğü, sektörün ve onun etkilediği karar alıcıların rekabetten korunma içgüdüsüyle hareket etmesi olacaktır.
Zira rekabet ülke ekonomisinin direnç ve dinamizminin en önemli sigortası olmalıdır.
Elbette bu, Türk nakliye sektörünün kendi kaderiyle başbaşa bırakılması olarak da anlaşılmamalıdır.
Tam tersine bu kısıtlar içerisinde atılması gereken en doğru adımlar sektörün rekabet gücünü arttırmak yönünde olmalıdır. Örneğin vergisiz mazot artık sadece diğer modların layık olduğu bir lüks olmaktan çıkarılmalı, araç yenileme ve yeni teknolojilerin kullanımı vergi muafiyetleri ve teşviklerle cazip hale getirilmeli ve gerçek profesyonellerin ayıklanarak hizmetlerini asgari müdahale ve azami performans ile planlayıp sunmaları mümkün hale getirilebilmelidir.
Rekabet güçlü olanların yanındadır. Türk nakliyecisi güçlü olmaya devam edebildiği takdirde dünyada pazarların serbestleşmesinden şüphesiz büyük faydalar kazanacaktır.
Sizce de artık bu sektör için konuşur isek, uluslararası tanınırlığı olan Türk markalarının zamanı gelmedi mi?
Hepinize sağlık, başarı ve özgüven dolu güzel bir hafta ve hatta gelecek dilerim.
Haydar Özkan/Taşıma Dünyası