Uluslararası Taşımacılık ve Lojistik Hizmet Üretenleri Derneği (UTİKAD), 1986 yılında kurulan bir dernek ve bugün örgüte üye 387 adet firma var. UTİKAD, lojistik sektörünün bir numaralı kuruluşu.
Lojistik sektörü, Türkiye’de “Taşıma işleri organizatörlüğü” olarak adlandırılıyor. Önceleri sadece bir malı bir yerden diğer yere taşımaktan ibaret olan taşımacılık, mal veya ürünlerin depolanması, paketlenmesi, taşınması, teslim edilmesi gibi işleri de bünyesine alarak lojistik olarak adlandırılmaya başlandı.
Lojistikçilerin hayatlarından genel olarak memnun olduklarını söylemek mümkün. Çünkü gelecek onlara yeni ve büyük fırsatlar vaat ediyor. Ülkemizdeki yeni yapılanmalar ve dev yatırımlar, lojistik sektörünü doğrudan ilgilendiriyor. Örneğin, demiryollarının serbestleştirilmesi lojistik firmaları tarafından çok yakından ve dikkatle izleniyor. Anlaşılan o ki serbestleştirmenin hemen sonrasında bir çok lojistik firması demiryollarında faaliyet göstermeye başlayacak.
UTİKAD Başkanı Turgut Erkeskin’e lojistikle ilgili sorduğumuz sorular ve aldığımız yanıtlar şöyle:
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Hükümetin en başarılı bakanları arasında. İlk Erdoğan hükümetinden bu yana yerini koruyor. Şu anda bütçenin çok önemli bir kısmı Ulaştırma Bakanlığı’nın yatırımları için harcanıyor. Ulaştırma Bakanlığı’nın yatırımları hiç kesinti, kısıntı yapılmadan sürdürülüyor. Tüm bunlar da sonuçta doğrudan lojistik sektörüne olumlu olarak yansıyacak. Yeni karayolları, metrolar, liman çalışmaları, genişletilen ve yenilenen demiryolları, Marmaray projesine baktıkça, lojistik sektörünün öncü kurumunun başkanı olarak heyecanlanıyor musunuz?
Bizim en büyük hedeflerimizden bir tanesi, 1990’lı yıllardan bu yana bizdeki heyecanı Hükümete ve devlet kademelerine de yansıtabilmek. Hakikaten bu heyecanı yansıtabildiğimiz için biz çok memnunuz. Lojistiğin Türkiye’nin gelişiminde ne kadar önemli olduğunun anlaşıldığını görüyoruz.
Son dönemde yatırımlar arttı ve çeşitlenmeye başladı. Eskiden sadece yollar üzerine yatırımlar düşünülürken bugün artık demiryolları, limanlar, havayolları üzerine yatırımlar artarak devam ediyor. Bu bir lüks değil ihtiyaç. Aslında biraz geç kalınmışlık da sözkonusu ama bu noktaya gelmiş olmaktan dolayı mutluyuz. Çünkü tüm yollar bizim vücudumuzun damarları gibi. Bu yollar üzerinden bizim insanlarımız ve mallarımız bir yerden bir yere taşınıyor. Gelişmişlik ülke sathına yayılıyor. Türkiye’de herhangi bir yerde üretilen malın çok kısa sürede ona çok uzak bir yerde satışa sunulabildiğini görüyoruz. Türkiye gibi büyük coğrafyaya sahip bir ülkede bu çok önemli bir konu.
Bununla beraber Türkiye’nin konumunu da dikkate aldığımızda, bölgesinin bir fabrikası gibi ürettiği malları diğer ülkelere, komşularına dağıtıyor, satıyor. Dolayısıyla bu yatırım heyecanı, yatırımların giderek artan dozda sürmesi bizim için çok olumlu. Sadece lojistik sektörü için değil, Türkiye için çok önemli. Çünkü biz bütün sektörlerin ortak paydasıyız. Bizim servislerimizi, hizmetlerimizi bugün otomotiv, kimya, gıda, tarım sanayii de kullanıyor. Herkes kullanıyor. Dolayısıyla maliyetleri optimize ettiğimizde bütün sektörlerin bundan istifade edeceğini, topyekün bir kalkınmanın en temel özelliklerinin yerine getirilmiş olduğunu göreceğiz. O bakımdan bu heyecanın artarak devam etmesini istiyoruz.
Ulaştırma Bakanımızın 2001 yılından bu yana makamında olması ve görevinin süreklilik arzetmesinin getirdiği çok büyük avantajlar da var. Bu süreç zarfında sektör hakikaten çok büyük atılımlar sağladı. Belki uzun süre bu yatırımlar yolcu, insan taşımacılığı üzerine daha çok endekslenmişti ama artık giderek yük hareketleri için de yatırımların yapıldığını görüyoruz ki bunlar çok sevindirici.
- Demiryollarının serbestleştirilmesi konusunu ele alalım. Biliyorsunuz yasanın Temmuz’dan önce çıkması için uğraş verildi ama yetişmedi ve yeni döneme kaldı. İkincil mevzuatla birlikte 2013 yılında uygulamaya girmesi bekleniyor. Siz bu projeyi herhalde başka bir heyecanla bekliyoruz değil mi?
Kesinlikle. Geçmişe baktığımız zaman Türkiye değişik taşıma modlarında çok önemli atılımlar gerçekleştirdi. Bu karayolu taşımacılığından başladı. Bugün Avrupa’nın en büyük, en genç ve çevreye en uyumlu karayolu filosuna sahibiz. TIR filomuz neredeyse 60 bin araca yaklaştı. Ortalama yaşı da 2.5 – 3 civarında. Çok dinamik ve çok da büyük bir filoya sahibiz.
Diğer taraftan bakıldığında havayolu taşımacılığında inanılmaz başarılara imza attık. Türkiye’nin bayrak taşıyıcısı olarak adlandırdığımız Türk Hava Yolları’nın içinde bulunduğu değişim büyük bir dinamizm gösteriyor. Önemli başarılar elde ediyorlar. Hatta kendilerine kargoda da çok büyük hedefler koydular. Yakın gelecekte dünyanın en büyük 15 firmasından bir tanesi olmayı hedefliyorlar. Yılda 800 bin tonluk mal taşımayı planlıyorlar.
Yine denizcilikte de önemli atılımlar gösterdik. Türk denizcilik sektörü, beyaz bayrak dediğimiz, artık bütün limanlara rahatça girip çıkabildikleri bir statüye kavuştular. Limancılıkta çok ciddi özelleştirmeler sözkonusu oldu. Özel girişimler sayesinde limanlarda ciddi performans artışları, maliyet optimizasyonları sağlandı.
- En sona demiryolları kaldı galiba.
Demiryolları uzun süreden bu yana, şu anda da devlet tekelinde. Biliyorsunuz TCDD burada hakim pozisyonda. Sona kaldı ama bu en önemli serbestleştirmelerden bir tanesi olacak. Biz bu arada çok ciddi bir bilgi birikimine sahip olduk. Evet geç kaldık. Buna belki biraz hayıflanıyoruz ama bugün altyapı anlamında çok ciddi yatırımlar sürüyor. Zaten bu altyapı yatırımları tamamlanmadan serbestleşmenin olmaması gerekirdi. Dolayısıyla bunun beraber yürüyor olması da önemli bir avantaj. Kanunumuz da hazır ve Meclise gelmesini bekliyoruz.
- Kanunun hazırlanmasına siz de görüş bildirerek katkıda bulundunuz mu?
Üzerinde mutabık olduğumuz bir kanun tasarısı şu anda hazırlanmış durumda. Mutlaka söylemem gerekir, Ulaştırma Bakanlığımız, sivil toplum kuruluşları ile beraber çalıştı. Burada çok güzel bir harmoni içindeyiz. Karşılıklı görüş alışverişleriyle sektör yeniden yapılandırılıyor, tanımlanıyor. Demiryollarının serbestleştirilmesi ile ilgili kanun taslağı bizlerin görüşleri alınarak son haline getirildi. Biz şu anda üzerinde hemfikir olduğumuz kanun tasarısının Meclisten geçerek yasalaşmasını bekliyoruz. Bu belki meclis yeniden çalışmalarına başladığında çıkar ve ikincil mevzuat 2013 yılına sarkabilir. Ama yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik.
- Üyeleriniz arasında demiryollarının serbestleştirilmesini kollarını sıvamış bekleyenler var mı?
Olmaz mı? Ciddi bir yatırıma hazırlanıyorlar. Çünkü demiryollarının şu anda gerek yurtiçi gerekse yurtdışı taşımacılığındaki payı çok az. Dünya ve Avrupa ortalamalarının çok altında. Türkiye’de yüzde 1’in de altında. Avrupa Birliği ülkelerinde ise yüzde 8 – 10 dolayında. O anlamda çok ciddi bir potansiyel var. Türkiye’nin dış ticareti bugünkü düzeyde kalsa dahi siz bu moda doğru kaymak için belirli bir hareket alanına sahipsiniz. Bu oranı yükseltebilirsiniz. Bakir ve yatırıma aç bir alan.
Bizde de lojistik sektörü çok iyi. Çok ciddi sermaye birikimleri oluştu. Dolayısıyla bu alana yatırım yapmak için bu serbestleştirmenin çıkmasını bekleyen bir sürü firmamız var.
- Başlangıçta ne düşünüyorlar. Lokomotif veya vagonları kiralayıp organizasyon yapmak mı istiyorlar yoksa hemen kendi lokomotif ve vagonlarını satın alıp taşımacılığa girişmeyi mi amaçlıyorlar?
Her ikisi de olacak. Ama bugün itibariyle ağırlıklı olarak kiralama öne çıkıyor. Türkiye’de özellikle vagon üretiminin modernleşmesi ve kapasitenin artması ile birlikte vagonların satın alınması şeklindeki yatırımların da artacağını rahatlıkla öngörebiliyoruz. Dolayısıyla firmalar da bu konuda çalışmalar yapmaya başladı. Serbestleşme ortaya çıkar çıkmaz eminim çok ciddi boyutlarda vagon yatırımları da yapılacak. Sorunun net yanıtı kiralama şeklinde de sahip olma şeklinde de yatırımlar mutlaka yapılacak biçimindedir.
- İhracat ve ithalat açısından şu andaki en temel sıkıntı, yurtiçindeki demiryolları ile yurtdışındaki demiryolları arasında doğrudan bağlantı, geçiş olanaklarının kısıtlı olması değil mi?
Evet, bugün için bazı sıkıntılar var. Mesela hatlarımızda yenileme çalışmaları yapılıyor. Bu nedenle özellikle Avrupa’ya olan demiryolu taşımacılığında çok ciddi bir darboğaz yaşıyoruz. Altyapının mutlaka yapılması ve yenilenmesi lazım ama bu arada bizim de demiryolu ile mal taşımamız lazım. Şu anda haftanın 4 günü bu çalışmalardan dolayı çalışma yapamıyoruz. Diğer 3 gün taşımacılık yapabiliyoruz. Bu 3 günün ikisi de cumartesi ve pazara denk geliyor.
İlk başta düşünce şuydu. Biz hattı tamamen kapatalım ve inşaat bitince tümüyle açarız. Ama taşımacılıkta böyle bir lüksünüz yok. O hattı kestiniz mi, yük oradan kaçtı mı bir daha onu geri toparlamak çok uzun bir süre alacak ve büyük maliyetlere katlanmak zorunda kalacaksınız. Dolayısıyla böyle bir öneri ile biz idareye gittiğimizde uygun bulundu ama çalıştığımız 3 günün ikisi hafta sonuna denk geldi. Cumartesi, Pazar günleri hem yaz döneminde izinler nedeniyle eleman azalıyor hem de fazla mesai ödemek zorunda kalıyorsunuz. Cumartesi, Pazar günleri bizim tercihimiz değil. Bizim tercihimiz olsa fazla mesaisini ödeyelim. Ama biz bir anlamda o günlerde çalışmaya itiliyoruz ve bunun da cezasını ödüyoruz. Bu, bizim taşımalarımıza ekstra maliyet olarak biniyor. Demiryolu taşımacılığı ile maliyet avantajı sağlayalım derken üzerine bindirdiğimiz mesai ücreti ile maliyet avantajı ortadan kalkıyor.
Bu neye maloluyor? Lojistikçiler olarak bundan neden şikayetçiyiz? Türkiye dış ticaretinde rekabetçiliğini kaybediyor, yüksek taşımacılık maliyetinden dolayı. Türkiye ithal girdilerini fazla maliyetle getirmek zorunda kalıyor. Üretim ve tüketim mallarının maliyet ve fiyatları artıyor. Bu anlamda bugün demiryollarında tıkanıklıklar, darboğazlar var. Fakat bunların hepsini aşacağız.
Mesela benzeri bir çalışma Fatih Sultan Mehmet köprüsünde vardı. Başbakanımız bir talimat verdi ve köprü ücretsiz hale geldi. Biz de bu fazla mesai ücretinin bizden alınmamasını bekliyoruz.
- Ama serbestleştirme yasası çıkacak olursa, ülke içi mal taşımacılığında pek fazla bir sorununuz olmayacak herhalde.
Yük taşımacılığı için TCDD lojistik merkezleri geliştiriyor, yatırımlar yapıyor. Şu anda akışkanlığı sağlamak için yapılması gerekenler yapılıyor. O bakımdan dediğiniz gibi serbestleşme başladığında ilk ivme ile ciddi bir taşımacılık demiryollarına kaymaya başlayacak.
- Demiryollarındaki serbestleştirme karayollarındaki yükü azaltır mı?
Karayollarındaki taşımacılığı dramatik biçimde azaltmaz. Çünkü karayolu ile her noktaya gidebiliyorsunuz. Demiryolu ile belirli yerlere gidebiliyorsunuz. Bizim taşımacılık faaliyetlerimizde, demiryolu kullanıldığı takdirde dahi mutlaka karayoluna ihtiyaç olacak. En azından o demiryolu istasyonundan yükün fabrikaya, şehre, başka bir ülkeye aktarılması için karayolu mutlaka kullanılacak.
Bir de şöyle bakmak lazım. Evet biz bugün demiryolunun payını var olduğundan daha yukarıya çıkaracağız. Burada belki karayolu taşımacılığından bir miktar pay alınmış olunacak ama Türkiye ve dünyanın dinamikleri sayesinde dış ticaretin ve iç ticaretin artması ile pasta büyürken karayolu da büyümeye devam edecek. Oran olarak demiryolunun payı biraz artacak. Mesela bugün yüzde 1 olan oranı belki yüzde 5’e 10’a çıkartacağız. Her şeyin statik olduğunu düşünürsek, yüzde 90 olan karayolu taşımacılığı belki yüzde 85 ya da 80’e inebilir. Ama yine hakim pozisyonda ve çok önemli bir taşımacılık türü olarak kalacak. Demiryolunu onun yerini alacak bir taşımacılık sektörü olarak değil varolan avantajlarını kullanmamıza imkan verecek bir yapı olarak görmemiz lazım.
- Denizyollarında bir sıkıntıdan söz ediliyor ama yine de dış ticarette en çok kullanılan sektör bugün de denizyolları olarak devam ediyor mu?
Evet, Türkiye’nin dış ticaretinin önemli bir bölümü, hem değer olarak hem de ağırlık olarak denizyolları ile taşınıyor. Denizyolları ile hem yakın ülkelere hem de diğer kıtalara ulaşma olanağı buluyorsunuz. Denizyolu taşımacılığının bizim uluslar arası taşımacılığımızda çok ciddi bir payı var.
Denizcilik, bir ekonomik kriz olduğunda bundan ilk etkilenen, kriz bittikten sonra da krizden en son çıkan sektör. Ahırkapı önlerine baktığınızda, orada duran gemilerden dünyadaki krizin şu anda da sürmekte olduğunu anlayabilirsiniz. Singapur açıklarında da bir çok geminin bağlı olduğunu görebilirsiniz. Denizcilik hala krizde. Bir canlanma ümidi var ama önce Avrupa’daki krizin bitmesi gerekiyor.
Altyapı olarak baktığımızda, özellikle konteyner taşımacılığında Türkiye’ye büyük gemilerin gelmeye başladığını, dünyada önde gelen konteyner hat taşımacılığı şirketlerinin Türkiye’yi hat yapmaya başladığını görüyoruz. Türkiye’nin kendi dökme taşıma filosunun gençleştiğini, daha iyi durumda olduğunu görüyoruz. Limanlarımızda keza çok ciddi büyümeler var. Belirli ürün gruplarına hizmet veren ihtisas limanlarımız kurulmaya başlandı. Denizcilikte de pozitif gelişmeler olduğunu ve kriz sonrası döneme Türkiye’nin kendisini iyi hazırladığını görüyoruz. Kuzey Ege Limanı yapımı sürüyor. Mersin’de liman genişletiliyor. Samsun’da çok büyük yatırımlar yapıldı. İstanbul’da, Marmara’da limanlar yapılıyor.
Aslında lojistik, taşımacılık ile ilgili ne konuşsak olumlu konuşuyoruz. Türkiye dış ticareti geliştirerek kalkınmayı kendisine model aldığı için, dış ticaret sadece malın satılması ile bitmiyor. Malın sevkiyatının yapılması lazım. Bugün öyle bir noktaya gelindi ki Türkiye sadece komşularıyla ya da Avrupa ile ticaret yapar konumda değil. Dünyanın neresine giderseniz gidin bir Türk girişimcisini buluyorsunuz. Oralarda ticaret yapıyor. Dolayısıyla bizim de o malları akıtacak kanalları yaratmamız lazım.
Gururlu söylüyoruz ki Türkiye’nin 81 ilinin hepsinden ihracat yapıyoruz. Kars’ta ürettiğiniz mal ışınlanarak gitmiyor ki Brezilya’ya. Önce onu alıp Türkiye’nin yurt dışına çıkış kapısına getirmeniz lazım. İşte orada lojistik aktivite var. Ondan sonra o aktarma yerindeki işlemler sözkonusu. Sonra da gideceği ülkeye taşınması gerekiyor. Biz buralarda ne kadar iyi, ucuz, kaliteli servis verebilirsek o kadar avantajlı olarak mal satabiliyoruz. Bu dinamizm artık kaçınılmaz. Lojistik, artık Türkiye’nin en stratejik sektörlerinden bir tanesi.
- ABD ve Avrupa’da boyutları tartışılsa da bir kriz ortamı var. Türkiye’de de büyümenin gerilemesi, düşmesi sözkonusu. Petrol fiyatları da bir yandan hızla yükseliyor. Bunlarla birlikte çevredeki politik gerginlikler ve çatışmalar size nasıl yansıyor?
Biz bir taraftan ticaretin gerçekleşmesini sağlarken ticaretin hacmi de bizim işlerimizi doğrudan etkiliyor. Avrupa’da bir kriz varsa ve biz Avrupa’ya mal satamıyorsak, Türkiye’de üretim yapamıyorsak neyi taşıyacağız? Neyin lojistiğini yapacağız? Dolayısıyla dünyadaki bu tür ekonomik dalgalanmalardan biz sektör olarak etkileniyoruz.
Türkiye lojistik sektörünün şöyle bir avantajı var. Lojistik sadece taşımacılık değil. Bir çok değişik unsurları var. Türkiye’de lojistik imkanlar bugüne kadar ticaret ve sanayi firmalarımız tarafından gerektiği gibi kullanılmıyor. Lojistik firmalarının sunabileceği hizmetleri firmalar kendi bünyelerinde kendileri karşılıyorlar. Burada, artan oranda firmaların bu hizmetleri lojistik firmalarına devrettiğini, bu konuda dış kaynak kullanmaya başladıklarını görüyoruz. Dolayısıyla ticarette her ne kadar Avrupa ve Amerika’daki krizlerden dolayı bir daralma sözkonusu olsa da Türkiye’deki lojistik sektörü gelişim dinamiklerini devam ettiriyor.
- Güney komşularımızdaki, Arap ülkelerindeki çatışma ve çalkantıların nasıl etkisi oldu?
Bizim, İran-Irak savaşından önce en çok dış ticaret, ihracat yaptığımız ülke Irak’tı. Belki de ihracatımızın yüzde 60’ı Irak’a giderdi. Burada belirli bir daralma sözkonusu oldu.
Karayolu rakamlarına baktığımız zaman bizim en çok TIR gönderdiğimiz ülkelerin başında Almanya gelir. 95 – 100 bine yakın sefer yaparız. Geçen sene Irak’a yapmış olduğumuz seferler 500 bini geçti.
- Irak üzerinden mi geçiyor, doğrudan Irak’a mı gidiyor?
Irak’a gidiyor. Bizim Irak’a olan faaliyetlerimiz o kadar arttı ki inanılır gibi değil. Çünkü Türkiye eskisi gibi sadece pamuk, tütün, incir, üzüm ihraç eden ülke değil. Türkiye çok çeşitlenmiş, modern bir sanayiye sahip. Çevre ülkeleri, ihtiyaçları olan her türlü ürünü Türkiye’den tedarik edebiliyorlar. Bir de bizim Gümrük Birliği sayesinde Avrupa ile yapmış olduğumuz ekonomik entegrasyon sonucunda Türkiye’deki üretim çok kaliteli hale geldi. Bugün en önemli, en yeni teknolojileri kullanıyoruz. Dolayısıyla çevremizdeki ülkelerin bir ürünü Avrupa ülkelerinden alması ile Türkiye’den alması arasında kalite anlamında bir fark yok. Ama biz ne avantajı sunuyoruz. Bana bir sipariş verdiği zaman ben ertesi gün Musul’a, Kerkük’e ve iki gün sonra da Bağdat’a teslimat yapabiliyorum. Stok tutmasına gerek yok. Ayrıca avantajlı üretim maliyetlerinden dolayı, her ne kadar enerji çok pahalı olsa da, daha rekabetçi fiyatlardan ürünü verebiliyorum.
Bir de kültürel yakınlığımız var. Evet, bölgede bir kriz var ama dönüp İran’a bakalım. İran’a dünyanın her yanından ambargo uygulanıyor. Ama Türkiye bu konuda biraz daha toleranslı davrandı. Dolayısıyla Türkiye ile İran arasındaki ticaretin de arttığını görüyoruz. Biliyorsunuz geçen ay dış ticaretimizdeki en büyük katkıyı İran’la yaptığımız anlaşma sağladı. Sonuçta problemli diye gördüğünüz iki ülke sizin dış ticaretinize çok ciddi katkı sağlıyor.
Öte yandan Azerbaycan olsun Kazakistan olsun gelişen ülkeler. Her geçen gün zenginleşiyor, yatırım yapıyorlar. Türkiye ile bu ülkeler arasında da çok ciddi bir ticaret var. Bu bölgedeki gelişim Türkiye’ye direkt olarak etkiliyor. Tabii bu bizim lojistiğimizi de etkiliyor.
- “Bahardan geçmiş” ülkelerle olan ilişkiler ne durumda?
Arap ülkeleri bahardan yaza geçtiler biliyorsunuz. Libya ile olan ticaretimizde çok ciddi bir artış var. Durmuş olan deniz ve havayolu taşımacılığı, eskisinden de fazla olacak kadar büyüme trendine girdi. Libya Türkiye’den çok ciddi alımlar yapıyor.
Sıkıntımız şu anda Suriye ile var. Suriye ile olan ticaretimiz sıfırlanmış vaziyette. Burada gelişmelere göre duruma uyum sağlamak gerekiyor. Suriye’den geçerek gittiğimiz güneydeki ülkelere de değişik taşıma yollarıyla ulaşıyoruz. Lübnan üzerinden taşımacılık yapıyoruz. Denizyolları ile körfez ülkelerine ulaşmaya çalışıyoruz. Evet sıkıntılar var. Ama bu sıkıntılardan da bir takım alternatifler doğuyor. Türkiye Ro Ro taşımacılığında dünyaya model olmuş ülkelerinden bir tanesi. O konudaki tecrübe ve kabiliyetimizi, Mısır, Lübnan üzerinden Ro-Ro seferleri koyarak kullanıyoruz.
Bölgeye baktığımızda, bu hareketlilik bizi Euro bölgesi krizinden veya Amerika’daki krizden koruyor ve hala daha dış ticaretimizi artırabildiğimizi görüyoruz. Bir taraftan son zamanlarda ithalat azalıyor ve ihracatımız artıyor. Dış ticaret daha sağlıklı bir yapıya oturmaya başladı. Türkiye böylece dengeli bir yapı içinde yüzde 4 olarak hedeflediği büyümesini rahatlıkla gerçekleştirebilecek.
- Lojistik sektörünün Organize Sanayi Bölgeleri ile ilişkileri nasıl? Rahat, kolay bir işbirliği kurabiliyor musunuz?
Artık şu bir gerçek ki herkes lojistik sektörünün önemini fark etti. Bu bir yandan iyi. Herkes farkında olduğu için buna önemle eğiliyor. Öte yandan, biraz dikkat edilmesi gereken riskli bir gelişim de sözkonusu. Herkes bulunduğu yerde bir lojistik üs istiyor. Burada bir enflasyona doğru gidersek lojistik üslerden elde edeceğimiz optimizasyonu elden kaçırabiliriz. Lojistik üslerin en önemli hedefi mobiliteyi sağlamak. Tıkanıklıkları ortadan kaldırmak bizim en büyük hedefimiz. İkinci hedefimiz de maliyetleri düşürmek. Bu optimizasyonu sağlamak için bu lojistik merkezleri ülke içinde belirli noktalarda enternasyonal anlamda kurmamız lazım. Bunları kurarken de en çok dikkat edeceğimiz şeylerden bir tanesi dört taşımacılığın birbirleriyle buluşabildiği noktaların seçilmesidir. Tabii ki Ankara’da deniz taşımacılığı olmayacak ama Ankara’da kuracağınız bir lojistik merkezin karayolu, havayolu bağlantısı ile beraber mutlaka bir demiryolu bağlantısının da olması lazım.
Organize Sanayi Bölgeleri de Türkiye’de gelişimin sağlanmasında önemli noktalarından olduğu için buralarda kurulacak lojistik merkezler çok büyük önem taşıyor. Biz, bugün bu konuda çalışma yapmak isteyen OSB’lerle dernek olarak temastayız ve onların ihtiyaçlarının karşılanması için gerekli olan çalışmaları yapıyoruz ve her zaman da yapmaya hazırız.
- Çerkezköy OSB ile bir temasınız oldu mu?
Derneğimiz şu anda Trakya Kalkınma Ajansı ile birlikte bölgenin lojistik yapılanmasını saptayan bir master plan çalışması yapıyor. Bu çalışmayı Trakya ile olduğu gibi Iğdır Kalkınma Ajansı ile birlikte de yapıyoruz. Birisi en batı, diğeri en doğu uçta. Ayrıca, lojistiğin sahibi olarak Mersin, Samsun ve Trabzon’da da aynı çalışmaları yürütüyoruz. Hatta yeri geldiği zaman Türkiye’nin taşımacılık imkanlarının artırılması için kurulan şirketlere de destek veriyoruz. Bunlardan birisi de mesela BALO’dur. Batı Anadolu Lojistik Organizasyonları TOBB tarafından kuruldu ve 90’dan fazla kuruluşla birlikte biz de UTİKAD olarak bunun içinde ortak olarak varız. Çünkü demiryolu ile taşımacılıkta, bizim sahip olduğumuz bilgi birikimini yansıtmak ve başarılı bir çalışma yapılmasına destek olmak amacındayız. Dolayısıyla bizim UTİKAD olarak hedefimiz Türkiye’de ve dünyada lojistiğin tartışıldığı her platformda olmaktır.
- Elektronik ticaret konusuna da değinelim. Ciddi bir patlama var bu sektörde. Milyonlarca dolarlar yatırılıyor. Türkiye’nin en büyük şirketleri elektronik ticaret siteleri kurdu. Sektörü büyüten ve büyütecek bir yönelim değil mi bu?
Evet, aslında elektronik ticaret, bizim lojistik kabiliyetlerimiz sayesinde daha rahat çalışabiliyor. Burada henüz birinci fazdayız. Nedir birinci faz? Bir çok firma internet üzerinden satışlarını çok başarılı biçimde yürütüyorlar. Aslında arkada çalışan motor lojistik. Şuraya kadar inebiliriz. Her gün o sayfalarda yüzlerce, binlerce ürün sergileniyor. Bu ürünlerin yerine de yenileri geliyor. Bu firmalar kendileri depo kurarak lojistik faaliyeti yürüttüğü gibi lojistik firmalara da görev vererek bizden şunu istiyorlar. Diyorlar ki bana bu hizmeti verirken, o kutuların içindeki ürünlerin fotoğraflarını çekip de yollayacaksın. Bunu da benden isteyebiliyor.
Dünya bugün artık bir tüketim toplumu. Sadece mağazalardan değil internet sitelerinden de büyük satışlar oluyor. Elektronikle başladı ve bugün giysilerimiz de dahil neredeyse her şeyi oradan satın alıyoruz. Mağazada satın aldığımız malı evimize kendimiz götürüyorduk. Elektronik ticarette ise siz nerede oturursanız oturun malı teslim ediyoruz ve yeri geldiğinde parayı dahi tahsil ediyoruz. Lojistik her bir sokağa kadar girmiş vaziyette. Bu bize bir başka kapı daha açıyor: Şehir içi lojistik. Bu kadar malın araçlarla şehir içinde taşınması lazım.
Birinci fazda olduğumuzu neden söyledim. Siz internet sitesine girip bir malın siparişini veriyorsunuz. Peki ikinci fazda ne gelecek? Yurtdışı. Biz artık internet sitelerinde satılan malların yurtdışına sevkiyatlarını da yapacağız. Amazon.com’dan sipariş veriyorsunuz ve örneğin kitabınız yurtdışından evinize kadar geliyor. Şimdi artık internet siteleri yurtdışına da hizmet vermeye başlayacak. Dolayısıyla biz artık bunları alıp gümrükleri de geçerek belki Bulgaristan’da, belki Almanya’da kapıya kadar teslimat yapacağız. Bu bizim lojistik imkanlarımızla mümkün olacak.
Türkiye artık bölgesinin bir lojistik merkezi olmaya doğru gidiyor. Almanya üzerinden Ortadoğu’ya veya Kafkasya’ya, Çin üzerinden Avrupa’ya gidebilecek mallar önce Türkiye’ye geliyor ve Türkiye’den dağılıyor. Bu hacim arttıkça taşımacılık maliyetleri de azalmaya başlıyor. Lojistik öyle bir mühendislik çalışması gerektiren yapıya sahip ki çok iyi planlanması ve yönetilmesi lazım. İşte o planlama ve yönetim de zaten bizim işimiz.
Kaynak: Global Sanayici Dergisi & Haberakis