Anasayfa / Sektörel / Sektör Haberleri / Gündem / TÜRK DENİZCİLİK SEKTÖRÜNÜN ‘KENDİ KRİZİ’ DAHA BİTMEDİ!

TÜRK DENİZCİLİK SEKTÖRÜNÜN ‘KENDİ KRİZİ’ DAHA BİTMEDİ!

TÜRK DENİZCİLİK SEKTÖRÜNÜN ‘KENDİ KRİZİ’ DAHA BİTMEDİ!28.07.2011

Ülkemiz ve özellikle denizcilik sektörümüz için önemi çok büyük olan, 1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramı’nı her sene olduğu gibi bu yıl da coşku ile kutluyoruz. Osmanlı Devleti duraklama döneminde, kapitülasyonlar çerçevesinde yabancı bayraklı gemilere kabotaj ayrıcalığı tanımıştı. Deniz ticaretinde gelişmemizi engelleyen, yabancı bayraklı gemilere tanınan ayrıcalık 1923’de Lozan Anlaşması ile kaldırıldı, 1 Temmuz 1926’da da “Kabotaj Kanunu” yürürlüğe girdi. “Türkiye limanları ve sahilleri arasında yük ve yolcu taşınması ile kılavuzluk ve römorkaj hizmetleri, Türk vatandaşları ve Türk bayrağı taşıyan gemilerce yapılır” temel hükmünü getiren Kabotaj Kanunu, daha önceden yabancılara açık olan taşıma faaliyetlerinin, sadece Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarınca yapılabileceğini belirtmiştir. Amaç Türk Denizciliği’nin gelişmesidir.

O tarihten itibaren denizciliğimizde büyük gelişmeler kaydedilse de, gelişim yönünde ikinci önemli ivme 1993 yılında Denizcilik Müsteşarlığı’nın kurulması ile sağlanmıştır. Son yıllarda da müsteşarlık kadrolarının sektörde görev almış kişilerden oluşturulması, hızlı bir kabuk değişimine imkan verdi. Daha 5-6 yıl öncesinde ‘Kara Liste’de olan Türk Bayraklı Gemiler bugün artık ‘Beyaz Liste’deler, aynı zamanda dünya deniz ve limanlarında tutulma oranları da her geçen gün azalıyor.

Ancak Türkiye olarak sahip olduğumuz ekonomik büyüklüğü, ülkemizin üç tarafının denizlerle çevrili olmasını ve deniz+kara ve demiryolu bağlantıları ile önemli bir lojistik üs olma konumunda bulunduğumuzu dikkate aldığımızda, sağladığımız gelişmenin yeterli olmadığını görüyoruz. Bunlara birde yaşanan global ekonomik krizler de eklenince, denizcilerin işi oldukça zorlaşıyor.

Bir ekonomik kriz çıktığında ilk etkilenen sektör denizcilik olduğu gibi, krizin ardından en geç toparlanan da yine bu sektör oluyor. Son zamanlarda dış ticaretimiz toparlanmış ve eski seviyesine gelmiş olsa da, denizcilik sektörümüz hala daha içinde bulunduğu krizden çıkamadı.

Denizcilik sektörünün hızlı ve sürdürülebilir gelişimi, denizyolu ile taşınan iç ve dış ticaretimizin büyüklüğünün yanısıra, ülkemizin lojistik kabiliyetlerinin geliştirilmesi ile de direkt alakalıdır. Ülke içi taşımacılığımızı ve beraberinde uluslararası taşımacılığımızı artan oranda denizyoluna kaydırmak için, var olan limalarımızın kapasite ve verimliliklerini arttırırken, yeni ve modern limanlar inşa etmeliyiz. Liman merkezli lojistik gelişime önem vererek limanların etkin kullanımını sağlamalı, gerek kara ve gerekse de demiryolu bağlantılarını geliştirmeliyiz. Gene gümrük uygulamalarını düzenleyerek, limanları depo alanı olarak kullanmaktan çıkartarak, gemiden mal alan ve gemiye mal veren verimli tesisler haline getirmeliyiz. Bunlar gerçekleştirildiğinde, üretim maliyetlerine direkt etkisi olan taşımacılık ve lojistik maliyetleri azalacağı gibi, bir taraftan da denizcilik sektörü fayda sağlayacaktır. Çünkü gemi işletme maliyeti düşerek verimlilik artacak, ayrıca Türkiye üzerinden üçüncü ülkelere olan taşımacılık artarak yeni tonajlara ihtiyaç doğacaktır. Sadece taşımacılık değil, gemi inşa endüstrisine de olumlu etkileri olacaktır.

Denizcilik sözkonusu olduğunda temas edecek nokta çok fazla… Bugün için belki de en önemlisi, denizyolu ile taşınan malların, taşıyanlar, taşıma işleri organizatörleri ve onlar adına hareket eden acentalar tarafından alıcılara teslimindeki sürecin nasıl işlediği konusunda tereddütlerin ortadan kaldırılmasıdır. Bir sonraki yazımızda bu konuyu detaylı olarak değerlendirmek istiyoruz. Bu konuda temel yaklaşımımız, malların gümrük işlemlerinin bitmiş olmasının, malların taşıma mukavelesinin diğer gereklerinin yerine getirilmeden alcılara teslim edilmesine imkan vermeyeceğinin anlaşılması ve Türk Ticaret Kanunu’nun ilgili maddelerinin gözden kaçırılmaması gerektiğidir.

Kaynak: Uta Lojistik